Devletimiz eşitlikçidir abiler! Terör ve güvenlik denildi mi, akan sular durur. Aleviler bundan muaf olamaz.
Alevilerin hak arayışlarından biri, geçen yıl ve bu yılki bazı gelişmelerle sanki çözülüyor gibiydi. Kısaca özetleyelim; son haberi bugün (5 Eylül 2016) ilk bianet’te Ayça Söylemez imzasıyla okuduk:
“Sincan Cezaevindeki gazeteci Miktat Algül’ün Alevi dedesiyle görüşme talebini İnfaz Hakimliği kabul etti. Savcılığın itirazıyla kararı yeniden görüşen Ağır Ceza Mahkemesi ise izni iptal etti.”
Niye? Gerekçeler şöyle:
“Kurumun yüksek güvenlikli olması, örgüt mensuplarını, tehlikeli suçluları ve yoğunluk sebebiyle de birbiriyle hasım olanları barındırdığı göz önüne alındığında, güvenlik koşullarının elverişliliğinin öncelikli olduğu,
“Emniyet araştırması yapılmadan görüş yaptırılmasında hükümlünün talebinin kişiye özel bu tarz uygulamalar doğuracağı,
“İleride benzer olaylarda diğer hükümlüler için emsal teşkil edeceği, idareyi de zafiyete uğratabileceği ve kurum güvenliğini olumsuz etkileyeceği…”
“EMSAL” DİYEREK HAK ALINIR MI?
Yani ne diyor?
Bir: Güvenlik koşulları öncelikli. Çünkü, tehlikeli suçlular var, suçlular birbiriyle hasım, çok da kalabalık içerisi. Anlamak mümkün mü? Kalabalık. Hasımlık var. O halde dede giremez. Sünni imam için böyle bir gerekçe söylenebilir mi? “İmam bile vermediler!” dedirtir mi savcılık ya da hakimlik ya da cezaevi idaresi ya da bakanlık? Yakında der belki, ama şu ana kadar, zor. Hasım kime hasım? Mahkuma mı, gelecek dedeye mi?
İki: Emniyet araştırması yapılmadan böyle şeyler olmaz. Yap o zaman! Kimi araştıracak? Gidecek dedeyi mi, mahkûmu mu? Kim bilir?
Ve üçüncü gerekçe: “Hükümlüler için emsal teşkil edeceği…” Emsal? Hükümlülerin, inançları gereği ve inançlarına uygun din görevlileriyle görüşmesi, kanunda düzenlenmiş bir hak. Emsal teşkil eder diye haktan vaz geçilebilir mi? “Yaşama hakkı emsal teşkil edebilir” diyebilir mi? Kulak ve ruh tırmalıyor ama bu gidişle o da mümkün!
İlk iki gerekçe, dostlar gerekçede görsün gerekçesi, üçüncü ise işin ruhunu ele veriyor: Emsal olur.
ESKİDEN DİYANET’E ATILIRDI TOP
Eski hikayedir Alevi mahkumların dedeyle görüşme talebini reddetmek. 2012’de bir mahkumun talebi, Diyanet’in görüşüne başvurularak reddedilmişti. O zaman şöyle denilmişti kararda:
“Alevilik X. Yüzyıldan itibaren İslam’ı kabul etmeye başlayan göçebe ve yarı göçebe oymakların bu yeni dinle birlikte önceki inanç ve geleneklerini bir biçimde bağdaştırdıkları sonraki dönemde bünyeye bazı Hurufi ve Şii unsurların katıldığı Hak-Muhammed-Ali anlayışına dayalı yol mensubunun dört kapı kırk makam ile insan-ı kamil olacağını benimseyen Batıni tasavvufi özellikleri öne çıkan sosyo-kültürel bir yapıdır.
Bu itibarla Alevilik müstakil bir din olmayıp İslam dini bünyesinde sosyo-kültürel bir yapıdır.”
Güzel gerekçe değil mi? Tarih var, teoloji var, sosyoloji var, tek şey eksik: Hukuk. Diyanet böyle diyorsa, Alevi mahkum, Alevi dedesiyle görüşemez. Bitti.
YILLARIN MÜCADELESİ
Miktat Akgül yıllardır uğraşıyordu bu hak için. Konu Meclis’e kadar taşındı. CHP milletvekili Barış Yarkadaş, konuyu bu yıl Nisan’da Meclis’e taşıdı, Adalet Bakanlığı’na sordu niye böyle yapıyorsunuz, niye görüştürmüyorsunuz diye. Akgül’ün avukatı Kazım Genç’in ve Yarkadaş gibi politikacıların da desteğiyle bu hak alındı!
Karar gazetesi, gelişmeyi elbette “açılım” diye verdi, 31 Mayıs 2016’da. Kamu denetçisi Mehmet Elkatmış, iyi bir iş yapmanın mutluluğuyla konuşmuştu, Karar’daki haberin spotu şöyleydi:
“Kamu Denetçisi Elkatmış, cezaevinde Alevi bir mahkumun ‘dede’ talebi üzerine ‘bir kişinin bu cezaevine gönderildiğini’ söyledi. Elkatmış, bu uygulamanın sürmesi için de Alevi derneklerinden dedelerin listesini istediklerini açıkladı.”
“AÇILIM” DİYE KONUŞMUŞTU HERKES
Diyanet görüşüyle Alevi taleplerini reddetme yolu tüketilmedi ama kenara alındı. Şimdi yeni konsept var: Güvenlik. Yüksek güvenlik.
Nasıl ki, haklı taleplerin çok çok önemli bir kısmı “terör” metaforuyla görmezden gelinebiliyor, dahası gözaltı ya da tutuklama sebebi olabiliyor, onun da yetmediği yere bir de “güvenlik” metaforu yerleştiriliyor. Şu “terör ve güvenlik” makasıyla her şeyin kesilip biçildiği günlerde, elbette Aleviler de paylarını almalıydı. Artık Diyanet’i rahatsız etmeye bile gerek yok.
“Dede ile görüşme açılımı” günlerinde elbette Diyanet’in ne tür hizmetler vereceği anlatılıyordu boy boy. Dinibülten.com adresindeki şu habere bakalım misal, 1 Haziran 2016 tarihli:
“Diyanet İşleri Başkanlığı'nın cezaevlerindeki mahkumlara yönelik verdiği manevi rehberlik projesi Alevi vatandaşları da kapsayacak şekilde genişletildi. Hizmetin daha da yaygınlaştırılabilmesi için Kamu Denetçiliği Kurumu, Diyanet ve Alevi dernekleri ile irtibata geçti.
Adalet Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı işbirliği ile yürütülen manevi rehberlik hizmetleri ile 360 cezaevinde 75'i kadın olmak üzere 680 din görevlisi mahkumlara manevi destek hizmeti veriyor. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sosyal ve Kültürel İçerikli Din Hizmetleri Daire Başkanlığı'nın rehberliğinde yürütülen hizmet ile koğuş sohbetleri, bireysel görüşmeler, din bilgisi ve Kur'an-ı Kerim dersleri veriliyor. Benzer hizmetler talepleri doğrultusunda Alevi vatandaşlara dedeler tarafından da verilecek.”
680 GÖREVLİ İŞ BAŞINDA
Yani? Diyanet 680 din görevlisiyle cezaevinde kalanların taleplerini karşılamaya çalışıyor. Bir de dede lazım en azından bir tane. E Diyanet ve Ombudsman, iki gurur dolu kurum, Alevi kurumlara çağrı yapacak: Dedeleri bildirin ki o hizmeti de sürdürelim.
Şimdi ne oldu? Terör var, güvenlik var, dede açılımı sizlere ömür. Emsal olur sonra.
Kanun Hükmünde Kararnamelerle insanlar meslekten (işten bile değil) atılıyorsa, çocuğunun, kardeşinin gittiği okul ya da para yatırdığı banka yüzünden alınıyorsa, tekerlekli sandalyedeki yaşlılar damatları yüzünden tutuklanıyorsa, kocasının davası var diye kadınların pasaportu ellerinden alınıyorsa muhtemelen, “Nerede hukuk” diye bağırmak kadar saçma görünen bir şey olamaz. Nerede sorusunun cevabı belli: Yok. Olağanüstü dönem, olağan hukuk askıda, olağanüstü hukuk yürürlükte filan değil. Hukuk yok. Terör var. Güvenlik var.
KANUN NE DİYOR?
Elimiz değmişken, kanun maddesini hatırlatalım, “CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİ İNFAZI HAKKINDA KANUN” madde 70 diyor ki:
“Hükümlü, ceza infaz kurumunda, mensup bulunduğu dinin ibadetlerini, düzeni bozmayacak ve çalışmayı engellemeyecek biçimde serbestçe yerine getirebilir ve ibadette kullanılan eşyayı, dinî yaşamı bakımından zorunlu olan kitap ve eserleri temin ve bulunduğu yerlerde muhafaza edebilir.
(2) Hükümlünün, mensup bulunduğu dinin görevlilerince ziyaret edilmesine ve onlarla iletişim kurmasına, kurum güvenliğini tehlikeye düşürmemek koşuluyla izin verilir.”
Emsal demiyor. Güvenlik diyor ama bu zaten cezaevi yetkililerine, “Güvenlik tedbirin al kardeşim” demek.
Hasılı, devletimiz eşitlikçidir abiler! Kimseye hukuk kalmamışken, Alevi’ye mi olacaktı? Ona da yok. Olanı da alırız, icabında! Hangi açılımımız tamamına ermiş ki bu da ersin?
Ey Alevi, böyle olur bizde inanç özgürlüğü dediğin!