AKP’nin oy potansiyeliyle Anadolu’da kurulan ‘kredili refah’ sistemi eşzamanlıydı. Krizle birlikte şimdi bu ekonomik düzenin taşıyıcı kolonları yıkılıyor. Bunu kurtarmak için ekonomide alınacak sert tedbirlerin oydan feragat anlamına geldiğini bilen iktidar, sertliği siyasal alana taşıyor. Karınlarını doyuramadıklarının kalplerindeki hınca sesleniyor. Peki bu siyaseti 4.5 yıl sürdürmesi mümkün mü?
Panik halde 31 Mart’ın sonuçlarıyla baş etmeye çalışan iktidar için asıl tehlike sirenleri ‘arka bahçede’ çalıyor. Başkanlık rejiminin ‘güvenli cepheleri’ olarak gördüğü kentlerin oy sayıları Cumhurbaşkanı Erdoğan’a duymak istediklerini söylüyor olabilir; lakin ekonomik gerçekler bambaşka bir hikaye yazıyor. AKP’yi zirveye taşıyan sistem ardında ağır bir enkaz bırakarak çöküyor çünkü…
AKP’nin güçlü olduğu yıllarda belirleyici dinamiğin ‘ekonomik istikrar’ olduğu malum. Son seçimde ‘beka’ öne çıksa da iktidarın vurgusu hep bu yöndeydi. Ancak kastedilen şey; liberallerin hayırla yad ettiği 2002-2007 arası disiplinli mali politikalardan ziyade, 2008 küresel krizi sonrası oluşan ‘bol para’ dönemiydi. Anadolu’da bir ‘kredili refah’ düzeni kuruluyordu.
AKP’nin 2008’den sonraki dönüşümünün rotasını belirleyen şey Anadolu kentlerinin, sermayenin yoğunlaştığı merkezlerden görece ‘ekonomik bağımsızlık’ kazanmasıydı. ‘Merkez’e karşı siyasi özgüven de sağlayan bu ekonomik farklılaşmanın manivelası genişletilmiş kredi sistemiydi. Dolayısıyla ‘istikrar’ aynı zamanda gelirinin üzerinde ‘refaha’ kavuşmuş taşranın üstlendiği riskleri de yönetebilmeyi ifade ediyordu. Yani AKP’nin ideolojik etkisi, Anadolu’nun ‘harcama kapasitesiyle’ örtüşüyordu.
Değişimin elbette pek çok veçhesi vardı. Ama Türkiye’de refah algısını oluşturan temel göstergelerdeki büyük sıçrama ortak payda gibi duruyor.
Gelin önce bu ‘kredili refah’ düzenini somutlayan kısa bir bilanço verelim…
2009-2014 ARASI TABLO NEYDİ?
* Beş yılda değişen en önemli şey harcama kapasitesinin artmasıydı. Kişi başı kredi miktarı ortalama yüzde 200 yükseldi. En yüksek artış yüzde 927 ile Siirt’teydi. En düşük ise yüzde 141 ile Ankara’da. Ortalamanın çok üzerinde artış yaşanan illerin çoğunluğu Orta Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu’daydı.
* Konut satışı yüzde 106 arttı. Burada da yine dikkat çeken şey büyükşehirler dışındaki orta halli kentlerde görülen değişimdi. Orta Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz’deki artış ortalamanın iki katından fazlaydı.
* Taşıt kredisi ortalama yüzde 94 yükseldi. Muş yüzde 870 artışla liderdi. Onu Hakkari, Kilis, Tunceli, Kars, Karaman, Bingöl, Gümüşhane gibi iller takip etti. 56 ilde ortalamanın üzerinde artış yaşandı. İlk 20 ilin içinde hiçbir büyükşehir yoktu. Üç büyük il ilk 50’nin arasına dahi giremedi.
* Her iki kredi türünde geri ödeme performansı da 2009’dan sonra oldukça başarılıydı. 2009’da takipteki taşıt kredisinde Kastamonu, Muş, Bitlis, Karaman, Tunceli, Bingöl dışındaki tüm illerin performansı kötüydü. 2013 sonunda ise Afyon, Adıyaman ve Kırıkkale dışındaki tüm iller iyileşti. Konut kredisinde ödeme performansı daha da parlaktı. Takipteki konut kredisi alacağı ortalama yüzde 33 azaldı.
İşte kriz bu ‘kredili refah’ düzeninin taşıyıcı kolonlarını yıkıyor. Aynı illerin aynı verilerinde sadece bir yıl içerisinde yaşanan değişim, 2009-2014 arasındaki ‘parlak’ tablonun nasıl terse döndüğünü gözler önüne seriyor.
Şimdi de yeni bilançoyu çıkaralım…
2017-2018 TABLOSU NE DURUMDA?
Aşağıdaki tablo AKP’nin ekonomi politikasının dayandığı en önemli unsura, yani vatandaşın borçlanma kapasitesine işaret ediyor.
Borç bugün 535 milyar liraya yükselmiş durumda. Özellikle 2008’den sonraki artış muazzam. Bu denli kırılgan bir ‘finansal yapıya’ sahip vatandaşın 10 yılda elde ettiği refahın nasıl bir anda elinden kayıp gittiğini gösteren verilerin özeti de şu üç grafikte yer alıyor. Türkiye’de ‘refah’ denildiğinde ilk akla gelen göstergelerden konut ve taşıt kredilerinde takibe düşen miktardaki artış dikkat çekici.
Sadece en kötü 25 ille sınırlı bu grafiklerle ilgili bazı temel sonuçları da aktaralım.
* 17 ilin dışındaki tüm illerde ödenemeyen konut kredisi yüksek artışlar gösterdi. İlk 30 içinde büyük kentlerin hiçbirisi bulunmuyor. Taşıt kredisinde de 23 il dışında tamamında yükseliş söz konusu. Burada da ilk 50’nin içinde büyük kent yok. Bu iki kredi türünde ödemeler uzun süre aksamadı. Ancak krizle birlikte ödenemeyen tutarlar artık rekor kırıyor.
* Dikkat çeken bir diğer sonuç ise tüketici kredilerindeki ödenemeyen miktarlardaki artışın, diğerlerine oranla daha düşük kalması. Önceki yıllarda bu tablo neredeyse tersiydi. Tüketici kredisi çekme olanağının kalmaması, takibe düşme oranında da nispi bir azalmaya neden olmuş durumda. Ayrıca krizle birlikte faizlerin de hayli yükseldiğini hatırlatalım. Tüketici kredisinin yerini alan şey ise, faiz oranları düşürülen ve taksitlendirme imkanı getirilen kredili maaş hesabı. Orada da ödenemeyen miktardaki artış ortalama yüzde 35’lere ulaşıyor.
Aşağıdaki üç grafik ise Anadolu’daki ekonomik faaliyetin yoğunlaştığı üç temel alandaki batık kredilerin değişimini gösteriyor.
İnşaatta takipteki kredi miktarı azalan sadece dört il var. Diğer iki kredi türünde de 15-20 il dışında tamamında batıklar hızla yükseliyor. Bu üç alan dışındaki turizm, tarım vb. kredilerde de tablo farklı değil. Gıda başta olmak üzere temel mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artış, işsizlik, kapanan işletme sayıları, eğitimli işsizliğin rekor düzeye çıkması, tarımsal üretimdeki durum vs… Gündelik yaşamın ne derece zorlaştığını gösteren daha pek çok veri ortada duruyor.
Peki tüm bunlardan net bir siyasi anlam çıkarılabilir mi? Tartışılır; ama seçimlerin ‘beka’ üzerine kurgulanmasının, organize şiddetin siyasetin etkili bir aleti olarak sahneye sürülmesinin, hukuki yapının kırılacağı sınıra kadar esnetilmesinin yukarıdaki tabloyla bir ilgisi bulunduğu muhakkak. Ve açıkçası iktidar artık yönetemeyeceği bu alandan hızla kaçıp, yönetebileceğini düşündüğü bir alana sığınmak niyetinde olduğunu belli ediyor. Karınlarını doyuramadıklarının kalplerindeki hınca sesleniyor!
Zira, AKP’nin siyasi ikbalinin güvencesi sayılan ‘ekonomik rejim’ artık çöküyor. İktidar onu kurtarmak adına ekonomi alanında almak zorunda kalacağı sert tedbirlerin, meşruiyetini bağladığı oy sayısından feragat anlamına geldiğini biliyor. Bu durum, iktidarın boynunda sallanan iki yüzü keskin bir kılıç gibi. Bir yüzü İstanbul’da dövülmüşse, diğer yüzü Anadolu’daki yangında dövülüyor şimdi.
Dolayısıyla kriz zamanlarında ekonomide sert politikalar uygulamaya cesaret edemeyen iktidarların bu sertliği gündelik siyasete taşıması tarihten aşina olduğumuz bir olgudur. Pazar günü Gazete Duvar’da İrfan Aktan’a konuşan Korkut Hoca’nın (Boratav) “Temsili demokraside AKP’nin miadı doldu” sözlerinin üzerine iyi düşünmek lazım. Benzer tartışmaların sadece Türkiye için geçerli olmadığını unutmadan tabii…