AKP'yi yeni bir rahimde doğurmak

Davutoğlu’nun tek amacı, yok oluşa giden bir siyaseti başka bir rahimde diriltmek değil. O aynı zamanda artık AKP’den çıkar görmeyen “kanaat önderlerini”, “kalemşörleri” ve onların etki edebildiği kitleleri, kendisi dâhil etrafa dağılan “çil yavrularını” “kurtarmak” üzere Nuh’un gemisini inşa etmeye yöneldiğini de ilan ediyor.

İrfan Aktan iaktan@gazeteduvar.com.tr

Çok değil, daha beş-altı yıl önce Fethullah Gülen’e “hocaefendi”, örgütüne de “hizmet hareketi” diyenlerin, işler değişince nasıl da herkesi bir kenara iterek ön saflara koştuğunu, Gülen’e “terörist”, grubuna da “çete” deme yarışına giriştiklerini, Gülen’i yere göğe sığdıramadıkları eski yazılarını, sözlerini sildirmek için taklalar attıklarını gözlerimizle görmüştük.

Yıllarını Gülencilerle mücadeleye adayanları, bu hiziple çatışanları veya bu yolda bedel ödeyenleri bile nasıl “Fetöcü” ilan ettiklerini, hapse attırdıklarını, KHK’lik yaptıklarını, hayatlarını kararttıklarını unutan da yok.

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, 12 Mayıs’ta yaptığımız söyleşide şöyle demişti: “AKP İstanbul’u tekrar kaybettiği an çil yavrusu gibi dağılır. Çünkü onları çok uzun zamandır bir arada tutan tek şey Tayyip Erdoğan’ın yenilmezlik duygusu ve yarı tanrısal olarak algıladıkları siyasi gücü. İstanbul’u tekrar kaybettiklerinde o güç kaybolacak. Onları bir arada tutan bir diğer şey ise, ne yazık ki yıllardır oluşturdukları ekonomik rant. Bu rantı da yitirdiklerinde nasıl dağılacaklarını göreceksiniz.” https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/05/12/canan-kaftancioglu-akp-istanbulu-tekrar-kaybettigi-an-dagilir/

Kaftancıoğlu, “an”a dair olanı hariç tutarsak, genel öngörüsünde yanılmıyor olabilir.

Nitekim, nemalandıkları ve tüm günahlarına ortak oldukları iktidarın 23 Haziran’la birlikte daha hızlı biçimde yokuş aşağı gittiğini fark edenler, şimdi bir kez daha, yine yavaş yavaş pozisyon değiştirmeye yöneldi.

Daha dün, sırf AKP’yi eleştirdi diye insanları köşelerinden, sosyal medya hesaplarından hedef gösteren, ihbar eden, devletin gücünü arkasına almış olmanın rahatlığıyla tehditler savuran kimi “eski” yandaşlar geminin batmaya başladığını fark edip hukuktan, adaletten, insan haklarından bile söz ediyor. Söz etsinler de zaten.

Fakat kendilerini iktidarın günahlarının, hukuksuzluklarının dışına konumladıkları için özeleştiri yapma gereği duymuyorlar. Ne de olsa hafıza-i beşerin nisyan ile malûl olduğunu, geçmiş günahlarının (yazıdaki “günah” sözcüğünü “suç” olarak okuyunuz) kolaylıkla unutulmuş olmasından biliyorlar.

Bu nedenle, kendi yarattıkları veya içinden çıktıkları yandaş medyaya “yandaş medya” diyerek eleştiride bulunmaya başlayanlar bile var.

Kimileri “tarafsızlık” rolüne bürünerek şimdilik etrafı kolaçan ediyor.

Kimileri ise AKP’ye açıktan bayrak açmaya başladı bile.

AKP’nin bir kez daha yükselişe geçeceğini zannedenler ise henüz kalemlerinin ucunu sivriltmiş değil ama o da yakın görünüyor.

Velhasıl, tablonun “medya ayağını” bir komedi filmi izler gibi, gülerek izliyoruz.

Fakat siyasi ayağı hiç de komedi filmi kadar basit ve gülünç değil.

Suriye’deki büyük yıkımın, sonrasındaki mülteci akınının ve şimdiki mülteci karşıtı ırkçı dalganın müsebbiplerinden, çözüm sürecinin bitirilişiyle birlikte şehirlerin tanklarla, toplarla yerle bir edilişinin amiri konumundaki Ahmet Davutoğlu, AKP’nin ikinci İstanbul hezimetiyle birlikte nihayet cesaretlenip Erdoğan’a açıktan bayrak açmaya başladı.

Davutoğlu’nun başını çektiği veya dâhil olduğu günahların çetelesi herhangi bir yazıya sığacak kadar kısa değil. Yeri geldikçe hatırlatılır.

Fakat teslim edelim ki, Davutoğlu’nun AKP’ye ve Erdoğan’a bayrak açması şahsi kariyer sevdasından ziyade ideolojik bir hedef barındırıyor.

Eski reisiyle birlikte başını çektiği neo-Osmanlıcı, İslâmcı siyasetin son on yılda yarattığı enkazın sorumluluğunu üstlenmeden, sütten çıkmış “ak” kaşık gibi yeniden siyaset sahnesine dönmeye hazırlanan Davutoğlu, hiçbir itibarı kalmamış olan AKP ideolojisini yeni bir partinin içinde diriltmeyi vaat ediyor. Davutoğlu’nun bu vaadinin hedef kitlesi neo-Osmanlı hülyasıyla yatıp kalkan Türk milliyetçileri ve İslâmcılar. (Anlaşıldığı kadarıyla Ali Babacan, Davutoğlu’na göre cepheyi daha geniş tutacak.)

Davutoğlu’nun tek amacı, yok oluşa giden bir siyaseti başka bir rahimde diriltmek değil. O aynı zamanda yukarıda bahsi geçen ve artık AKP’den çıkar görmeyen veya yakın gelecekte görmemeye başlayacak olan “kanaat önderlerini”, “kalemşörleri” ve onların etki edebildiği kitleleri, kendisi dâhil etrafa dağılan veya dağılması muhtemel “çil yavrularını” “kurtarmak” üzere Nuh’un gemisini inşa etmeye yöneldiğini de ilan ediyor.

Davutoğlu’nun bu girişiminin AKP’yi zayıflatacağına kuşku yok. O yüzden demokratik muhalefet açısından bu girişime karşı yıkıcı bir tepki göstermek için şimdilik erken görünebilir.

Fakat başta Kürtler olmak üzere ezmedikleri, haklarını gasp etmedikleri hiçbir kesim kalmayan Türkçü-İslâmcı AKP siyaseti tükenmeye yüz tutarken, bu siyasetin Davutoğlu ve benzeri aktörler tarafından yeni bir rahimde canlandırılmasına karşı da etkili bir dil geliştirmek gerekeceğini, aksi halde Türkiye’nin aynı ideolojinin kıskacında debelenmeye devam etme riskiyle karşı karşıya kalacağını da olasılıkların içine koymak lâzım.

NOT:

ABD Başkanı Donald Trump G-20 zirvesinin kapanışında yaptığı basın toplantısında şöyle dedi: “Dürüst olmak gerekirse, herkesin bildiği gibi Kürtlerle büyük bir sorunu var ve 65 bin kişilik ordusu sınırdaydı. Bize IŞİD’i yok etmemiz için yardım eden Kürtleri yok edecekti. Ve ben onu (Erdoğan’ı) aradım ve bunu yapmamasını rica ettim. Kürtler sanırım onun ya Türkiye’nin doğal düşmanı…”

Trump’ın, Erdoğan ve/ya Türkiye’yi Kürtlerin doğal düşmanı olarak “sanmasına” karşı şu ana kadar Erdoğan veya TC Dışişleri Bakanlığı’ndan herhangi bir açıklama yapılmamasını nasıl yorumlamalıyız?

Tüm yazılarını göster