AKP’nin Dağlık Karabağ’dan çıkardığı Kandil dersleri

Bir süredir PKK ve Irak Kürt Federe Yönetimi arasında Şengal Bölgesi'nin kontrolü sebebiyle bir gerilim var. Bu gerilimin zirve yaptığı bir dönemde Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, askeri bir heyetle Irak’a ve Kürt Bölgesi'ne bir ziyarette bulundu. Ziyaretin Dışişleri Bakanlığı ve bürokratları yerine; Savunma Bakanı ve askeri bürokrasiyle yapılmış olması görüşmelerin içeriğini de anlatıyor.

Abone ol

 Ahmet Saymadi*

AKP İktidarı döneminde Türkiye’deki askeri-sinai kompleks ciddi bir atılım yaptı. Bu atılımla birlikte Türkiye’den 7 şirket, dünyadaki ilk 100 savunma şirketi arasına girdi. Bunlar listedeki sıralama numaralarıyla: Aselsan (48), Tusaş (53), BMC (89), Roketsan (91), STM (92), FNNS (98), Havelsan (99). FNNS Nurol Holding’e ait, BMC ise Ethem Sancak’a ait, diğer şirketler ise kamu iştirakleri. (1) Bunlar dışında ilk 100’e giremeyen ama kamuoyunda bilinen şirketler de var. En önemlisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Serhat Bayraktar’a ait BAYKAR, bir diğeri ise Zorlu Holding’e ait Vestel. (2)

Türkiye'nin savunma ve havacılık sektörünün ihracatı 2019 yılında bir önceki yıla göre yüzde 34,6 yükselerek 2,74 milyar dolara ulaştı. Bu rakam Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 Hava Savunma Sistemlerine ödenen 2,5 milyar dolardan daha yüksek bir miktar. Bu şirketlerin ihracat rakamları oldukça yüksek, ancak esas müşterileri Türk Silahlı Kuvvetleri. Şirketlerin 2019 cirosu 10 milyar doları aşmış bulunuyor (3). Sektörün cirosu ve kapasitesi her sene büyüyor, 2020 verileri de haliyle daha yüksek olacaktır.

Sektöre Suriye Savaşı, Libya’daki savaş, PKK’ye karşı yapılan operasyonlar ve Kuzey Irak Kürt Federe Bölgesi’nde yapılan sınır ötesi operasyonların büyük katkısı oldu. Bu operasyonlar hem sahadaki silah ihtiyacını arttırdı hem de üretilen silahların canlı canlı denenmesi için laboratuvar işlevi gördü. Sahada denenen ve verimliliği test edilen silahların ihracatı da 2014 yılı itibariyle başlamış oldu.

Askeri-sinai kompleks içerisinde insansız hava araçları (İHA) ve silahlı hava araçları (SİHA) büyük bir önem taşıyor. Bu araçlar bir savaş uçağından çok daha ucuza mal ediliyor, operasyonel maliyetleri de savaş uçaklarına göre oldukça düşük. Düşürülmesi durumunda ise ordunun personel kaybı olmadığı gibi maliyet kaybı da savaş uçağı gibi olmuyor. İHA ve SİHA’lar aynı zamanda uçak kadar hızlı hareket edebilen ve yükselebilen araçlar olmakla birlikte helikopter ve drone gibi havada asılı da kalabiliyor. Savaş uçağı çok yüksek bir irtifadan hedefe kilitlenip büyük hasar yaratsa da isabet kabiliyeti daha zayıf. Ancak İHA ve SİHA’lar daha yakın mesafeden atış yaptığı için isabet kabiliyeti de oldukça yüksek.

Türkiye’nin ürettiği İHA ve SİHA’lar, son olarak Dağlık Karabağ savaşında kullanıldı. Azerbaycan ordusu ve Ermenistan ordusu arasında geçen ve Ermenistan’ın 45 gün sonra yenilgiyi kabul ettiği savaşta Türkiye’nin ürettiği İHA ve SİHA’ların payı çok büyük. Türkiye Azerbaycan’a İHA ve SİHA’lar dahil olmak üzere askeri teçhizat ihracatı yapmış olsa da İHA ve SİHA’ların Türkiye’de; Dağlık Karabağ’a yakın bir noktadan kumanda edilmiş olması ihtimali yüksek. Türkiye’nin büyük desteğiyle Ermenistan ordusu 45 gün gibi kısa bir sürede 2 bin 700 kilometrekarelik bir alanı terk etmek zorunda kaldı. Bu alan Hakkâri ilinden daha büyük bir alan.

Savaşın Azerbaycan açısından bu kadar kısa sürede bu denli büyük bir başarıya ulaşması muhtemelen savaşan taraflarla birlikte savaşı takip eden ülkeleri de şaşırtmıştır. Azerbaycan savaşında Türkiye ve Azerbaycan’ın iş birliği ve dayanışmasını en görünür kılan şey 10 Aralık’ta Bakü’de yapılan askeri törendi. Azerbaycan'ın 2 bin 783 şehit verdiği savaşın ardından yapılan olan törene Türkiye 2 bin 783 askeriyle katıldı. (4)

Savaşta dikkat çeken bir başka nokta ise Şuşa şehrinin alınma hızıydı. 1.500 rakımlı Şuşa şehri bölgeye hâkim bir tepede kurulu. İHA ve SİHA’lar olmasa alınması çok zor olan bir konumda bulunuyordu. Alınsa bile verilecek asker kaybı, alınmasını anlamsız kılıyordu. Çünkü şehri elinde tutan güç, aşağıdan gelen güce karşı arazi şartları sebebiyle çok üstün bir konumda yer alıyor. Ancak araziye karadan hareket eden güçler çatışma esnasında yerini tespit ettikleri noktaların koordinatlarını İHA ve SİHA’lara bildiriyor, tespit edilen noktalar hava gücüyle adım adım imha ediliyor, kara birlikleri de kolaylıkla ilerliyor. Bu kadar kısa sürede, bu kadar az kayıpla, bu kadar büyük bir alanın kontrol altına alınabilmesinin tek sebebi İHA ve SİHA’lardır.

Türk Silahlı Kuvvetleri Şuşa’dan dersler çıkardı. Şuşa, TSK’nın yapmak istediği bazı sınır ötesi operasyonlar için de laboratuvar işlevi gördü. TSK’da, ‘‘Şuşa alındıysa Şengal ve Kandil de alınabilir’’ algısı yerleşti. Böyle bir operasyonun başarıya ulaşmasının askeri ve siyasi birkaç sonucu var.

Bülent Ecevit’in Başbakanlık görevini yürüttüğü 56. Hükümet döneminde 15 Şubat 1999’da PKK Lideri Abdullah Öcalan yakalandı. Bu yakalanma olayından sonra, Aralık 2020’de yapılması gereken genel seçimler 20 ay öne alınarak 18 Nisan 1999’da yapıldı ve bu seçimlerde Ecevit’in başında olduğu Demokratik Sol Parti (DSP) oy oranını yüzde 7,5 arttırdı. Kandil ve Şengal operasyonun başarısı Erdoğan’a bir seçim zaferi hediye edebilir.

Bir süredir PKK ve Irak Kürt Federe Yönetimi arasında Şengal Bölgesi'nin kontrolü sebebiyle bir gerilim var. Bu gerilimin zirve yaptığı bir dönemde Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, askeri bir heyetle Irak’a ve Kürt Bölgesi'ne bir ziyarette bulundu. Ziyaretin Dışişleri Bakanlığı ve bürokratları yerine; Savunma Bakanı ve askeri bürokrasiyle yapılmış olması görüşmelerin içeriğini de anlatıyor. Heyette mevcut Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’in olması ziyaretin önemini oldukça arttırıyor. Hulusi Akar görüşmeler için; ‘‘Onların da bizimle benzer şekilde düşündüklerini gördük. Heyetler arası görüşmelere devam edeceğiz. Bunların da kısa zamanda araziye çok olumlu şekilde yansıyacağına inanıyorum” dedi.

Hulusi Akar ziyaretlerinde, Kürt Federe Bölgesi Bayrağı ve Türk Bayrağı'nın yan yana olduğu fotoğraflar da basına servis edildi. Bu görüntüler her iki tarafın da birbirlerinden çeşitli beklentileri olduğu, bu beklentilerin karşılıklı anlaşmayla sonuçlandığı izlenimini veriyor. Kuzey Irak Kürt Federe Bölgesi Yönetimi'nin en önemli talebinin, ‘‘Bağımsızlığın tanınması’’ olduğunu tahmin etmek güç değil. Türk heyetinin de buna bayraklı fotoğraflarla yeşil ışık yaktığını söyleyebiliriz.

Türkiye’nin Kuzey Irak’ta halihazırda çeşitli karakol ve üslerde ‘Kolordu’ büyüklüğünde askeri gücü bulunuyor. Görüşmelerin ilk yansıması Gare Bölgesi’ne oldu. 10 Şubat’ta başlayan operasyon 14 Şubat günü sona erdi. Gare operasyonu bir taraftan da uluslararası güçlerin tavrını ölçmek açısından bir ön girişim de sayılabilir. Operasyona şimdilik ciddi bir karşı çıkış görülmese de destek açıklaması da gelmedi.

AKP’li siyasilerin söylemlerinden operasyonların süreceği anlaşılıyor. Ancak bir taraftan da kamuoyunu hazırlamak istiyorlar. Zaten bir operasyon yapılacaksa da kış koşullarında yapılaması zor. Bir yandan kamuoyunu hazırlarken diğer taraftan sahada hazırlık yapılıyor. Kandil Bölgesi'ne yapılacak operasyonun mayıs ayında başlayıp 30 Ağustos’ta bitirilmesi planlanmış olabilir. Operasyonlar Devlet Bahçeli’nin 16 Şubat Salı günü MHP grup toplantısında dediği gibi, ‘‘Kandil’e Türk Bayrağı'nın dikilmesi’’ gibi bir sonuç doğurursa 2021 sonbaharında erken seçim kaçınılmaz olacaktır.

PKK bu operasyonlar karşısında bölgeyi ne pahasına olursa olsun savunma stratejisiyle de hareket edebilir, alanda belirli bir kuvvet bırakarak esas güçlerini alandan çekme stratejisiyle de hareket edebilir. Her hareket iç siyasete, ittifaklara, HDP’nin siyaset alanına, cezaevindeki HDP’lilerin durumuna etki edecektir. Gare operasyonu sürerken 718 HDP’li gözaltına alındı, 56 HDP’li vekilin fezlekesi gündeme getirildi. Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun hapis cezası Yargıtay tarafından hızla onandı. İç siyasette operasyon dışında bir şey konuşulamadı.

Erdoğan’ın ortaya attığı hiçbir gündemin kamuoyunda istediği etkiyi yaratmadığı da görmek gerek. Ne uzaya çıkılması ne yeni anayasa ne Gare operasyonu. Hiçbiri istediği etkiyi yaratmadı. Erdoğan neredeyse tüm siyaseti bu operasyonlara ve HDP’nin tasfiyesi üzerine kurmuş durumda. PKK’nin elindeki 13 kişinin Gare’deki ölümü bundan sonra yapılacak operasyonlar için rıza üretmekte kullanılacaktır. Ancak Erdoğan’ın Gare operasyonuyla birlikte muhalefeti de arkasına takma stratejisi de tutmadı. 16 Şubat günü İşçileri Bakanı Süleyman Soylu’yu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ı, CHP ve İyi Parti liderlerine yollamış olması, sonuç getirmedi. Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener operasyonu ‘Başarısız’ olarak nitelendirdi.

Kılıçdaroğlu ve Akşener açısından bir handikap var: Bir taraftan önlerine gelecek bir sınır ötesi Kandil operasyonuna ‘Evet’ demek zorunda kalabilirler. Diğer taraftan bu operasyonun başarıya ulaşmasının Erdoğan’a bir seçim zaferi hediye etmesi ihtimalini görüp karşı da çıkabilirler. Şimdiye kadarki tutumları, bu ihtimali görüp, böylesi bir operasyona karşı çıkacakları izlenimini veriyor. ‘‘1921 Anayasası’’ vurgusu, 1921 Anayasası'nın arkasından gelen Tekalif-i Milliye kararlarına benzer kararları gündeme getirebilir. Operasyonun büyüklüğü bir seferberlik ihtimalini ortaya çıkarabilir. 7 Haziran’da seçimi kaybedip 1 Kasım’a kadar rüzgâr ekip fırtına biçen Erdoğan, önümüzdeki seçimleri kazanmak için bu kez daha büyük bir fırtınaya ihtiyaç duyabilir. Kürt demokratik hareketi tüm kurumlarıyla tasfiye edilmeye kalkışılabilir. Önümüzdeki dönem her ihtimalin masada olduğunu gösteriyor. Ancak muhalefet 2015’teki muhalefet değil, muhalefet güçlerinin de son yıllarda çıkardığı dersler var. Muhalefetin sınır ötesi tezkereye: Salgın, ekonomik sebepler ve seçimleri gerekçe göstererek direnme imkanı mevcut. Bunun toplumsal koşulları da olgunlaşmış durumda.

(1) Savunma sanayii ilk 100’de 7 Türk firması yer aldı

(2) İHA ve SİHA üretiminde Türkiye dünyada yükselen bir güç mü? 

(3) Savunma sanayii ilk kez 10 milyar $ ciroyu aştı 

(4) Türkiye'den Azerbaycan'a anlamlı destek: Tüyleri diken diken eden jest! 

 

 * HDP Parti Meclisi Üyesi