Türkçeyi bir türlü hakkıyla öğrenemeyen yabancı arkadaşım sitem ediyor:
“Duvar’daki ilk yazını okumaya çalıştım ama olmadı. Epey uzundu, içinde çok fazla harf vardı.”
Gülüşüyoruz. Gerçekten de her bir yazı içinde kapkara bir karınca sürüsü gibi ne kadar çok harf var!
Bugüne kadar kaç harf yazdım acaba? Kaç kelime? Kaç yazı?
Seyrek ortaya çıkan bu tür saçma meraklarım çabuk geçiyor. Sayı değil ama kaliteyle ilgili soru işaretleri daha sık çalıyor kuşku kapılarımı.
Örneğin, bugüne kadar yazdığım en iyi köşe yazısı hangisiydi?
Zirveyi ne zaman yakaladım?
Ve içime korku salan o malum soru: Hayatımın en iyi yazısını geçmişte mi bıraktım, yoksa gelecekte mi kaleme alacağım?
* * *
Zirve ne yana düşer, usta?
Eminim bu tür sorular birçok insanı heyecanlandırıyordur.
Hayat çok karmaşık ve şakacı; herkese farklı bir öykü sunuyor.
Sultan İkinci Mehmet -kendisine Fatih unvanını kazandıran- hayatının en büyük başarısını 21 yaşında yakaladı: İstanbul’u fethetti.
İngiliz bilim insanı Isaac Newton, yer çekimi yasasının temellerini attığında 24 yaşındaydı.
Her ikisi açısından da erken gelen zirvelerdi bunlar. Sonradan da bir sürü başarı kazandılar elbette ama zirve noktası geride kalmıştı.
İtalyan besteci Giuseppe Verdi, ünlü eseri Fallstaf’ı yazdığında 80’ine merdiven dayamıştı.
Goethe, Faust’u bitirdiğinde 83 yaşındaydı ve kısa süre sonra öldü.
Mimar Sinan, en büyük ustalığının Selimiye Camii olduğunu söylemişti. Onu yaptığında 86 yaşındaydı.
Dünyanın en büyük ressamlarından biri olan Vincent van Gogh topu topu 37 yıl yaşadı. Resim yapmaya 27’sinde başladı ve on yılda 2 bin 100 eser verdi. En iyileri, akıl hastanesinde geçirdiği son iki yılda ortaya çıktı. Kendini öldürdüğünde “başarısız” bir ressamdı. Ama ölümünden sonra büyük ün ve “başarı” kazandı.
* * *
Hayatın bir zirvesi var mıdır?
Varsa nerede gizlenir?
Özel hayatta, arkadaşlıklarda, iş ortamında nerededir bu zirve?
Kadın-erkek ilişkilerinde zirveye ulaşmak bazen yıllar alır. Bazen de sadece birkaç dakika.
Zirvesini başlangıçta yaşayıp inişe geçen aşklardan sonra hüzün çöker, “bir ömür boyu” sözü omuzlarda ağır bir yüke dönüşür.
Ya meslek hayatında?
Ya siyasette?
AKP muhtemelen siyasi ömrünün son aşamasına gelmiş durumda. Ne yapsa bu gidişi değiştiremiyor, değiştiremeyecek.
Lideri Tayyip Erdoğan için de aynı şey geçerli.
Oysa bir zamanlar ne kadar parlamıştı yıldızları.
AKP’nin ve Erdoğan’ın zirvesi, onlar için şimdi artık kederli bir anıya ve yeniden asla ulaşılamayacak bir hayale dönüştü.
Zirve bazen çok geride kalır ve siz ne yaparsanız yapın onu yakalayamazsınız, dahası giderek uzaklaşırsınız ondan.
Kimisi zirveye çabuk erişir, kimisi geç.
En mutlu olanlar kendi rekorunu tekrar tekrar kırmayı başarabilenlerdir.
* * *
Duvar genç bir gazete. Bundan sadece 5 yıl 3 ay 2 hafta önce yayın hayatına başladı.
Aslında bu açıdan genç değil çocuk bile sayılabilir. Ama bizim memlekette gündem o kadar çeşitli ve hızlı ki; günlere haftalar, haftalara aylar, aylara yıllar sığıyor sanki. Bu temponun Duvar’ın erken olgunlaşmasına yol açtığı kuşku götürmüyor.
Yoğun geçen kısa sürede ciddi başarılar kazandı Duvar. Ancak daha yapacak çok işimiz, tamamlamamız gereken çok eksiğimiz var. Önümüzdeki haftalarda ve aylarda birçok yeni adım atacağız.
Son iki hafta içinde görüp yaşadıklarım, Duvar çalışanı arkadaşlarımla görüşmelerimiz ve yakında isimlerini sizinle paylaşacağımız yeni köşe yazarlarımızla söyleşilerimiz sırasında aklımda hep aynı sorular vardı:
Gazete Duvar’ın zirvesini hep daha ve daha yükseğe taşımak için neler yapmamız gerekiyor?
Daha önce atılmamış hangi adımları atarak Duvar’ı eskisinden de güçlü, etkili ve kurumsallaşmış bir gazeteye dönüştüreceğiz?
Ve bir gün Duvar’ın zirvesini çok daha yükseklere taşısınlar diye bayrağı bizden sonrakilere devrettiğimizde, derin bir nefes alıp arkamıza yaslanabilmek için bugünden yapmamız gerekenler neler?