Bir önceki yazımda, hükümetin ilan ettiği sosyal konut projesini ele almıştım. Her ne kadar bu proje ilan edildiği gibi dar gelirlileri konut sahibi yapmak iddiasını yerine getiremeyecek olsa da, TOKİ’nin AKP iktidarı döneminde geçirdiği yeniden yapılandırma ve sergilediği performansın kapsamlı bir iskân politikası olarak ele alınması gerektiğini öne sürmüştüm. Bu yazıda, bu tartışmayı sürdürerek, TOKİ’yle somutlaşan iskân politikalarının AKP’nin toplumu yeniden yapılandırma gayretinin önemli bir aracı olduğunu göstermeye çalışacağım.
Türkiye gibi, inşaat sektörünün ekonomik büyümede önemli bir işlev gördüğü ülkelerde konutu öncelikle bir meta olarak görmek ve konuta ilişkin politik tartışmaları ekonomi merkezli düşünmek anlaşılır bir durum. Ancak konut -daha doğrusu konut çevresi- bundan çok daha fazlasıdır; zira sosyal ve kültürel yeniden üretimin mekânıdır. Burada mekânı, basitçe barındırdığı sürecin sahnesi olarak düşünmek indirgemeci bir yorum olacaktır. Mekân, barındırdığı toplumsal süreçleri biçimlendiren bir faktördür. Dahası, önceki yazıda vurguladığım gibi konutu bir anda eriştiğimiz (bir çırpıda sahibi veya kullanıcısı olduğumuz) bir nesne olarak değil de bir iskân süreci çerçevesinde kavrarsak, konut çevresini sosyal ve kültürel yeniden üretimin bir dolayımı olarak düşünmek gerektiğini fark edebiliriz. Bir süreç olarak iskân, sosyal ve kültürel yeniden üretim süreciyle örtüşür. Bir başka ifadeyle söylersek, bir yeri mesken tuttukça -o yerin sakini oldukça- orada cereyan eden sosyal ve kültürel dönüşümün parçası oluruz.
İşte böyle baktığımızda, AKP döneminde TOKİ’nin ürettiği konut çevrelerinin kapsamlı bir toplumsal yeniden üretim sürecini örgütlediğini görebiliriz; bu süreç, İslamcılık ile neoliberalizmin özgün bir bileşimini hayata geçirmiştir. Kurulduğu tarih olan 1984 ile 2003 arasında 43 bin konut üretmiş olan TOKİ’nin, AKP iktidarı döneminde yeniden yapılandırılması ve benzeri görülmemiş yetkilerle donatılması sonucu takip eden 20 yılda ürettiği konut sayısı bir milyonun üzerine çıktı. Bu hacmi, bir ekonomik büyüklük yanında bir toplumsal yeniden üretim hacmi olarak düşünürsek şunu fark ederiz: AKP’nin milleti (yeniden) inşa etme girişiminin en önemli araçlarından birisi TOKİ uygulamalarında cisimleşen iskân politikasıdır.
AKP’nin iskân politikasının birincil hedef kitlesini kent yoksulları değil, kente eklemlenecek ekonomik sermayeye sahip olduğu halde yeterli kültürel sermayesi olmayan alt orta sınıflar (çoğunlukla eski kuşak gecekondu sahipleri) oluşturmuştur. Tam da bu yüzden TOKİ’nin sosyal konut adı altında ürettiği niteliği düşük fakat nicel hacmi büyük konut stoğunun asli alıcısı bu sınıf olmuştur. Yerinden edilen yeni kuşak yoksul gecekonducular ise, daha önce imar aflarından yararlanarak yahut da dinsel ağları kullanarak sınıf atlamış eski gecekonducuların kiracıları haline gelmişlerdir. Aralarındaki asimetrik güç ilişkisine rağmen, her iki grubun da aynı sosyo-kültürel dönüşüme tabi kılındığını söylemek mümkündür.
TOKİ siteleri toplumsal dönüşüm anlamında bir kentleşme dinamiği teşkil eder; yani sakinlerinin kente entegrasyonunu sağlayan bir mekanizma niteliği taşımaktadır. Fiziksel çevre kalitesi açısından çarpıcı derecede vasıfsız olan bu siteler, kullanıcıların kente eklemlenişini yaşam kalitesinin artırılması hedefiyle ilişkilendirmez. Kente eklemlenme öncelikle ekonomik entegrasyon (ev sahipliği) üzerinden sağlanır; bunu, muhafazakârlığın yeniden üretimi yoluyla gerçekleşen kültürel entegrasyon takip eder.
TOKİ’nin hayata geçirdiği iskân politikasını mekân üretiminin üç boyutuyla -ekonomi, yönetişim ve kültür eksenleri üzerinden- düşünmek gerekli. Zira iskân edilen kitlelerin dönüşümü bu üç eksenin birbiriyle etkileşimi yoluyla gerçekleşir. Bu etkileşimin iki temel sonucu ise “neoliberal medenilik” olarak tarif edebileceğimiz bir “adabın” benimsenmesi ve kamusal yaşantının İslamileştirilmesidir.
Ekonomi açısından bakıldığında, bir süreç olarak iskân, ev sahipliğinin kredi mekanizmalarına bağlı olduğunu ve zamana yayıldığını hatırlatır. Bu da en azından politik istikrara bağımlılık demektir. Borçlu daire sakini belediye ile ilişkilerinde sıkıntı yaşamamak için muhalefet partilerini desteklemekte tereddüt gösterir, ekonomik istikrarın sürmesi adına da AKP’yi destekleme eğilimindedir.
Yönetişim açısından baktığımızda ise şunu görürüz: TOKİ sitelerinde yaşam bir yandan borçluluk halinin sürekliliği ile piyasaya eklemlenirken, bir yandan gündelik hayatın düzenlenişi de piyasalaştırılmış bir biyopolitik mekanizmadır. Özel site yönetim şirketleri özellikle kentsel dönüşüme uğrayan gecekondu alanlarından sürülmüş sakinleri yeni çevrelerde, yeni yaşam biçimlerine adapte olacak şekilde disipline eder.
Bu konut çevrelerinde gündelik hayatın İslamileştirilmesi ise basitçe bir dayatma olarak değil, aksine, kullanıcıların talep ve arzuları üzerinden işler. İslami kodlar, ev sahipliği, sınıf atlama, iş ağlarına erişim, kültürel sermayenin tesis edilmesi ve kişisel gelişim sağlayarak yetkinleşme (özellikle kadınlar açısından) gibi kanallar aracılığıyla meşrulaştırılır ve hayata geçirilir. AKP yönetiminde bulunan belediyelerin kontrol ettiği tüm kültürel aktiviteler dini cemaatlerle işbirliği içerisinde ve İslami içeriklerle gerçekleştirilmektedir.
AKP temsilcilerinin söylemlerinde sıkça atıf yapılan millet kavramının nasıl bir sosyal gerçekliğe tekabül ettiğini biraz kurcalarsak, söz konusu millet tahayyülünün modernlik, milliyetçilik, İslami kültürel değerler ve neoliberal öznellik unsurlarını içeren muğlak bir orta sınıf imgesine dayandığını tespit edebiliriz. İşte bu anlamda TOKİ’nin son yirmi yılda inşa ettiği konut çevreleri milletin mikro düzeyde inşasının sahnesi ve aracıdır.