Aleviler Kürt Kürtler Alevi diye sahip çıkmadı
Dersim Tertelesi Travma ve Bellek paneli geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Panelde Dersim halkının travma sonrası yaşadıkları 2'nci ve 3'ncü kuşağın belleği üzerinden tartışıldı.
DUVAR - Dersim Katliamı, Cumhuriyet tarihinin en büyük acılarından biri olarak tarih sayfalarına kanla yazıldı. Kimi zaman görmezden gelinen, kimi zaman devlet eliyle suspus edilen katliam, bir nesli yok ederken ardından gelen nesillerin de belleklerinde ağrılı bir yas olarak kendi yarasının kabuğu oldu.
Değişen devlet yapısı, yaşanan savaş ve sistem değişiminde en çok yok sayılan bölgelerden biri olan Dersim, yaşadığı katliam sonucunda belleğini, içe dönük tarihini ve var olduğu topraklarda öz benliğini kaybetmeye mahkum edildi. Bugün katliamın ardından hayata tutunmaya çalışan 2'nci ve 3'ncü kuşağın yaşadığı psikolojik ve toplumsal sıkıntılar geçtiğimiz hafta İstanbul'da yapılan Dersim Tertelesi panelinde konuşuldu.
Üzerinden 78 yıl geçen ve tarih bilimi için kısa denebilecek bu süreçte yaşanan yıkım birçok noktasıyla ele alındı. Ana gündemin bellek ve bellek üzerinden kuşakların kendini yeniden inşaa etme durumu olan panel iki gün sürdü. Konuşmacılar arasında akademisyenlerin, ağırlıklı olduğu panele katılım oldukça yoğundu.
Asıl yıkımı yaşayan ilk kuşaktan kişilerin birçoğunun hayatta olmadığı günlerde ardı sıra gelen 2'nci ve 3'ncü kuşağın bu sahiplenici tavrı panelin başlıklarından biri olan 'İyileşme' için dikkate değer bir adımdı.
Dersim Tertelesi, 1938 Dersim Katliamı'nı yaşayan kuşağı ve yeni kuşakların belleğini sorguladı. Prof. Dr. Taner Akçam'ın açılış konuşmasını yaptığı panelde Prof. Dr. Doğan Şahin, Prof. Dr. Bedriye Poyraz, Doç.Dr. Gülnaz Karatay, Uzm. Dr. Azat Gönderici, Dr. Zeynep Türkyılmaz, tarihçi-yazar Ayşe Hür ve yönetmen Nezahat Gündoğan konuşmacı olarak yer aldı.
ERMENİLERİN EMANETÇİSİ DERSİMLİLER
Tarihçi-yazar Ayşe Hür konuşmasına Dersim halkının tarihini anlatarak başladı. Ermeniler ile olan komşuluk üzerinden ilerleyen konuşma dinleyiciler arasında tartışmalara neden oldu. Ermeni kilisesinin tavrının ve 1837 yılı ve sonrasında vergi düzenin konuşulduğu tartışmada Hür "Dersim halkı içinde bulunan tüm etnik unsurlar komşuluk bilincine sahipti. Ermeniler, yurtlarını terkederken tüm mal ve mülklerini komşularına bıraktılar. Savaşmak istemediler,'' dedi.
'ALEVİLER KÜRT, KÜRTLER ALEVİ DİYE SAHİP ÇIKMADI'
Prof. Dr. Doğan Şahin toplumsal travmanın oluşumu üzerine yaptığı konuşmada şunları söyledi: "Dersim Katliamı, Cumhuriyet tarihinin en vahşi travmasıydı. Bir halk kendi kaderine bırakıldı. Aleviler Kürt, Kürtler alevi diye sahip çıkmadı. Bugüne gelen travma, toplumsal dayanışma olsaydı şimdiki kadar yıkıcı olmayacaktı. İyileşmenin temel sebebi destektir." İnsan belleğinde travmanın oluşum aşamalarına değinen Şahin sözlerine şöyle devam etti. "Kişiler içgüdüsel olarak hayatta kalmak ister. Bu içgüdü tek başına yeterli değildir. Kişi hayatta yalnız olmadığını da bilmek ister. Dersim halkının yalnız bırakılması bugünkü acının büyüklüğünün en önemli faktörüdür,'' dedi. Travmanın kişi üzerindeki etkisine de değinen Şahin " Bizi hasta eden, travmaya sokan acizlik duygusudur. Topyekün bir askeri harekatta kaçabilecek bir yerin yoktur.
Yapılan bilimsel çalışmalardan örnek vermek gerekirse, işkenceye maruz kalan kişi elindeki imkanlarla işkencecisine karşı çıkabiliyorsa - tükürerek, küfrederek, bağırarak- sonraki hayatında yaşadıklarının etkisini daha az hasarla atlatıyor. Bunun tam aksi de geçerli. Kişi boyun eğip, işkenceyi kabul ederse, sonraki hayatında yaşadığı hastalıklar daha ağır geçiyor. Buna Dersim coğrafyasından bakarsak, kuşatılmış aciz bırakılmış bir halkın olduğunu görebiliriz. Bu travmanın yansımaları 2'nci ve 3'ncü kuşakta kimliğini saklamak, yerini yurdunu terketmek olarak kendini açığa çıkarıyor ve travma uzun süre kişinin, toplumun ve coğrafyanın üzerinde etkin oluyor,'' dedi.
DERSİM'DE TRAVMAYA RAĞMEN ŞİDDET ARTIŞI OLMAMIŞTIR
Prof.Dr. Şahin çok katmanlı konuşmasında katliam sonrası coğrafya insanının şiddet eğilimine yönelik yapılan araştırmaları anlattı. Şahin, " Dersim'de yaşanan bu büyük travmaya rağmen şiddet artışı olmamıştır. Bir süre sonra kendi içinde boşalamayan şiddet, silahlı mücadeleye belli bir siyasi bilinçle evrilmiş olabilir. Bu noktada devletin, terörün etkilerini toplumsal olarak incelememesi ve katliamı yok sayması da etkili. Yaşanan bunca durumda en kalıcı zarar insani değerlerin tahribatıdır," dedi. Şahin yapılan araştırmalarda aşırı travmanın içe kapanma, yabancılaşma ve kutuplaşmaya neden olduğunu ve dünyadaki en büyük örneğinin holokost sonrası Yahudiler'in tavrını örnek verdi.
'YARA YOK AMA İZLERİ VAR'
Tunceli Üniversitesi'nden Doç.Dr. Gülnaz Karatay kuşaklar arası travma aktarımı konu başlıklı konuşmasında hayatta olan 2'nci ve 3'ncü kuşakların travmadan etkilenme seviyelerine değindi. Akademik araştırmaların sonuçlarından ses alarak yaptığı konuşmada Karatay şunları söyledi: "Maalesef, uluslararası literatürde Dersim katliamı bulunmuyor. Ülkemizde milletvekili Hüseyin Aygün meclise taşıyana kadar konuşulması tabir-i caizse yasaktı. Akademisyenler olarak, Dersim Katliamı'nın kuşaklararası bellek aktarımını inceledik. 27 gönüllü üzerinde yaptığımız çalışmada kuşakların birbirinden farklı imgeleri ortaya çıktı. 2'nci kuşağın imgeleri arasında dereler, kemikler vardı. 2'nci Kuşak bu noktada daha fiziki acılar ve imgeler etrafında dönüyordu. Katılımcılarımızdan birisi " Çocukların bağırışlarını duyuyorum," dedi."
KÜÇÜKKEN HERKESİN AKRABASI VARDI, BİZİM YOKTU
Karatay konuşmasına şöyle devam etti: "3'ncü kuşakta ise travma bambaşka bir boyuttaydı. Katılımcılarımız kendilerini köksüz, tarihsiz hissettiklerini dile getirdi. Katılımcılarımızdan birisi "Küçükken herkesin akrabası vardı, bizim yoktu," dedi.
Katliamın sosyal hatırlatıcıları da belleğin başka bir noktası olarak dikkat çekiyor. Bu, anlatı yoluyla kuşaklar arasında yayılma durumu... Dedelerin, ninelerin kanlı Munzur suyunu anlatması gibi...
SONRADAN YAŞADIKLARIMIZ 39 OLDU
90'lı yıllarda 3'ncü kuşağın yaşadıklarını bir katılımcımız "Sonradan yaşadıklarımız 39 oldu," diyerek aktardı. Kuşaklararası post-travmatik stres bozukluğu 78 yıl sonra da devam ediyor. Suya atlayarak intihar etmek 38'den kalma bir miras... Acı ama durum bu şekilde," dedi.
'ACI GEÇİYOR, AÇI ÇEKMİŞ OLMAK GEÇİYOR*'
Karatay araştırmalarında katılımcılara 'Ne olsa geçer?' sorusunu yönelttiklerini ve aldıkları karşılıkları maddeler halinde raporladıklarını anlattı. Raporda dikkat çeken başlıklar şu şekilde:
- Yaralar iyileşmez.
- Yaşananların toplumsal bir karşılığı yok.
- Bizi politika aracı olarak görüyorlar.
- Onurumuz iade edilmeli.
- O insanların eşkıya, terörist olmadığı devlet tarafından söylenmeli.
- Katliamın yapıldığı yerlere anıt mezarlar yapılmalı.
- Eline kamera alan gidip kayıt yapıyor. Bunun işi ehli kişiler tarafından yapılması sağlanmalı. Yaşlılarımız çok acı çekti, onlar yıpratılmamalı.
- Yerelde bir heyet kurulmalı. Katliam bilimsel yollarla araştırılmalı.
Karatay konuşmasının son dakikalarında 2'nci kuşağın katliamı ağlayarak, 3'ncü kuşağın ise anlatılanları içselleştirerek anlattığını dile getirdi.
YÜZLEŞMEK
Uzman Dr. Azat Gönderici 'yüzleşme' temalı konuşmasında "Toplum mutabakat yaşanmalıdır. Hakikat, empati ve şefkat ile ortaya çıkar. Yüzleşme insanı iyileştiren ve olgunlaştıran bir süreçtir" dedi.
CESARET ET, HATIRLA!
Prof. Dr. Bedriye Poyraz konuşmasına Hüseyin Aygün'ün Dersim Katliamı'nı meclise taşımasının yarattığı atmosferi irdeleyerek başladı. Poyraz, " Recep Tayyip Erdoğan, uluslararası özür prosedürünü uygulamayarak suçu o dönemki CHP'nin üzerine yıkıp bir nevi olayı siyasi ranta çevirdi. Bu CHP'nin değil; devletin sorunudur. Şu andaki yönetimin bunu kabullenip gerekli özrü dilemesi Dersim halkının yaşadığı travmayı biraz da olsa azaltabilirdi. Fakat bu mümkün olmadı. Katliam siyasi bir araca döndü. Bellekteki literatürü değiştirmeye yönelik bu siyasi manevra Dersimliler için büyük bir hayalkırıklığı oldu.
Örneğin 1972 yılında İrlanda'da yaşanan 'Kanlı Pazar' katliamı yıllar sonra Cameron'un başbakanlığındaki İngiltere tarafından kabul edildi ve prosedüre uygun bir şekilde İngiltere, İrlanda halkından özür diledi. Ülkemizde de olması gereken budur," dedi. Poyraz dünyadan örneklerle sürdürdüğü konuşmasında " Arjantin'de yaşanan katliamlar şu an televizyonlarda kamu spotu olarak veriliyor. Bir yok sayma yerine, bellek korunuyor ve özür dileniyor," diye ekledi.
EĞİTİM
Dr. Zeynep Türkyılmaz'ın konuşmasıyla devam eden panelde Türkyılmaz "Eğitim sistemine doğrudan aktarılacak bilgiler ile yeni neslin tarihi gerçekliğiyle bilmesi gerekli," dedi.
SANAT VE KATLİAM
Yahudilerin holokost sonrası yaşadıklarını sanat ile bir kuşak sonrasına çok etkili bir biçimde aktarışının üzerinde durulduğu panelde yönetmen Nezahat Gündoğan konuşmasında "en önemli durum yaşanılan sürecin doğru bilgilerle belgeselleştirilmesi, kuşaktan kuşağa aktarılması ve sahiplenilmesidir. Yaşanılan travmadan sanat ile kurtulmak en doğru yoldur," dedi.
*Kemal Varol / Bakiye - Toplu