İBB Meclisi’ndeki oylamada konuşan iktidar yetkilisi, iktidarın Alevilere bakışının bütün kodlarını taşıyordu. Hem sözlerinde hem söyleme biçiminde. Bu bakışa göre Aleviler o kadar hemşeri değiller. Yurttaş hiç değiller.
Malum: İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, cemevlerinin imar
planlarında ibadethane olarak gösterilmesine dair önergeyi oyladı.
Sonuç: Ret! Sürpriz yok. İktidar partisinin ve şeriki MHP’lilerin
oylarıyla.
Oylama öncesine dönelim. Meclis’teki oturumda biri söz almış.
Kendisinden çok ama çok emin konuşuyor. Tane tane. Elleri de
konuşuyor, vücudu da. Hakimane bir edayla. Vurguya vurgu katarak.
Emin olma vurgusu. Neden emin? Kendi vereceği oydan. O hayır
diyecek, sonuç hayır olacak. Güç sahibi olduğundan emin yani.
Başka? Tribünlerden emin. Onun hayır demesine alkışlar onu ihya
etmeye yetecek çoklukta olacak. Başka? İki güçten, söylediğinizi
yapabilme gücünden ve bunun tribünlerden yeter sayıda alkış
alacağından eminseniz, başka bir şey gerekir mi? Güçlü, çünkü
iktidar blokunu temsil eden iki partiden birinden. Başka bir şeyden
emin olmasına gerek yok, ne söylediği, nasıl söylediği bile
önemsiz.
İBB Meclis Grup Başkanvekili
(sağda)
Konuşan, iktidar partisinin İBB Meclis Grup Başkan Vekili.
Söyleme biçimi kadar söyledikleri de iktidarın Alevilere ve demek
ki yurttaş denilen şeye bakışının bütün kodlarını taşıyor.
Bakalım ne diyor:
“Cemevlerinin ya da bir başka yerin… ibadethane olarak tanıyıp
tanımama konusunda ya da bir yerin ibadethane olup olmadığı
konusunda karar verecek olan iki şey vardır.”
Cümleler bozuk ama kime ne? Kendisinden ve sonuçtan o kadar emin
ki, düzgün cümleye ihtiyacı yok.
“Karar verecek olan iki şey” ne demek mesela? Şeyler, karar mı
veriyor? Bu iki şey “tanırsa”, orası ibadethanedir, tanımazsa
değil. Yani konuşan diyor ki ibadethane denilen şey, tanınması
gereken bir şey. Yapılması yetmez. Yapanın yurttaş olması yetmez,
“tanınmış” yurttaşlarla eşit olmak öyle her yurttaşın hakkı değil.
Her yurttaş yurttaş o kadar da değil yani. Tanıma lazım, onay
lazım, karar lazım, Alevilerin daha işlemden geçmesi lazım, diyor
özetle.
Devam ediyor:
“Bir tanesi teologların konusudur bir tanesi hukukun konusudur.”
Şey mi, konu mu, fail mi, meful mu, ne fark eder, yardır gitsin.
Özet: Teolog ile hukuk tanırsa olur, tanımazsa olmaz. Ben bir yer
yapıyorum, orada cenaze kaldırıyorum, dua ediyorum, cem kuruyorum,
semah dönüyorum, aşure paylaşıyorum, kurban eti dağıtıyorum, o
yerin nasıl tanınacağına, tanımlanacağına ise teolog ile hukuk
karar veriyor. Teolog? Hukuk? Benimle yurttaşı olduğum devlet
arasında açmam gereken iki kapı daha var yani, aşmam gereken iki
dağ?
Devam, bakalım laf nereye gelecek:
“Bir yerin ibadethane olup olmadığı konusunda karar verecek olan
din uzmanlarıdır, ilahiyatçılardır.”
Şeylerden biri, din uzmanı imiş. İlahiyatçı. Din uzmanı?
İlahiyatçı? Aynı şey mi? “Din uzmanı” Mircae Eliade mesela
“ilahiyatçı” değil? Mesela, Diyanet İşleri Başkanı? Elbette o ve
onun gibileri diyor. Topu oraya atması akıllıca, çünkü o zaten
kararını vermiş. Daha sonraki yazılarda oralara geleceğiz. Peki, o
karar o yerin ne olduğu kararı mı, ne olarak tanınacağı kararı mı?
Bir öyle diyor bir böyle diyor. Olma ile tanıma arasında dağlar
kadar fark yok mu? Yaptığım yerin ibadethane olması için başkasının
kararına ihtiyacım varsa, ben neyim? O kararı veren başkası ne?
Takdis mi edecek? Onu kim takdis etmiş?
Devam:
“İkincisi ise hukuktur. Hukukun yeri ise buna karar verecek olan
hukukun yeri ise yasama meclisi olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi’dir.”
Belediye Meclisi, İstanbul’da yaşayan hemşerilerin, hemşeri
hukuku çerçevesindeki haklarını, sorumluluklarını filan
kararlaştırabilen Meclis. Bir yerel yönetim kurumu, o yerde
yaşayanların kurduğu Meclis. Merkezi yönetimden özerk. Ama her
nasılsa bazı hemşerilerin talepleri için kendisi yeterliyken
bazıları için başka adres gerekiyor. Bazıları yeterince hemşeri
değil demek ki. Nasıl olur bu? İktidar Partisi İBB Meclis Grup
Başkan Vekili, O Meclis’in bir üyesi olarak konuşuyor. “Bizim
yetkimiz yok” diyor, (sanki yetkisi olsa evet diyecek!) ve topu
TBMM’ye atıyor. Ben bilmem merkez bilir, diyor. Peki TBMM ne
diyor?