Her ne kadar son zamanlarda “anı biriktirmek” ya da “dost biriktirmek” gibi ilginç ifadelere sıkça rastlıyor olsak da duygular alanında biriktirmeye müsait olan sadece “hınç”tır. Sevgiyle, dostlukla, anılarla ilgili duyguların içsel bir zenginlik yarattığı düşünülebilir belki ama layıkıyla yaşandığında bu duygular birikmez bence.
Oysa hınç birikir. Hem de nasıl bir birikme...
14 ve 15 Temmuz 2017 tarihlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı dinlerken ve yaşananları gözden geçirirken, AKP cenahında ne kadar da derin bir hınç birikmesi olduğunu bir kez daha düşündüm. AKP’yi bence metal yorgunluğu değil bu hınç birikmesi tüketecek. Görürsünüz bak.
15 Temmuz’un birinci yıl dönümünü idrak etmemize sayılı günler kala bu hınç yine baş köşeye yerleşmişti. Yaşananlara ilişkin çok şey söylendi zaten. Açıkçası içimiz şişti artık yazı, fikir, beyanat filan okumaktan. O yüzden de anladım ki hepimizin şu sıralar politik olayların doğal akışına uygun ve şöyle sakin bir mizaha ihtiyacı var. Yoksa gündemi herkes yazıyor ve herkes bir şekil bayıyor. Ben de bu ihtiyaca binaen, arada güncel politik olaylarla ilgili bazı yazılarımı kısmi bir mizahtan geçirerek yazıyorum ki daha az bayayım sizi.
BAKALIM NEYMİŞ BU HINÇ?
14 Temmuz 2017 akşamı salınan 692 Sayılı KaHeKa ile çoğunluğu “kamu görevlisi” (diğer adıyla memur) olan 7 bin 563 kişi ihraç edildi.
KaHeKa’larla inşa edilen yeni düzenin hınç birikimi birçok farklı yerden örneklenebilir. Ben şu “memuriyet” meselesini kısaca bir didikleyeceğim. Şöyle başlamak isterim: Nedir bu memuriyet hıncı kardeşim? “Memur” ve dört başı mamur değilsiniz diye babalar kızlarından uzak mı tuttu sizi? Sevdiğiniz kadın evkafta bir memur için sizi terk etti de arkasından gayya kuyusu gibi bir bilinç dışı mı büyüttünüz, ne oldu size?
Bu “memuriyet” hıncının tam olarak başladığı noktayı naçizane araştırmalarıma rağmen keşfedemedim ama çok uzun zamandır hafiften hafiften çıtlatıldığını da tespit ettim. Öyle mır, mır, mır 657’yi değiştiririm, yok yargı güvencesi zırhını çizerim, yok iş güvencesini elinden alırımlı bir mırlanma sürüp gitmiş yıllardır. Çıllek ergen gibi gözleri hep memurun ekmeğinde olmuş. Ne kadar ayıp!
MEMURİYET BİR ZİHİNSEL KONFORDUR SADECE
Bu memuriyet meselesi ta çocuk yaşta elime tutuşturulan Rus klasikleri nedeniyle dikkatimi çekmişti zaten. Bir Rus, düşük dereceli bir memur ise bunalımlar içinde yeraltına sürükleniyordu. Ama aynı Rusların en büyük düşü de çoğu kez alt derece üst derece demeden bir memuriyet kapmak oluyordu. Yeni bir palto giymek, bir faytona binmek, bir Nevski Bulvarı’na çıkmak, izbe, rutubet kokulu, düşük “ahlaklı” kiracılarla dolu bir binadan kurtulmak ve hatta onurlu bir beyefendi olarak bir düelloda ölmek de bu memuriyet tablosuna sığan figürler arasındaydı.
Bizim için ise memuriyet –ruhunu babalarımızdan devraldığımız- ömür boyu onmamak ama aynı zamanda ölmemek pratiğiydi. Şu veciz sözün tamı tamına karşılık bulduğu bir hayat vaat ediyordu memuriyet: Yuvarlanıp gitmek. Memur yuvarlanıp gidiyordu, gittiği yere kadar. Bir konforu varsa da bu konfor yüzde yüz zihinsel bir konfordu. “Aç açık kalmamak” konforu. O kadar işte.
Öyleyse onca hıncı bu yuvarlanıp giden memur insanına karşı hangi ara biriktirdiler? İşte ben bunu anlayamıyorum.
AKP’nin 657’den gelen her tür konfor ve güvenceye ilişkin söylemine, dikkate değer bir nefret ve incelemeyi hak edecek ölçülerde bir hınç eşlik ediyor, bir kamu politikası filan değil.
ÖYLE YA, BU KAÇINCI KAHEKA?
14 Temmuz gecesi yeni nesil bir KaHeKa canavarı ortamlara salındı. Derhal Whatsapp, Facebook, Twitter ağlarından birbirimize “yeni canavar çıkmış!” diye haber gönderdik biz de. Yabancı korku filmlerini gece yarısı yayınlamaktan gelen alışkanlıkla genellikle gecenin bir yarısı serbest kalan canavar, bu kez erkenden bırakılmıştı. Zayiat 7 bin 563 kişiydi. Her zamanki gibi tanıdık isim var mı diye baktık. Vardı tabii. KaHeKa’ların ne olduğunu ve kimin işine yaradığını sorgulamak için ihraç edilen yakın arkadaşlarımızı ölçü alsak yeter bu saatten sonra. FETÖ ya da başka herhangi bir terör faaliyetiyle iltisaktan ışık yılı kadar uzak olduğunu bildiğimiz insanlara bu haksızlığı yapanların tanımadığımız yüz binlerce insana karşı adil olduğunu düşünmek için hiçbir nedenimiz de yoktu.
Korkunç bir darbe girişiminin birinci yılında toplumun yarısından çoğunun zihninde “darbe ile mücadelenin” ciddiyetine ilişkin gemici çıpası büyüklüğünde soru işaretleri oluşmuşsa bunda AKP iktidarından başka hiç kimsenin suçu yok. Oysa geçtiğimiz yıl 15 Temmuz’u takip eden günlerde, en sekterinden AKP karşıtları bile, FETÖ adlı suç şebekesini bu ülkenin başına AKP hükümetlerinin -bütün uyarılara rağmen- bizzat kendi elleriyle bela ettiğini neredeyse tümden unutmaya ve AKP’lilerin kandırılmış olduğuna inanmaya hazırdı...
Bugün gelinen noktada bu konuda anlayacağımız ya da inanacağımız hiçbir şey kalmadı. Bundan sonra her KaHeKa bizim için sınırsız bir hıncın yetiştirdiği gözü dönmüş bir canavardır. The End.
Son KaheKa’yı takiben 657 yine dillere pelesenk oldu. 14 Temmuz akşamı, yani darbe girişiminin birinci yılını doldurmasına ramak kala gerçekleşen büyük “memur” tasfiyesiyle aynı gün, Cumhurbaşkanı şunları söyledi: “Diyorlar ki bu kadar kişi işinden oldu, ne olacak onlara? Gitsin özel sektörde çalışsınlar bize ne, devlet mi besleyecek bunları? Bunları devlet besledi gelip devlete ihanet ettiler (...) Zaten Türkiye'nin en önemli sorunlarından bir tanesi de 657'dir.”
Kısacası ta yıllar evvelinden, henüz ufukta bir darbe girişimi yokken, ittifaklar sürerken, Fethullah henüz FETÖ olmamış iken, “İlk hedefimiz 657’dir, ileri!” denmiş zaten. “Devletin malı deniz, yemeyen domuz, yok artık öyle” denmiş. “Memuriyete bir giriliyor bir daha çıkılmıyor” da denmiş. Denmiş de denmiş... Yani 657 çoktan hedefe konmuş da üstüne sadece işi “halletmek” için Allah’ın bir lütfu kalmış... Bunca haksızlık ve hukuksuzluk boşuna değilmiş yani. Güvencesi olmayan memurun biat etmeye yatkınlaşacağı, ihraçlarla boşalan yerlerde yaratılacak kadrolaşma imkanı filan hep hesap edilmiş gibi görünüyor böyle bakınca.
Bu arada, devletin memuru beslediği düşüncesi de nasıl akıl almaz bir tersine çevirmeden kaynaklanıyor. Onu da başka bir yazıda düzüne çevirmek borcum olsun size.