Tam bir koğuş gibiydi ama sadece biz vardık. Sabah güneşi film projektörü gibi, iki pencereden sızıyordu. Bir akrep yürüyordu bu sahne ışığında, pek büyük değil, yeterince uzak, sıkıştırmazsan kesinlikle zararsız. İnsan gibi değildir akrepler, gereksiz sokmazlar. Battaniyeleri alırken dikkat etmeliydi belki. Uzun zamandır kullanılmıyordu. Kuzey Arjantin’de bir köylü örgütlenmesinin merkeziydi. Yirmi bin kadar üyesi vardı. Burada eğitimler yapılırken kullanılıyordu bu koğuşlar.
Bir de biz kalıyorduk işte.
Bir de delisi vardı buranın. Uzakta bizi görüp, ateş eder gibi yapıyordu. Eliyle tabanca gibi yapıyordu ya da küçük bir ağaç dalıydı silahı. İlk başlardı ölür gibi yapıyorduk biz de. Seviniyordu ama sonra vazgeçtik. Çalışırken zor oluyordu, ağaç dibi çapalarken mesela. O da bizi vurmaktan vazgeçiyordu. Kaybedilenlerin çocuklarından biri olduğunu söylemişlerdi bize. Çok kötü şeylere tanık olduğunu. Bunu hatırlayınca, gene ölüyorduk…
Sürekli kalan dört Arjantinli arkadaş vardı. Küçük iki evde kalıyorlardı bahçede. Burada kalmak isterseniz bir tane daha yaparız birlikte dediler. "Birlikte biçilen ot yemyeşil olur" diyordu Tolstoy. Dünyanın hiçbir yerinde evimiz yoktu, dünyanın her yerinde, evimiz vardı.
Sonra köylülerle konuşmaya gidiyorduk, onlarla. Bahçelerinde kuruyan ağaçlarını gösteriyorlardı köylüler bize. Ölen tavuklarını gömdükleri yeri ve muhtemel bir gün sonra ölecek olanları. Onları da kesip, yiyemiyorlardı. Zehirlenmişti çünkü hepsi. İnsan boyunu geçmiş ama hepsi aynı boyda mısırlarla kuşatılmıştı evleri. Hepsi GDO’lu mısırdı tabii ki yoksa doğada her şey aynı olabilir mi?
-Onların zevklerine benziyordu mısırlar; Parlak, standart ve tek tip…-
Uçaklardan ilaçlıyorlardı büyük toprak sahipleri. Küçük boyda bombardıman uçakları, işini yapıyordu pervaneli uçaklar. Genetiği Değiştirilmiş Organizma olmayan her şeyi zehirliyorlardı. Köylülerin ağaçlarını, tavuklarını, domuzlarını, keçilerini ve tarlaların arasında kalmış bir ilkokulun çocuklarını…
Sonra böceklerden, doğadan arınmış zehirli mısırlar, kocaman traktörlerle toplanıp, dev makinelerde koçanlarından sıyrılıyordu. Çok büyük kamyonlara yüklenip, çok düşük ücretle işçilerin çalıştığı, glikoz fabrikalarına taşınıyordu. Sonra uzmanların en çarpıcı bu diye tespit ettikleri renkli, parlak kağıtlara sarılmış, reklamlarında beyaz mutlu ve mutlaka ki çok sevimli çocukların oynadıkları gofretler halinde halka arz oluyordu.
Seri cinayet oralarda yaşananla kalmıyor yani. Katil gofreti satan kuruyemişçi değilse, kapitalizmdir ve akrep çok sevimli bir hayvan…