Alaattin Yüksel: Kılıçdaroğlu parlamentoyu, İnce partiyi yönetmeli

24 Haziran'da yapılan seçim sonuçlarını değerlendiren eski CHP milletvekili Alaattin Yüksel, muhalefet partilerinin seçimi baştan reddetmeleri gerektiğini söyledi. Muharrem İnce'nin uzun zaman sonra kazanma umudunu yeşerttiğini belirten Yüksel "Seçimden hemen sonra bir önerim oldu medyada. Avrupa'daki sosyal demokrat partilerde olduğu gibi Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup başkanı olarak parlamentoyu yönetmesini, Muharrem İnce’nin de partiyi yönetmesini önerdim" diye konuştu.

Abone ol

İZMİR - 1972’de CHP’ye kaydolarak aktif siyasete giren Alaattin Yüksel, 2001 ve 2005 yıllarında, iki dönem üst üste CHP İzmir İl Başkanlığı görevini üstlendi. 22-23 Mayıs 2010 tarihlerinde yapılan Olağanüstü Kurultayda CHP Parti Meclisi üyeliğine seçildi. CHP’nin Merkez Yönetim Kurulu’nda da yer alarak, önce Yerel Yönetimlerden daha sonra Halkla İlişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevlerini yürüttü. 24. Dönem parlamento seçimlerinde CHP’den İzmir milletvekili seçilen Yüksel, 24 Haziran seçimlerini Gazete Duvar’a değerlendirdi

'MUHALEFET PARTİLERİ BU SEÇİMİ BAŞTAN REDDETMELİYDİ'

Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere tüm muhalefet partilerinin demokratik olmayan bir ortamda yapılacak bir seçimi baştan reddetmiş olmaları gerektiğini belirten Yüksel, bunun olumsuz sonuçlarının da seçimle birlikte ortaya çıktığını söylüyor:

"Bu seçim, bir kere olağanüstü hal altında yapılan bir seçim. Herkese eşit ve adil olanakların sunulduğu bir seçim değildi. Özellikle iktidar partisi ve Cumhur İttifakı her türlü devlet olanağını kullandı; ciddi baskılar altında kalarak bir seçim kampanyası yürütmeye çalıştık. Bu OHAL altında seçim yapılmasını aslında bana göre siyasi partilerin -başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere- reddetmeleri gerekiyordu. OHAL'i iktidar seçimden hemen sonra kaldıracağını söylüyordu. Seçimden hemen sonra kaldırabileceği şeyi, önceden de kaldırılabilirdi. Seçimin de hiçbir aciliyeti yoktu Türkiye açısından. Tamamen iktidarın yaptığı bir baskın seçim bu. Ekonomik sorunların yaşanacağı, Türkiye’nin bir ekonomik krize gireceği öngörüldüğü için, ekonomik kriz tamamen görünür olmadan palyatif çözümler üreterek böyle bir seçim yaptılar. Ama bu şekilde gelecekte ekonomik krizi daha da derinleştirecekler."

'SEÇİM BARAJI ÜLKEMİZ İÇİN BİR UTANÇTIR'

Adil ve güvenli olmayan koşullarda yapılan seçimin bazı muhalefet partilerinin oylarını olumsuz etkilediğini söyleyen Yüksel, "Bütün bunların dışında da iktidar partisi AKP, yüzde 7 gibi ciddi bir oy kaybetmiştir. Ana muhalefet partisinin de yüzde 3 oy kaybettiği görülüyor, ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin oy kaybı daha çok bu seçim barajı ile ilgilidir,” diye de ekliyor.

Seçim barajının adaletsizliğine değinen Yüksel, “Bu da bizim ülkemiz için bir utançtır. Yüzde 10 Seçim barajı dünyada hiçbir demokratik ülkede yoktur. Bu yüzden HDP barajı geçsin duygusuyla seçmenlerimizin bir kısmı HDP’ye oy vermiştir. Oysaki HDP'nin barajı geçtiği zaten öngörülüyordu. Bunu hem iktidar partisi kullandı, hem de HDP biraz daha fazla oy alırım diye düşündü. Sadece CHP'li demek de doğru değil, Türkiye'de bu şekilde stratejik oy kullanan, eğitimli seçmen kitlesi her zaman vardır. Aynı insan bakıyorsunuz MHP barajı aşsın diye MHP'ye de oy verebiliyor. Yani CHP'nin oy kaybı biraz da buna bağlı," diyerek bazı partilerin de baraj sebebiyle hak etmediği oylar aldığını ve CHP seçmeninin barajı düşünerek hareket ettiğini söylüyor.

'KILIÇDAROĞLU PARLAMENTOYU, İNCE PARTİYİ YÖNETMELİ'

Yüksel, Muharrem İnce’nin seçim sonuçlarına dair açıklamasını nasıl değerlendirdiğini sorduğumuzda ise şöyle yanıt veriyor:

"Muharrem İnce müthiş bir umut ve heyecan yaratarak, ilk kez Türkiye’de seçmene kazanacağız duygusunu yaşattı. Bu umudu heyecanı söndürmeden sürdürmek için partide de değişim gerekiyor. Benim seçimden hemen sonra, Kemal Bey açıklama yapmadan önce bir önerim oldu medyada. Avrupa'daki sosyal demokrat partilerde olduğu gibi Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup başkanı olarak parlamentoyu yönetmesini, Muharrem İnce’nin de partiyi yönetmesini söyledim."

'MUHARREM İNCE HİÇ AÇIKLAMA YAPMASA DAHA İYİYDİ'

"Seçim günü tüm Türkiye'de olduğu gibi burada, İzmir'de de CHP yetkililerinin sandıklardan aldığı ıslak imzalı tüm belgelerin girişi yapıldı. Genel merkezin sistemi çalıştı ve bunları toplamaya başladı ve sistemimizdeki sonuçlar gece yarısı saat 12 civarında YSK'nın verileri ile örtüşmeye başladı. Bu uyuşmadan ötürü biraz da moral bozukluğunun etkisiyle Muharrem Bey aradaki farkın çok olduğuna dair bir açıklama yaptı. İkinci tura kalması için aslında 1 milyon fark var. Ama bir yandan da bu yapılmalıydı çünkü öncesinde de sandıktan ayrılmayın söylemleri olmuştu ve İstanbul'da sokakta da çok ciddi gerginlikler yaşanmaya başlamıştı. Kutlama adı altında silahlar, tüfekler, kalaşnikoflarla sokağa inen bir AKP seçmeni vardı. İzmir'de bile Bayraklı bölgesinde bir gerginlik oluştu. İlçe binalarımızın önünde toplanmaya başlayan insanlar oldu. Binalarımızın önünde tedbir alınması için emniyete başvurmak zorunda kaldık. Tabii ki her ne olursa olsun Muharrem Bey çıkıp doğru dürüst bir açıklama yapsaydı ya da hiç yapmasaydı daha iyiydi, orada ufak bir sıkıntı yaşadık maalesef."

'CUMHURBAŞKANLIĞI İÇİN KULLANILAN OY İLE PARTİLER İÇİN KULLANILAN OY ARASINDA YÜZDE 2.5 FARK VAR'

Seçim sonuçlarına olan güvensizliğinin değişmediğini anlatan Yüksel, seçim koşulları göz önüne alınarak bazı şaibeli sonuçların takibinin yapılması gerektiği kanısında: "Kullanılan toplam oy sayısında cumhurbaşkanlığına kullanılan oy sayısıyla partilere kullanılan oy sayısı arasında yüzde 2,5 gibi bir fark var. Cumhurbaşkanlığı için daha az oy kullanıldığı görülüyor. Bu da enteresan bir tablo. MHP'ye çıkan fazla oylarla birleştirdiğiniz zaman garip bir durum oluyor ortada. Bunlar hep araştırılmaya muhtaç şeyler. Ancak Demokratik olmayan, OHAL koşulları içinde yapılan bir seçimde görülebilecek şeyler bunlar.”

'DEMOKRASİ NASIL KAZANDI, BEN ONU DA ANLAMIYORUM'

Seçim sonuçlarının demokratik olarak değerlendirilmesine karşı çıkan ve “Böyle bir tablo varken genel başkanımız, parti yöneticileri, iktidar kaybetti demokrasi kazandı diyorlar. Demokrasi nasıl kazandı ben onu da anlamıyorum. Şu an Türkiye başkanlık sistemine geçti. Bir rejim değişikliği oldu. AK Parti yöneticileri Türk tipi diye adlandırıyorlar ama bence bu tamamen Afrika, Ortadoğu tipi bir başkanlık sistemine geçtik. Önümüzdeki günlerde bunun önemli sıkıntılarını yaşayacak Türkiye. Biz Demokrasi mücadelesi verirken demokrasiyi tamamen yitirdik. Bu saatten sonra ancak sıfırdan başlayan bir mücadele oluşacağına inanıyorum" diyen Yüksel, demokrasi mücadelesinin farklı boyuta taşınacağı düşüncesinde.

Bu fikrini de mevcut siyasi durumu analiz ederek destekliyor: "Muhalefet kanadındaki her partide, HDP dışında, bir oy kaybı var. Biliyorsunuz AKP istikrar propagandasını, tek parti güçlü iktidar propagandasını artırmıştı son yıllarda. O da yetmedi, başbakan ve cumhurbaşkanı ayrımını dahi ortadan kaldıran bir sistem getirmek istedi. Bu arada AKP mutlak çoğunluğunu kaybetti ve koalisyonlara karşı politika üreten bir parti şimdi koalisyona muhtaç halde. Ya Cumhur İttifakı'nda MHP ile devam edecek ya da onlarla anlaşamadığı takdirde başka arayışlar içine girecek. Bundan böyle Türkiye koalisyonla yürütülen bir ülke olacak. Erdoğan yürütmeyi kendisine aldığı için bunu pek önemsemiyor olabilir ama sıkıntılarını mutlaka yaşayacaktır."

'MÜCADELE İÇİNDE YENİLMEK, YENİLGİ DEĞİLDİR'

Her şeye rağmen 24 Haziran'ı bir yenilgi olarak görmediğini söyleyen Yüksel’in demokrasi mücadelesine olan inancı tam: "Seçim sonuçlarının soğukkanlılıkla aklın ve bilimin ışığında çok analiz edilmesi gerekir. Önümüzdeki süreçlerde yeni seçimlere gebe Türkiye. Eskisi gibi güçlü iktidar modeli artık ortada yok. Hiçbir şekilde eskisi gibi olmayacak ülke. Hem rejim açısından sıkıntılar olacak hem de güçlü bir muhalefet ve demokrasi cephesi oluşacak. Yeni mücadelelere gebeyiz. Mao'nun bir lafı vardır, mücadele içinde yenilmek yenilgi değildir, diye. Bu yeni durum da göz önünde bulundurularak yeni mücadele yöntemleri geliştirmek gerekir. Mücadele devam ediyor, bu seçimleri mücadele içinde kaybedilmiş bir mevzi gibi düşünmek gerek; yeni mevzilerde mücadele devam edecektir."