Akrep Nalan: Google’a adımı yaz, ‘Köpek katili’ çıkıyorum!

Evini Nesin Vakfı'na bağışlayan Akrep Nalan, kendisini Nesin Vakfı’nın çocukları ve sokak hayvanlarına karşı sorumlu hissettiğini söyledi. Akrep Nalan ayrıca magazin basını nedeniyle yaşadıklarını da anlattı: Şimdi Google’a adımı yaz; ‘Köpek katili’ olarak çıkıyorum. Yüreğim acıyor. Beni köpek canavarı olarak yazdılar.

Abone ol

DUVAR - Müzik çalışmalarına son veren ve uzun süre sonra evini Nesin Vakfı'na bağışlaması ile tekrar gündeme gelen sanatçı Akrep Nalan, magazin basınını eleştirdi. "Beni o kadar çok üzüp canımı yaktılar ki... Beni kilolarımla ve köpeğimle gündemden düşürmediler. Çok kötü, çok talihsiz bir kazaydı. Belki de başıma gelmiş en büyük trajedi. Köpeğimin üstüne bastım öldü... Şimdi Google’a adımı yaz; ‘Köpek katili’ olarak çıkıyorum. Yüreğim acıyor" dedi. Akrep Nalan ayrıca Yavuz Bingöl'ün 'sol'la ilgili açıklamalarıyla gündeme gelen tartışmaya da, "Şimdi diyorlar ki, 'Sol yok artık.' Sol olmaz mı? At izi it izine karıştı... Neye inanacağımıza şaşırıyoruz. Biz silah tutmayı bilmeyiz. Çünkü bizim kuşağımız 1980 döneminde yaşadı. O dönemdeki işkenceleri gördü. Ondan sonra kimse çocuklarını siyasete bulaştırmak istemedi. Biz pala tutmayı bilmeyiz, biz karanfil uzatırız" dedi.

Akrep Nalan'ın Posta gazetesinden Alev Gürsoy Cimin'e yaptığı açıklamalar şöyle

Hiç sesiniz soluğunuz çıkmıyordu; inzivaya çekilmiştiniz sanki. Güzel bir bağış haberiyle sizden yeniden haber aldık. Evinizi Nesin Vakfı’na bağışladınız.

Bence çok doğru bir karardı bu. Çevremdeki dostlarım patır patır gidiyor. Herkes gün gelip gidecek. Giderken arkasında güzel şeyler bırakmalı, iyi anılmalı insan. Çalıştık, çabaladık, dünya malları edindik ama evlenemedik. Çocuğum olmadı. Çok derin aile ilişkileri olan bir insan da değilim...

Neden Nesin Vakfı’nı seçtiniz?

Aziz Nesin’in hayranıyım, okumadığım kitabı yoktur. Nesin Vakfı’nın Çatalca’daki yerlerine eskiden çok gittim. Orası bir çocuk cenneti. Eski köy enstitülerinde olduğu gibi bir eğitim veriliyor. Yüzmeyi, keman çalmayı, inek sağmayı, reçel yapmayı öğreniyor orada çocuklar. Bunlar çok hoşuma gitti ve karar verdim. Evimi de şöyle bağışladım: Ölünceye kadar ben oturacağım, öldükten sonra onlar. Tapuyu verdim. Ayrıca Ali Nesin’in Şirince’deki Matematik Köyü’ne de hayranım. Türkiye için çok yararlı bir yer. Ali Nesin de çok önemli bir bilim insanı. Bu bağışı aynı zamanda Matematik Köyü’ne de yapmış oldum.

.

Eğitime de bir katkı olsun istediniz...

Elimden geldiğince... Eğitim sistemini değiştiremem, bir okul açamam; o kadar gücüm yok ama bu iş için birçok dernek var. Bu derneklere yatırım yapmak bence daha iyi. Bir okul yaptırmış kadar iyi hissediyorum şimdi. Ali Nesin, Şirince’de Fen Okulu yapıldığını söyledi. O binalardan birine benim adımı verecekler.

Bu haberi duyunca herkes sizi takdir etti, dilerim örnek olursunuz.

Ben bunun duyulmasını asla istemezdim. Kimseye de söylemedim. Bu tarz işleri reklam malzemesi haline getirmek ne doğru ne de şık. Ali Nesin’in açıklaması olmuş. Tabii ki dilerim herkes eğitim için daha fazla elini taşın altına koyar.

Allah gecinden versin ama bu bağış olayı akıllara şunu da getirdi; ölüme kendinizi yakın hissettiğinizi...

Hepimiz öleceğiz. Ölüme yakın mıyım değil miyim onu ben bilemem. Ama ölümden korkmuyorum. Korkmamak gerekir çünkü hepimizin gideceği adres belli. Tabii her zaman da bir şeylere hazırlıklı olmak lazım. “Her gün ölecek gibi davran ama hiç ölmeyecekmiş gibi çalış” demişler. Bu bağış da belki bir önlemdi bunun için. Ölüm hepimiz için kaçınılmaz son.

Bu bağışa eşiniz dostunuz kırılmadı mı; sonuçta size çok yakın akrabalarınız var?

İki üvey kız kardeşim ayrıca yeğenlerim var. Elbette onlar için de bir şeyler düşünüyorum. Hayvanlar için de düşünüyorum. Yani bütün mal varlığım İstanbul’daki evim değil. Her şeyi kendi alın terimle yaptım. Kimseye bir mecburiyetim yok. Ama kendimi sorumlu hissettiğim Nesin Vakfı’nın çocukları var, sokak hayvanları var. Çok çalıştım yıllarca, hiçbirini kolay kazanmadım. Bodrum’daki evimi de Türkan Saylan’ın kurduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlamayı düşünüyorum. Faydalı olsun, faydalı işlere gitsin yeter. Biz gidiyoruz ama dünya malı dünyada kalıyor.

Vasiyetinizi yazdınız mı?

Hayır henüz yazmadım ama yazmayı düşünüyorum. Çünkü ölen çok arkadaşım oldu ve o arkadaşlarımın arkasından yaşanan olayları gördüm. Mal kavgaları oluyor. Tıpkı Cem Karaca, Savaş Ay örneklerinde olduğu gibi. Malları çürüdü. Niye yaşansın tüm bunlar? Vasiyet yazmak iyi bir şey.

Bir ara sağlık durumunuzla ilgili sevenlerinizi korkuttunuz, şimdi nasılsınız?

İyiyim, önemli bir sağlık problemim yok, tabii kilo problemini saymazsak. Zaman zaman nefes darlığı yaşıyorum, Eee bir de zaten 65 yaşına geldim, yaşlılığa doğru gidiyoruz.

Şimdi geriye dönüp baktığınızda çocuk yapmadığınız için pişman mısınız? Eksikliğini hissettiniz mi hiç?

Hayır. Çocuğum olmadığı için büyük bir pişmanlık hiç duymadım. Çünkü 16 yaşından beri yoğun bir tempoyla çalıştım. İş yapmaktan ne evlenmeye vakit bulabildim ne de çocukla ilgili hayaller kurabildim. Mesleğimle ilgili hayallerim oldu hep. Ben gece kulübü şarkıcısıydım. Haftanın her günü çalışıyordum, sabahlara kadar şarkı söylüyordum. Bu hem evleneceğim kişiye hem de doğuracağım çocuğa haksızlık olurdu. Çocuk yapıp yuva kurup da bunu iyi anne, iyi eş olarak götürmeyeceksen hiç anlamı yok.

Bunlar ‘eksiklik’ mi sizce?

Eksiklik mi tam olarak bilmiyorum ama ben hayvansever biriyim. Hep köpeklerim oldu hayatımda. Analık içgüdüsünü sanırım köpeklerimle tatmin ettim.

Kendinizi hiç yalnız hissettiniz mi?

Hem de çok. Büyük bir yalnızlık hissiydi bu. Zaten tek çocuktum ve çok büyük bir hayat mücadelesi verdim tek başıma. O dönemlerde hep ne kadar yalnız olduğumu söylüyordum. Fakat bu yoğun yalnızlık duygusunu, hayatıma köpekler girdikten sonra bir daha hiç yaşamadım. Çünkü saf ve elle tutulur bir sevgi, sadakat verdiler bana.

Aslında çok hayranınız da vardı, onlar da belki size iyi gelmiştir.

Gelmez olur mu? Benim dinleyicilerim çok vefalıydılar ve sevgilerini yüreğimde hayli derin hissettim. Öyle ki “Hakkari’de Zap Suyu’nun yanında bir gece kulübü açılsa ben orada sahne alsam oraya da gelirler” derdim. O kadar fanatik hayranlarım vardı. Ben mutlu bir sanatçıydım.

Ya aileniz? Anneniz, babanız?

Annem çok genç öldü. Babam da başka bir evlilik yaptı, pek ilgilenmedi benimle. Şunu çok sık düşünüyorum: Acaba babam bana sahip çıksaydı Akrep Nalan olur muydum? Olmazdım.

O zor hayattan bu hayata... Mutlu musunuz?

Çok mutluyum. Hayattan çok keyif alırım. Küçücük şeylerden mutlu olurum. Kişi mutluluğunu kendisi yaratır. Yeter ki sağlık olsun. Mesela ben üç dört günde bir nefes problemi yaşıyorum. Üzülüp paniğe kapılıyorum. Muhtaç olmaktan korkuyorum. Tüm bunlara rağmen mutlu olmayı başaran, mutluluk içinde yüzen bir kadınım. Çevreme de saçarım bunu; neşeliyimdir.

Akrep lakabını hak etmiyorsunuz sanki...

O lakabın bana uğur getirdiğine inanıyorum, seviyorum da. Hem yıllarca bu isimle anılmaya da alıştım. 1978 yılında hayatımda ilk defa at yarışı oynamıştım ve 6’lıyı tutturdum. Atın birinin adı Akrep’ti. O sıralarda gazetelerin manşetlerinde ‘Akrep Nalan’ lakaplı bir kadın vardı. Sanırım çevremdekiler ondan esinlenerek bana ‘Akrep’ diye hitap etmeye başladı. Sonra da hep bu isimle anıldım.

Bu kadar ünlü olup para kazanacağınız aklınıza gelir miydi?

Gelmezdi. Her şey benim başıma kendiliğinden geldi. Bir çaba sarf etmedim. Ben hayatın kavgası içindeydim. Mesela şarkıcılık pat diye geldi. Şarkıcı olmak için bir çaba sarf etmedim. Tanrı’nın tılsımlı değneği bana sürekli dokundu.

Çok mu inançlısınız?

Hayır, çok inançlı değilim. Ama büyük bir gücün olduğuna inanıyorum. Mesela bu yaşadıklarım benim için mucize. Herkesin hayatı bir mucize aslında.

Geçen bunca yıl size ne öğretti?

Dürüst olacaksın, namuslu olacaksın. Çalıp çırpmayacaksın. Doğayı ve hayvanları seveceksin. Artık insanları eskisi kadar sevmiyorum. İnsanlar çok kötü oldular. Dünyanın içine eden biz insanoğluyuz. Şu cennet dünyayı cehenneme çevirdik. En güvendiğin insandan bile hiç ummadığın anda darbe yiyorsun. İnsanlar tehlikeli, beni korkutuyorlar.

Çok dostunuz yok mu? Mesafeli misiniz?

Çok mesafeliyimdir, yapım bu. Kimseyle vıcık vıcık olmadım. Sahnedeyken de böyleydim. Bana başöğretmen derlerdi.

Eğitim sistemini nasıl görüyorsunuz?

Bana evlat eksikliğini hissetmedin mi demiştin; ben şimdi çocuğum olsun istemezdim. Çünkü iyi bir eğitim alamayacaktı. Torunu olan arkadaşlarım var. Çocuklarına Atatürkçü eğitim veren okul bulamıyorlar. Bizim dönemimizde de eğitim sistemi çok iyi değildi belki, ezberci bir eğitim gördük ama Atatürkçü bir eğitim aldık. Şimdilerden iyiydi. Mukayese bile edilemez. Çok zor hayat şu an. Ülke için de dünya için de.

Sanatçıların fikirlerini açıklamalarını doğru bulmayan, onlar işine baksın diyenler var... 

Sanatçı olmak siyasetten soyut yaşamayı gerektirmez. İnsanın bir duruşu olması lazım. Bu ülkede yaşıyorsan siyasete bakmadan yaşamak imkânsız. Herkes özgür olmalı. Düşüncesinden dolayı yıllardır hapis yatan insanlar var.

Siz sola yakınsınız. Düşüncelerinizi de dile getirmekten sakınmıyorsunuz.

Biz azınlıkta kaldık. Şimdi diyorlar ki, “Sol yok artık.” Sol olmaz mı? At izi it izine karıştı... Neye inanacağımıza şaşırıyoruz. Biz silah tutmayı bilmeyiz. Çünkü bizim kuşağımız 1980 döneminde yaşadı. O dönemdeki işkenceleri gördü. Ondan sonra kimse çocuklarını siyasete bulaştırmak istemedi. Biz pala tutmayı bilmeyiz, biz karanfil uzatırız. Hayatta elime silah değmedi. Çocuğum olsaydı ona da öğretmezdim. Benim dilimin kemiği yok. Beni konuşturmayın.

Magazini hiç sevmediniz sanki?

Beni o kadar çok üzüp canımı yaktılar ki... Beni kilolarımla ve köpeğimle gündemden düşürmediler. Çok kötü, çok talihsiz bir kazaydı. Belki de başıma gelmiş en büyük trajedi. Köpeğimin üstüne bastım öldü... Şimdi Google’a adımı yaz; ‘Köpek katili’ olarak çıkıyorum. Yüreğim acıyor. Hele de hayvansever bir insansanız acınız ikiye katlanıyor. O yüzden insanlardan korkuyorum. Günlerce kendime gelemedim, çok ağladım. Beni köpek canavarı olarak yazdılar. Asıl bana yapılan canavarlıktı.

Hayranlarınızın sevgisini yoğun hissettiniz madem, onları neden bu kadar erken bıraktınız?

Erken bırakmadım, sadece her şeyi tadında bırakmayı tercih ettim. Düşünsenize dile kolay, her gece dört beş saat şarkı söylüyorsunuz. Yürek ve enerji dayanmıyor buna. Ben bittim artık. Söylemek istediğim bütün şarkıları söyledim. Mesleki anlamda çok dorukta, çok şahane şeyler yaşadım. Zirvede bıraktım. Fazla uzatmanın da bir manası yok. Türkiye’de herkes Ajda Pekkan, Sezen Aksu olmak zorunda değil. Çok büyük bir hırs ister bu. Hayatta başka şeyler de var. Artık kendi istediğim gibi bir hayat yaşıyorum. Eskiden denizin mavisini göremiyordum ki. Her gece çalışıyordum. Bodrum’daydım ama Bodrum’u yaşayamadım senelerce. Ama şimdi yaşıyorum, sabah 06.00’da kalkıyorum. Her sabah 07.00’de yüzüyorum. Bunlar da hayatın keyifleri.