Bazı müstesna şahsiyetler vardır ya hani “yargılanıp idam
edileceği” şeklindeki ifadelerle hukuka işaret etme alışkanlığının
sık görüldüğü zamanlardaki gibi "çalışma başlatıldığı" bilgisini
verirken sonuçta alınacak kararları da bilir, bilmekle yetinmez
herkese bildirir. Şükür ki güzide basınımız böylesi müstesna
şahsiyetlerden mahrum değil. Saldırı altındayken onur savaşına
girecek kadar onurlu olmadığı defalarca test edilmiş amiral
gemisinden, bırakın uzak görüşü, ön görüyü olmayanı görme becerisi
serdedilen bir yazıyla aydınlanıverdik. Evet Abdülkadir Selvi,
amiral gemisinden bile değil basbayağı kaptan köşkünden bildirdi:
Üç bakan ortak çalışma yürütecek ve çalışmanın sonunda şu
düzenlemeler yapılacak. Tabii kimsenin açıklamasına gerek olmayan
bilindik şablona uyma zorunluluğu nedeniyle paragrafın başında ve
sonunda yeni en az iki yerde Erdoğan ismi geçmeli. Neyse lafı fazla
uzatmaya gerek yok ama Selvi’nin yazısından şablona uygun paragrafı
ve henüz olgunlaşmamış olan fikirlerin sonucu olup henüz yapılmamış
olan bakanlar kurulu toplantısından çıkacak kararları buraya
bırakmakta fayda var.
“Erdoğan, bakanların çalışma yaptığı yönündeki açıklamasını 13
Ağustos’ta yaptı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Kültür ve
Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Adalet
Bakanı Bekir Bozdağ da zaten 8 Ağustos günü çalışmalara
başlamışlardı. Aldığım bilgiye göre önemli bir mesafe alınmış. Ama
bakanların hukuki ve idari düzenlemeler üzerinde biraz daha
çalışması yapması gerekiyor. Çalışma olgunlaştıktan sonra kabine
toplantısında ele alınacak. Sonra alınan karalar
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kamuoyuna
açıklanacak.
1-Cemevlerinin elektrik ve su giderlerinin devlet tarafından
karşılanması.
2-Cemevlerinde görevli Alevi dedelerine maaş bağlanması.
3- Ayrıca cemevlerinin hizmetlerini yürüten bir görevliye
maaş bağlanması.
4- Cemevlerine tapuda özel bir imar lejantı verilmesi.”
Bahsedilen özel imar lejantı (imar planı gereğince tabloda
belirtilmesi için kullanılacak sembol) ibadethaneleri işaret eden
sembol mü yoksa tarihi, turistik, kültürel mekanları gösteren bir
sembol mü olacak bu da ayrı bir merak konusu, tabii kehanet
tutarsa.
Selvi aynı yazıda binlerce Alevi talebinden pek çok
binlercesinin gerçekleştirildiğini de belirtiyor ki mühim mesele.
Belki bahsedilen yedi bini aşkın Alevi talebi içinden beş binden
fazlasının gerçekleştirildiğini bilen vardır. Ancak Alevi
toplumunun en önemli talebi olan Cemevlerine ibadethane statüsü
tanımak yönünde adım atılmadığı ortada. Ve muştulanan hazırlıklar
da ibadethane statüsü tanınması yönünde değil. Dedelere maaş,
elektrik su giderleri ve bakım hizmetlerinin devlet tarafından
karşılanması bir adım tabii ki umarım gerçekleşir. Ancak yetmez.
Aleviler eşit yurttaşlık gereği tüm haklara sahip olmak istiyorlar
ve esasen hiçbir yurttaş bunu istemek zorunda kalmamalı.
Cemevlerine ibadethane statüsü tanınması yönünde bir adım atılacak
olsa o üç bakanlığın arasında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da yer
alması gerekirdi. Garip değil mi, tümüyle ataerkil bir zihniyetin
devam ettirilmesi için kurulmuş ve çalışmakta olan Diyanet, erkek
şiddetiyle mücadele alanında söz sahibi kılınıyor ama Alevi
toplumunun haklarına ilişkin düzenlemelerde yer almıyor. Garip
değil. Bilenler için hiç garip değil. Erkek şiddetini önlemek için
değil, tersine erkek şiddetiyle mücadeleyi önlemek için şiddetle
mücadele mekanizmaları arasına özenle yerleştirildi, Diyanet. Ve
şimdi tam da Diyanet’in temel sorumluluk alanına giren Alevi
haklarına ve taleplerine ilişkin çalışmaların dışında tutuluyor.
Alevi köylerine cami açılmaması, imam tayin edilmemesi talepleri
yok sayılıyor ve güya çeşitli hazırlıklar yapılırken o camileri
açtırıp o imamları tayin eden Diyanet hazırlıkların içinde değilse
hazırlıkların temel Alevi talepleriyle ilgisi yok demektir. Hedef
inanç özgürlüğü bağlamında eşit hizmet sunmak değil çünkü. Tersine
tüm toplumun farklı inançları arasında özgür ve eşit düzen
kurulmasını önlemek için baş sorumlu devre dışı tutuluyor. Burada
minik bir parantez açıp İslam’ın Hanefî-Sünnî yorumunu resmi devlet
politikası olarak uygulamak ve böylece Müslümanları kontrol altında
tutmak için kurulmuş olan bu yapının dışında kalmak belki
Alevilerin şansıdır demekten kendimi alamıyorum. İnanç özgürlüğünü
devletin tekeline alma aracı olan Diyanet dini aşırılıkları
baskılayacağı düşünülse de Hanefiliği Selefîliğe dönüştürme yolunda
ilerlediğine göre Allah etmeye Aleviliği bünyesine alacak olsa
Alevilik, Bektaşilik neye dönüşür, kim bilir? “Yol bir, sürek bin
bir” kuramıyla inanç içinde farklı uygulamaları eş değer gören bir
çoğulculukla inanç ve ibadet özgürlüğünü tesis etmiş olan Alevilik,
Diyanet aracılığıyla tek tipleştirilmek istenebilir. Dinin
kurumsallaşmasından uzak kalabilmek keşke mümkün olsa bu ciddi
tartışma başka bir konu elbette ve devletten hak ettiği hizmeti
almak ayrı bir konu. Fakat işte bilelim devlet hizmet verdiğinde
karşılığında inanç özgürlüğünü satın alıyor. Mevcut yapıda durum
böyle… Bu açıdan bakınca Alevi Taleplerinin karşılanması için
yapılan hazırlıklara iyi ki Diyanet dahil edilmemiş diyebiliriz ama
Alevilerin değerlendirmelerini öğrenmek daha önemli elbette.
Diyanet dışında devre dışı tutulanlardan biri de Milli Eğitim
Bakanlığı. Oysa Alevi taleplerinin başında gelen, inanç
mensuplarını en çok inciten devlet politikası olarak zorunlu din
dersinin kaldırılması veya çok daha yumuşatarak söyledikleri
şekliyle Alevi çocuklarının bu dersten muaf tutulması. Müfredatıyla
Alevileri, Alevi inancını yok sayan zorunlu din dersini kaldırmak
yönünde en ufak bir hareket yok. Müfredatta yok sayma var.
Müfredatta hakaret unsuru var. Cemevlerine yapılan saldırılara
duyarsız kalmayan siyasetin ziyaretleri geçen haftanın gündeminde
yer tuttuğu zaman konuya ilişkin en güzel yazılardan birisi Ali
Duran Topuz’a aitti. “12 Eylül darbecilerinin
zorunlu hale getirdiği (Sünniliğin devletçe onaylı bir versiyonunu
müfredat olarak alan) din derslerini zorunlu olmaktan çıkarmaya hiç
yanaşmadı bugüne kadar mesela gelen en üst yetkili kişi ve
heyet.
Abdulbaki Gölpınarlı, pek çok dile çevrilmiş, pek çok alıntı
yapılmış, pek çok baskısı olan Alevi-Bektaşi Nefesleri adlı
eserinde Alevilik ve Bektaşilik arasındaki benzerlikleri işaret
ettiği gibi Aleviliğin Bektaşilikten ayrıldığı yönlerine de dikkat
çeker. Aleviliğin kadim inanç ve geleneklerin İslami örtüler
altında devam ettiğini belirtir. Buradan yola çıkar biz bugün İslam
öncesinde de başka inançlarla Alevilik arasında benzer ilişkiler
kurulmuş olduğu yönündeki görüşlerin haklılık payını dikkate
alabiliriz. Almalıyız hatta. Bu arada Sır İçinde Sır Olanlar: Alevi
Kadınlar (Gülfer Akkaya 2015) için bu üç bakanlığın hazırlıkları
arasında özel bir düzenleme olup olmayacağının cevabını da belki
Selvi’den bekleyebiliriz. Örneğin Alevi inancında Dedelik gibi bir
de Analık statüsü olduğuna göre acaba Dedelere maaş bağlanmasına
yönelik hazırlıklar (doğruysa) Analar için de geçerli olacak mı?
Yoksa iktidarın giderek keskinleşen kadın karşıtı politikaları
doğrultusunda Analar devlet nezdinde yok mu sayılacak?