Akşener'den MHP'li yöneticilere 'Fosforlu Meral' tepkisi: Kereste gibi yaşam formları

İYİ Parti lideri Meral Akşener, sosyal medyada "Fosforlu Meral" etiketiyle başlatılan kampanyaya tepki gösterdi: 47 doğumlu Sayın Bahçeli'nin hepimizin geçmişte abi dediğimiz Bahçeli'nin o çok genç çocukların gözünde yerle bir olmasın diye Fosforlu Cevriye'nin fahişe olmadığını söylemek zorunda kaldım. İsmet Büyükataman isimli bir yaşam formu başından itibaren bana Türk filmlerinden, ki Bahçeli çok meraklıdır, hep o tuhaf Türk filmlerinin tuhaf karakterlerinin isimlerini kullandı."

Abone ol

DUVAR - İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener sosyal medyada kendisi aleyhine 'Fosforlu Meral' etiketiyle başlatılan kampanya nedeniyle MHP'li yöneticilere tepki gösterdi. Akşener konuşmasının önemli bir bölümünü 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle kadınların sorunlarına ayırdı. Konuşmasının bu bölümünde MHP'ye yakın isimlerin kendisi hakkındaki söylemlerine de yanıt verdi. "Korkakların yüzüne ayna tutmaktır amacım" diyen Akşener özetle şöyle konuştu: 

DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK: İki gün önce 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ydü. Her sene olduğu gibi, kadınlar olarak bu sene de sözüm meclisten dışarı ama yine erkeklerin hamasi nutuklarını dinledik. Kadını insan yerine koymayanların, aslında ne kadar kadınsever olduklarını dinledik. Dost meclislerinde kadına karşı, her türlü ahlaksızlığı yapanların, aslında düpedüz feminist olduklarını dinledik. İşyerlerinde, ofislerinde, kadına karşı her türlü mobingin uygulandığı, kariyer yapmak isteyen kadınların önüne, her türlü engelin koyulduğu şirketlerin, aslında ne kadar eşitlikçi olduğunu dinledik. Nitekim tüm bunları, geçen sene de dinlemiştik. Ama son bir yılda, 304 kadının öldürüldüğü, her gün karakollarına yüzlerce şiddet şikayeti yapılan Türkiye’de, görüyoruz ki, maalesef değişen bir şey yok.

BU MU SENİN MÜCADELEN?: Kadınlar Günü yaklaşırken; Samsun’da bir anne, evladının gözü önünde şiddet gördü. Daha onun şokunu atlatamadan, Ankara’da Reyhan Korkmaz, kocası tarafından katledildi. Hemen ardından, Aydın’da, 92 yaşındaki Hanım Nine’yi cinayete kurban verdik. Sayın Erdoğan diyorsun ki; ‘Tek bir kadının dahi, şiddet mağduru olmadığı güne kavuşana kadar, bu konudaki mücadelemizi sürdüreceğiz.’ Madem öyle, o zaman, altına imza koyduğun sözleşmeyi uygulayacak, şiddet mağduru kadınları koruyacak önlemleri alacaksın. Samsun’daki cani, tam 9 defa şikayet edilmiş, parmağını oynatan olmamış. Bu kadın, dokuz kez yardım istemiş, sen kılını bile kıpırdatmamışsın. Bu mu senin mücadelen?

FOSFORLU MERAL TEPKİSİ: Bu korkakların bu açıkça dürüstçe mücadele edemeyen korkakların yüzlerine ayna tutmaktır amacım. Geçen hafta önünüze bakmayın utanıyorsunuz biliyorum, 'Fosforlu Meral' diye bir tag çalışması yapıldı. Bu tag'ın nereden niçin geldiğini beş yıl evvel yol yürüdüğümüz arkadaşlarımız bilirler. Bahçeli, Konya'dan üst kurul delegelerini çağırdı ve orada bana 'Fosforlu Cevriye' dedi. Konyalı iki genç delege bunu tam da kast edildiği manada fahişe olarak algıladılar ve ağlayarak bana geldiler. Ben onlara kast ettikleri gibi olmadığını izah etmeye başladım. 47 doğumlu Sayın Bahçeli'nin hepimizin geçmişte abi dediğimiz Bahçeli'nin o çok genç çocukların gözünde yerle bir olmasın diye Fosforlu Cevriye'nin fahişe olmadığını sert eli sopalı bir kadın olduğunu söylemek zorunda kaldım. Ben onu korurken gelip giden herkese kahkahalar içinde tam bir yıl boyunca bunu söyledi.

İSMET BÜYÜKATAMAN İSİMLİ YAŞAM FORMU: Sonra sistem yürümeye başladı 19 Haziran'da bir kongre yaptık. Ondan sonra benim 9 aylık erkek torunuma hem de nikâh şahidi olduğu oğlumun çocuğuna mezhebi gayri-sahih dedi. Bunu ifşa ettim ben birilerinin üzerine yıkıldı. Celal Adam isimli İstanbul milletvekili ve 50 doğumlu bu şahıs döndü hepimize bana, buradaki herkese 'sizin analarınız belli babalarınız belli değil' dedi. Burada bir şeye dikkat çekmek istiyorum ben. Bu nasıl bir şuur altıdır, bu nasıl bir psikolojidir. Metin Bey mahkemeye verdi. Hâkimler o ara Erdoğan'la el sıkışmışlardı ve hâkimler beraat verdiler. Bu devam etti İsmet Büyükataman isimli bir yaşam formu başından itibaren bana Türk filmlerinden, ki Bahçeli çok meraklıdır, hep o tuhaf Türk filmlerinin tuhaf karakterlerinin isimlerini kullandı.  Kereste gibi yaşam formlarına, erkek demeye midem kalkıyor. Onların yüzünün iğrenç olduğunu, her birinin ne kadar korkak olduğunu göstermeye beni vesile kıldın. Sana şükürler olsun Allah’ım. Bu yaşam formlarının eşlerinin suratına nasıl baktığını merak ediyorum.

ÖLÜM DE OLSA SONUNDA MÜCADELEYE DEVAM: Madem Cumhurbaşkanısın eyvallah bu ülkedeki her kadının namusunun şerefinin garantisi sensin. Can güvenliğinin can güvenliğinin garantisi sensin. Garantisi sensin derken neyi kast ediyorum hakimlerdir savcılardır. Ama sen destek verdin. Trollerin destek verdi. Hepinizi Allah'a havale ediyoruz. Bugün olmazsa Allah'ın önünde hesaplaşacağız sizlerle. Bir kadına bu manada namusu şerefi üzerine iftira atmanın Kuran-ı Kerim'de hangi ayetlerle lanetlendiğini biliyorsun. Seni Allah'a şikayet ediyorum Sayın Erdoğan. Ölüm olsa da sonunda mücadele etmezsem namerdim. Öldürülsem de tek kişi kalsam da bu mücadeleden dönersem namussuzum, şerefsizim. Bu da Müslüman bir Türk kadınının yeminidir.

ERDOĞAN, HEP SUSTUN: İktidarın boyunca, kadına yönelik şiddet de, kadın cinayetleri de artarak sürdü, sustun. Bakanların, utanmadan, ‘Kadına yönelik şiddet, algıda seçicilik’ dediler, sustun. Milletvekilin, sıkılmadan, ‘Kadın cinayetleri abartılıyor. Bu ülkede kadınların 12 katı erkek öldürüyor’ dedi, sustun. Dava arkadaşım dediğin, sözüm ona adamlar, tacizlerde, tecavüzlerde, hatta cinayetlerde bile, ahlaksızca ‘Haklı sebep’ aradılar, yine sustun. Bu mu senin mücadelen? Ortağım dediklerin, daha bir hafta önce, şehitlerimizin olduğu o acı günde, benim için sosyal medyada hakaret kampanyası başlattılar, çıkıp da iki laf edemedin. Bu mu senin mücadelen? Altında, Türkiye Cumhuriyeti’nin de imzası olan İstanbul Sözleşmesi, kadını yaşatmak için atılan önemli bir adımdı. Zihniyeti batasıca bir grup, onu da paçavra etme yarışına girdi, görmezden geldin. Bu mu senin mücadelen? Sayın Erdoğan; kadına yönelik şiddetle; objektiflerin karşısına geçip, ‘Kadına şiddet abartılıyor’ diyerek mi mücadele edeceksin? Ekonomideki zorlukları inkar ettiğin gibi, kadına yönelik şiddeti de, inkar ederek mi önleyeceksin? Vatandaşı aslında zengin olduğuna, işsizlerimizi de, aslında iş beğenmediklerine ikna ettiğin gibi, kadına yönelik şiddeti de, kadınları aslında dövülmediklerine, tacize, tecavüze uğramadıklarına, hatta, aslında başlarına gelenleri, hak ettiklerine ikna ederek mi bitireceksin? Sana ters bir laf eden için, bütün savcıları harekete geçiriyorsun. Failleri 2 saat içinde buluyorsun. Ama kadınlara karşı en ağır, en haysiyetsiz saldırılarda, ortada yoksun. Böyle mi mücadele edeceksin? Şunu aklına iyice yerleştir; kadına hakaret etmek, cinsiyetçi paylaşımlar yapmak, kadına yönelik şiddetin provasıdır. Önce bunları durduracaksın. Kadına kim el kaldırırsa, kim dil uzatırsa, ayırt etmeden kaya gibi karşılarında duracaksın. Bu milleti ayırmadan, aileni koruduğun gibi koruyacaksın. Yani işini yapacaksın. Sen yapmazsan, sandık geldiğinde kadınlar gerekeni yapar, biz geliriz, biz yaparız. Hak ettikleri gibi, mutlu ve huzurlu bir Türkiye’yi kadınlara sunarız.

'KADINLARIN SORUNLARI SİYASİ BİR MESELEDİR'

Akşener, kadınların yaşadığı sorunların toplumsal bir mesele olduğunu vurgulayarak, “Kadının gülüşüne, güvenliğine, kıyafetine, inancına, bedeni ve hayatı üzerindeki hakkına, hukukuna, çalışma hayatında yaşadığı eşitsizliğe velhasıl, aldığı nefese bile karışmayı kendine hak gören bu nobran zihniyet, bu yıl da bize, kadınların ne kadar kıymetli olduğunu anlatıp durdu… Ne var ki; ‘kadınlarımız bizim için kıymetlidir’ deyip, kadınların dertlerini görmezden gelmek, ‘kadın konusu siyaset üstüdür’ deyip, hamasetten başka bir şey yapmamak ne kadınlara, ne de kadınların sorunlarının çözümüne, katkı sağlamaz. Bunu yıllarca gördük, maalesef hala görmeye devam ediyoruz. O nedenle biz, hamaseti değil, düşünmeyi, kadınların sorunlarına, çözüm üretmeyi tercih ediyoruz. Çünkü biz, kadınların sorunlarını, siyaset üstü görmüyoruz. Bizim için Kadın Meselesi, toplumsal bir mesele olduğu kadar, aynı zamanda bir demokratikleşme meselesidir. Dolayısıyla, siyasi bir meseledir. Siyasi meseleleri, kadınlarla el ele vererek çözecek kurum da doğal olarak siyasetin ta kendisidir” ifadelerini kullandı.

“Bizim için siyaset, millet için yapılır” diyen Akşener, “Milletin derdini çözmek, memleketi mutlu ve huzurlu yarınlara taşımak için yapılır. İşte o nedenle, bizim için, kadına yönelik şiddet başta olmak üzere, kadınların yaşadığı tüm sorunlar, siyasetin altında, üstünde, kenarında değil, siyasetin tam merkezindedir. İşte o nedenle biz, sadece 8 Mart’ta değil, her gün, nankörlerin hışmından kurtulamayan kadınlarımızın, şartları ve haklarında neredeyiz, şiddeti ve cinayetleri nasıl durdurabiliriz, bunları düşünüyoruz. Erkeklerde yüzde 39.3 iken, kadınlarda sadece yüzde 19.3 olan, istihdam oranını nasıl artırırız ona kafa yoruyoruz. İşsiz kalan 1 buçuk milyon kadınımızı, yeniden, işe ve aşa nasıl kavuştururuz, bunun çarelerini arıyoruz” dedi.

KADININ İŞGÜCÜNDEKİ KONUMU

Kadının işgücündeki yeri hakkında veriler paylaşan Akşener, “Siz atılan nutuklara, yapılan hamasi konuşmalara bakmayın. Kadın hakları ve kadın istihdamı konusunda, Türkiye, maalesef, bu nutukların çok ama çok gerisinde. Dünya Ekonomik Forumu’nun, 2017 yılında hazırladığı, Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’ne göre, Türkiye 145 ülke içinde, 131’inci sırada yer alıyor. ‘Ekonomik katılım ve fırsat eşitliği’ göstergesine bakıldığında ise Türkiye 144 ülke içinde, 128. sırada. Gerçekten utanç verici… Türkiye’de işgücüne, erkek nüfusunun yüzde 74,9’u katılabilirken, kadın nüfusunun yalnızca yüzde 34,8’i katılabiliyor. Bu oran İtalya’da yüzde 41,1, İspanya’da yüzde 53, Güney Afrika’da yüzde 48,4, Yunanistan’da bile yüzde 44,3. Daha bitmedi. Ülkemizde, işgücü içerisindeki her 3 Kadından Yalnızca 1’i çalışıyor. Türkiye’de, her 4 kadından, sadece 1’i istihdam edilebiliyor. Bizde kadınların istihdama katılım oranı, yüzde 29,5 iken, AB ülkelerinde bu oran, yüzde 48,7” diye konuştu.

“Kalkınmada kadın ve erkek, bir kuşun iki kanadı gibidir. Kuş nasıl tek kanatla uçamaz ise, Türk ekonomisi de kadını geri bırakarak uçamaz” diyen İYİ Parti lideri, “Peki bu gerçek karşısında aklı olan ne yapar? Kadın istihdamını arttırmak, kadınları ekonomiye daha fazla katabilmek için, elindeki tüm imkanları seferber eder değil mi? Peki sizce, bizdeki ekonomi guruları bunu yapıyor mu? Hayır” diye konuştu.

Akşener sözlerini şöyle sürdürdü:

“AB ülkelerinde kadın işsizliği oranı yüzde 7,1. OECD ülkelerinde, yüzde 5,4. Türkiye’de ise, yüzde 15,2. Yani OECD’nin 3, AB ortalamasının 2 katı. 15-24 yaş arası genç kadınların istihdam oranı, sadece yüzde 19,3.Yani ülkemizde, her 10 genç kadından, yalnızca ikisi çalışabiliyor. Haftalık 45 saatten fazla çalıştırılan kadın sayısı her yıl artarken, kayıt dışı çalışma oranı da artıyor.2 milyon 932 bin kadın, haftalık 45 saatten fazla çalışırken, 1 milyon 9 bin kadın kayıt dışı çalışıyor. Aile işçisi 10 kadından 9’u, kendi hesabına çalışan, her 10 kadından 7’si, maaşlı veya yevmiyeli çalışan, her 10 kadından 2’si, kayıt dışı çalıştırılıyor. Bu durum, kadınların çalışma hayatında, daha güvencesiz olmalarının yanı sıra,en temel sağlık, emeklilik gibi haklardan da mahrum kalmalarına neden oluyor. Türkiye’de erkekler, kadınlardan en az yüzde 8 daha fazla kazanıyor. Bu ayrım, lise mezunu mezunu kadın ve erkekler arasında yüzde 14,meslek lisesi mezunları arasında ise yüzde 30’a ulaşmış.”

Akşener, “Kırsaldaki tabloysa, daha da ağır. Sosyal ve geleneksel yapıların, bütün yükünü çeken kadınlarımız, hırpalanıp, baskılara maruz kaldığı gibi; tarımsal üretim ile ev hizmetleri arasında sıkıştırılmış durumda” diyerek şunları söyledi:

“Oysa; köy kırsalında tarımsal üretimi ve akrabalık da dahil olmak üzere, sosyal ilişkileri düzenleyen, yani sosyal dengeyi sağlayan, kadınlardır. Aile işletmelerinde satışı, pazarlamayı yapan ve yöneten kadınlardır. Daha üretken olan, üretime karşılıksız katılan da yine onlardır. Özetle, kırsal alanda hâkim güç erkekmiş gibi görünse de görünmeyen gerçek kahramanlar, aslında kadınlardır. İşte tam olarak bu nedenle, Avrupa Birliği’ndeki çiftçilerin yüzde 30,2’si, yani 3,2 milyonu, kadın çiftçilerden oluşur. Biz bu sayıyı bilmiyoruz bile.Sonra çıkıp, ‘Köy kırsalındaki göçü durduracağız; tersine göç yaratacağız’ diyorlar. Hatta, beceriksizlikte gerçek bir ekol olan, kerameti kendinden menkul Tarım Bakanı, ‘mühendisleri, veteriner hekimleri köye döndürdük’ diye tweet atıyor. Allah akıl fikir versin. Hâlâ çiftçi ne demek, mühendis ne demek öğrenemediler. Köy kırsalından göçün ana aktörü kadındır. Kadın giderse, aile gider. Kadın giderse, tarımsal üretim gider. Araziler, ahırlar boş kalır. Kadın giderse, geri dönmez.” (HABER MERKEZİ)