Ali Babacan: 'Depremin yaralarının yüzde 3’ü, yüzde 5’i ancak sarılmış durumda

DEVA Partisi lideri Ali Babacan, "Depremin yaralarının şu anda belki yüzde 3’ü, yüzde 5’i ancak sarılmış durumda. Geri kalan problem olduğu gibi ortada duruyor" dedi.

Abone ol

DUVAR - DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “İlker Karagöz ile Çalar Saat” programına konuk oldu., Programda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Babacan, "Perşembe günü Islahiye’deydim. Nurdağı’ndaydım. Orada depremin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ konteynerde veya çadırlarda yaşayan vatandaşlarımızla oturdum, dertleştim. Depremin yaralarının şu anda belki yüzde 3’ü, yüzde 5’i ancak sarılmış durumda. Bir yılda ancak yüzde 3’ü, 5’i. Geri kalan problem olduğu gibi ortada duruyor" diye konuştu.

Ali Babacan’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

“Özellikle bu terör ve arka arkaya, Aralık ayında ve şimdi de Ocak ayında verdiğimiz şehitler, gerçekten terörle mücadele konusunda da Türkiye’nin ne yapması gerektiğini yeniden muhasebeye çekmesini de gerektiren bir ortamı bize şu anda sunmuş durumda. Ne demek istiyorum? Terörle mücadelede mutlaka kök sebeplere inmek gerekiyor, terörle mücadelede mutlaka terör örgütünü yalnızlaştırmak gerekiyor. Oysa şu anda Türkiye’nin kendisi yalnızlaşmış durumda.

Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır diliyorum. Her bir şehit haberi gerçekten içimizi yakıyor. Ateş de özellikle düştüğü yeri yakıyor. Ama her nasılsa şehit haberleri geldiği zaman, o evlere bayraklar asıldığı zaman bakıyoruz ki ateşin düştüğü evler ya damsız ya sıvasız.

Bizim yakın ailemizden bir genç arkadaşımızı, genç bir akrabamızı biz teröre şehit verdik. Şehit oldu kendisi. Benim bakanlık dönemimdi hatta Dışişleri Bakanlığı dönemimdi; ve Dışişleri Bakanı olduğum için, uzaklarda olduğum için törenine bile katılamadım. Ve Türkiye’de ateşin düşmediği bir aile yok. Nereye bakarsanız bakın kırk yıldır Türkiye bu terörle mücadelede şehit veren bir ülke. Baştan da söyledim ya, terörle mücadele sadece askerî araçlarla olmuyor, sadece askerî yöntemlerle de olmuyor.

‘DEPREMİN YARALARININ BELKİ YÜZE 3’Ü ANCAK SARILMIŞ DURUMDA’

Perşembe günü Islahiye’deydim. Nurdağı’ndaydım. Orada depremin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ konteynerde veya çadırlarda yaşayan vatandaşlarımızla oturdum, dertleştim. Depremin yaralarının şu anda belki yüzde 3’ü, yüzde 5’i ancak sarılmış durumda. Bir yılda ancak yüzde 3’ü, 5’i. Geri kalan problem olduğu gibi ortada duruyor.

‘ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜ DENEN BİR ALAN VAR’

Diplomasiyi çalıştıracaksınız, sosyoekonomik yöntemler uygulayacaksınız, siyasi diyalog kanalları iyi çalışacak. Ve dünyada gittikçe yaygınlaşan ‘çatışma çözümü’ diye bir alan var bakın, çatışma çözümü. Bu tür örgütleri eğer sona erdirmek, nihayetinde silah bıraktırmak istiyorsanız, o zaman çatışma çözümü denen bir alan var. Ve bu yaygın, başarıların arttığı bir alan.”

“O günlerde hiç açıklamadım ama aradan çok vakit geçtiği zaman bu konular daha rahat konuşulabiliyor. Ben dış işleri bakanıyken, Filipinler Dış İşleri Bakanı geldi benden, kendi iç sorunları için, iç güvenlik sorunları için destek istedi. Ve biz Filipinler’deki Müslüman azınlık gruplarla hükûmet arasında arabuluculuk yaptık Türkiye olarak. Tamamen sessiz yaptık.

Filipinler hükûmeti de bize güveniyordu, oradaki Müslüman azınlıklar da bize güveniyordu. Güvenilen aktör olmanın etkinliğini biz o sorunu çözmekte kullandık. Ve bugün o insanlar silah bırakmış durumda, oradaki Müslüman azınlık daha fazla hak elde etmiş durumda ve güvenlik sorunu da çözülmüş durumda. Dolayısıyla bunun yöntemleri var, yeter ki siz çözmeye niyetli olun.

Bütün bunların zorlukları var ama bunlarla alakalı eğer soru işaretleri varsa, askerlerimiz yeterince eğitimli mi veya operasyonel açıdan başka alternatifler olabilir miydi? Bunun da tartışılması gereken yer Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, orada biliyorsunuz bir güvenlik ve istihbarat komisyonu var, genel kurul var. Ve bunların kapalı oturumlar yapması mümkün.

‘İncirlik’i kapattım’ dersiniz, sonra ne yapacaksınız? Var mı elinizde başka bir şey? Ya da şunu kapattık sonra? Bunlar askerî tabirle tüketilmesi kolay cephanelerdir. Yani tüketilmesi kolay cephaneleri bir çırpıda tüketmezsiniz. Onlar en önemli koz olarak, yaptırım olarak tutarsınız ki çok ileri noktalarda gerektiği zaman kullanmak üzere.”

‘KİMİN PARASINI KİMDEN GİZLİYORSUN?’

384 milyar dolarlık satışı Merkez Bankası gizli kapaklı yapıyor. Halk arasında bir söz vardır: ‘Doğru, hesaptan kaçar mı?’ Yaptığın doğruysa şeffaf yap, açık yap. Kimin parasını kimden gizliyorsun? Merkez Bankası’nın dövizi bu milletin rezervi. Kimsenin şahsi parası değil.

Gidiyorlar ülkelerden borç para alıyorlar. Veliaht Prens’e sarılıyor para istiyor, Emir’e sarılıyor para istiyor ve bunlar ne kadar bilmiyoruz. Bunların şartları ne bilmiyoruz. Bunlara teminat olarak ne veriliyor, bilmiyoruz. Tamamı kapalı.

İtibar demek, sözün gücü demek. Konuştuğunuz zaman etkili olabiliyor musunuz? Bu sesin yüksekliğiyle alakalı değil, radyonun sesini açarsınız, bağırır bağırır bağırır ama gürültü oluyor diye kapatırsınız. Mesele bağırmak değil, mesele konuştuğunuzun etkili olması. Şu anda maalesef ülkenin cumhurbaşkanının ve iktidarın konuştuğunun etkisi yok.

Nefret üzerinden korku üzerinden siyaset yapan tipler bunlar. Dolayısıyla biz onlara ‘Hadi oradan’ deyip dikkate bile almıyoruz. Düşünülebilir mi böyle bir şey, kaç tane partinin logosunu koymuş bunlar işte terörist falan. Ciddiye alma durumu yok, önemi de yok, bizim için kıymeti de yok.

‘NE ZAMAN KONUŞSA NEFRET, ÖFKE’

Korku ve nefret enjekte edip topluma, kendileri o korku ve nefret üzerinden siyaset yapıyorlar. Arkadaş sen bugüne kadar hangi sorunu çözmüşsün, o tweet’i atanlar ya da benzerleri; bugüne kadar hangi taşın üzerine hangi taşı koymuşsun ya? Ne faydan olmuş bu memlekete? Durmadan nefret. Bahçeli de öyle, ne zaman konuşsa nefret, öfke. Arkadaş sen 99’dan bu yana bir siyasi partinin başındasın. Faydalı ne yaptın? Ne kadar memlekette kriz olduysa ortak oldun.

‘TARIM BÜTÇESİNİN TAM 20 KATI FAİZ BÜTÇESİ VAR’

Birkaç tane rakam söyleyeceğim şimdi size. Şu anda bu yılın bütçesinde faize ayrılan rakam, 1 trilyon 254 milyar. 1 trilyon 254 milyar. Sadece seçimden bu yana Kur Korumalı Mevduat’a ödenen rakam 800 milyar. 800 milyar.  Türkiye’deki tarım desteğinin tamamı ne kadar biliyor musunuz? 91 milyar. Türkiye’deki bütün çiftçilere verilen desteğin tamamı 91 milyar. Bunun 20 katı kadar faiz ödeyecekler bu sene. Bu senenin bütçesinde tarım bütçesinin tam 20 katı faiz bütçesi var.

Siz yıllardır gerçek enflasyonu gizleyen, ta damadın ekonomi programından bu yana, gerçek enflasyonu kapatan, vatandaşın gözünün içine baka baka yalan söyleyen bir TÜİK’in yönetimini değiştirmezseniz, gerçek enflasyonu açıklamazsanız, güveni sağlayamazsınız ya. Güven sağlamayınca da ekonomi düzelmez. Çünkü ekonomiyi düzeltmenin kökü güvendir güven.

Rahmetli Özal, ‘Kendini uyanık sananların bulduğu dalavere yöntemi’ diyor. Ne için söylüyor bunu, Kur Korumalı Mevduat için. Eskiden adı bunun DÇM idi. Dövize Çevrili Mevduat. Aşağı yukarı aynısı. Rahmetli bunu ortadan kaldırıyor kur korumalıyı o zaman. Diyor ki, daha önceki yönetimler yapmış ama bu enflasyonun en büyük sebebidir bu ülkede diyor

Asıl kararları veren Sayın Erdoğan’dır. Çünkü tek imza, tek imza. Çok istedi. Tek yetkili olayım dedi. Tek yetkili olan da tek sorumludur. Kaçamaz hiçbir şeyden yani. Çünkü eskiden bakanlar kurulu kararıyla atılıyordu imzalar, şimdi tek imzayla çıkıyor.”