Ali Şeker: Sahada 89 rüzgarı var, bu fırtınaya dönecek

Listeleri delerek ilçe başkanı, Parti Meclisi üyesi ve milletvekili adayı olan CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker, “Torna tesviyeciyim, delmek bizim işimiz” diyor. Marmara depreminde “Kahraman doktor”, Gezi olaylarında “ Gezi doktoru”, Meclis’te “Şeker TV” isimleriyle akıllara yerleşen Ali Şeker, 24 Haziran için çok umutlu. SHP'nin birinci çıktığı seçimlere gönderme yapan Şeker, "sahada 89’daki gibi bir rüzgar esiyor, bu fırtınaya dönüşecek. Başkanlık ve Meclis'te çoğunluk sağlamanın peşindeyiz. Bunun için Türkiye’yi kapı kapı dolaşacağız” diyor.

Abone ol

ANKARA - CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker, torna tesviye bölümünden tıp doktorluğuna, en genç ilçe başkanlığından milletvekilliğine uzanan yaşam öyküsü ile siyaset sahnesinin çok konuşulan milletvekillerinden biri oldu. Marmara depreminde “Kahraman Doktor”, Gezi olaylarında “Gezi doktoru” olarak isimlendirilen Şeker, yaklaşık 3 yıllık milletvekilliği sürecinde de Anayasa değişikliği görüşmelerini canlı yayınlamasıyla “Şeker TV” lakabıyla anılır oldu.

2015 yılında ön seçimle partisinin aday listesine girip Meclis’e gelmeyi başaran Ali Şeker’in CHP’nin son milletvekili aday listesinde yer almaması herkesi şaşırttı. Hem Parti Meclisi üyeleri hem de örgütlerden gelen baskı üzerine son dakika yeniden listeye eklenen Ali Şeker, aslında bunu ilk kez de yaşamadı. İlçe teşkilatlarından bu yana bir anlamda genel merkez yöneticileriyle "çarpışarak” bugüne gelen Şeker’in siyasi yaşam öyküsü parti içinde verdiği mücadeleyle de dinlenmeye değer.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bağımsızlık benim karakterimdir” sözlerini kendisine şiar edindiğini söyleyen Şeker’in, “listeleri dele dele” var olduğu siyaset sahnesi için yorumu da renkli kişiliğini yansıtıyor: "Matkap kullanıyorum, o nedenle delmek, torna tesfiye bölümünden mezun olduğum için bizim işimiz.”

Meclis’in renkli simalarından Ali Şeker ile yaşam öyküsü, siyaset yolculuğu ve 24 Haziran seçimlerini konuştuk.

-Ali Şeker kimdir?

7 yaşından beri hayatın içindeyim. İlk Çatalcalı bir teyzeyle 7 yaşında pazarda bir tezgahı paylaşmıştım. Yaz tatillerinde bir otelin hizmet veren bütün birimlerinde çalıştım. Pazarcılıktan kuruyemişçiliğe, hastane işletmeciliğinden siyasete her alanda oldum.

-Siyasete ne zaman girdiniz?

Siyasetin hep içindeydim ama aktif siyasete Büyükçekmece İlçe Başkan adaylığı ile 2005 yılında girdim. Öncesinde delege olmaya çalışmış, bir müteahhidin son dakika kaydettiği sahte üyeler nedeniyle kaybetmiştim. Delege olamadım ama ilçe başkanı oldum. 2 oy farkıyla kazandık. İnsanlar dürüst, samimi ve iyi niyetli iseniz delege listesini kim yazarsa yazsın size olumlu cevap verebiliyor. Bıkmadan usanmadan ısrarla devam etmek lazım.

"AKP iktidara geldiğinde nüfusun yüzde 1’i servetin yüzde 38’ine sahipti. 2014’te bu oran yüzde 54’e, bugünlerde yüzde 60’a ulaştı. Kamu özel ortaklıkları üzerinden ödeyeceğimiz paraları da hesaba katarsak en zengin yüzde 1, Türkiye servetinin yüzde 70-80’ini zimmetine geçirecek."

-Muhalif ilçe başkanı olmak kolay olmamıştır...

Evet “sen muhalif olarak ilçe başkanı oldun, seni 15 günde görevden alacaklar” dediler. 15 günler geçti ama 15 ay sonra Deniz Baykal ve ekibi bizi görevden aldı. Onlara rağmen Avrupa yakasında kazanan tek ilçe başkanıydım. En genç, en eğitimli, en çalışkan ilçe başkanıydım ama görevden alındım. Partiyi yönetenlerin tavrı, “Biz parti iktidar olmasın, diye elimizden geleni yapıyoruz, bunlar iktidar yapmaya çalışıyor” gibiydi.

KENDİ HAKKINI SAVUNMAYAN VATANDAŞIN HAKKINI SAVUNAMAZ

-Tavrınız ne oldu?

Görevden alındıktan sonra “Ben CHP’liyim. Beni görevden almaya hakkınız da haddiniz de yok” dedim. CHP’yi yönetenlerin ne kadar büyük bir suç işlediğini ve CHP’ye ihanet ettiğini belgelemek için mahkemeye verdim ve kazandım. Göreve iade edildim. Bana “partini neden mahkemeye verdiniz” diyenlere, “Ben partimi değil partimi ahlaklı bir şekilde yönetmeyenleri mahkemeye veriyorum. Partimi bunlara karşı da korumak zorundayım” dedim. Tabii, mahkeme kararını uygulamadılar, ben de icra yoluyla uygulattım. Sonra tekrar görevden aldılar. Tekrar mahkemeye verdim ama kongre zamanı gelince o süreç kapandı. Kendi hakkını savunmayan, milletin hakkını savunamaz. Partisinin hakkını partisinin yöneticilerine karşı savunamayanlar vatandaşın hakkını savunamaz. Ne Baykal’a ne de bir başka genel başkana kulluk, kölelik etmedim. Vatandaşlar bu iyi niyet ve samimiyeti gördüler. İstanbul il başkanlıklarının tespit edilmesi sürecinde büyük emek verenlerdenoldum. Tüm bu süreçlerde hiç kişiye bağlı siyaset yapmadım.

BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİM ŞİARIYLA YOL ALIYORUM

-Milletvekili adaylığı süreci nasıl gelişti?

2011 seçimlerinde aday oldum ama 28 kişinin aday gösterildiği bölgemde 28. sıraya dahi koymadılar. Merkez yoklamasının sonucu böyle oluyor. Sonra ön seçim oldu. Çok doğru bir karardı. 126 aday adayı arasında birçok popüler insanın, eski genel başkan, bakanların yarıştığı seçimde 2. sırada çıkmayı başardım. Beni tanıyanların yüzde 95’i oy verdi.

-Ön seçimle Meclis’e girmeyi başardınız. Bu süreçte bir de Parti Meclisi listesi deldiniz...

Evet, Parti Meclisi seçiminde genel başkanın listesinde olmayan 3 kişi listeyi deldi. O 3 kişiden biri ben oldum. Partililer emek veren, mücadele eden, davaya hizmet edenleri görüyor. Milyonlarca göz bunu görüyor. Tüm partililere teşekkür ediyorum. Beni onurlandırdılar. Benim de görevim o parti tabanının istek ve taleplerini yerine getirmek. Ben “bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk’ün yolundan gidiyorum.

MÜŞTERİYE RAĞMEN SİYASET YAPARSANIZ İFLAS EDERSİNİZ

-O zaman “Listeleri dele dele yol alıyorsunuz” diyebiliriz.

(Gülerek) Matkap kullanıyorum, o nedenle delmek, torna tesviye bölümünden mezun olduğum için bizim işimiz.

-Parti içinde bu kadar mücadele edilmek zorunda kalınmasının nedeni nedir?

Partide ters piramit hastalığı var. Seçmene rağmen siyaset yaparsanız iktidar yüzü göremezsiniz. Müşteriye rağmen ticaret yaparsanız iflas edersiniz. O nedenle halkın istek ve taleplerini yok saymamak, o beklenti ve talepler doğrultusunda siyaset yapmak gerek. Eğer iktidar olmak istiyorsak buna önem vermeliyiz.

-Ön seçim başarınıza karşın ilk çıkan milletvekili aday listesinde yer almadınız. Bu tablo nasıl tersine döndü?

PM’de özellikle listeleri delip gelen, tabanın sesine kulak veren arkadaşlar benim bulunmamamın bilimsel mantıklı bir açıklaması olmadığını söylediler. 10 kadar arkadaşımız “kabul edilemez” dedi.

-Tepkiler üzerine yeniden listedesiniz. Ali Şeker’in listeye yeniden alınması ne anlama geliyor?

Mesele listeye konulup konulmamak değil. Kendini kaybetmemek meselesi. Adaylığı kaybedebilirsiniz ama kendinizi kaybettiğinizde bir daha kendinizi bulamazsınız. Ben hiç kendimi kaybetmedim. Kendime karşı vicdanıma karşı topluma karşı sorumluluklarımın bilincinde, bana doğru gelen neyse onu savundum ve savunmaya devam edeceğim. Benim milletvekilliği koltuğu, maaşından kazandığımın kat be kat fazlasını kaybettiğimi dünya alem biliyor.

SAĞ İKTİDARLAR ÇÖZÜM OLSA BU NOKTAYA GELMEZDİK

-Parti içinde “Sol gövde” olarak nitelendirilen grupla anılıyorsunuz. Nedir sol gövde?

Biz CHP’nin sol-sosyal demokrat bir parti olması gerektiğini savunuyoruz. Türkiye 1950’den bu yana sağ politikalar ve sağ politikacılar pençesinde bugüne geldi. 50’den önce oluşturulan varlıkların talan edildiğini, yok edildiğini gördük. Sağ iktidarlar çözüm olsa bu noktaya gelmezdik. Cumhuriyetin ilk dönemleri kalkınmacı bir Türkiye vardı. Köy Enstitülerinin olduğu, eldeki kıt kanaat olanaklarla koca koca koca fabrikaların kurulduğu bir inşa dönemi yaşadık. Tarımın gelişmesi için çalışıldı. TİGEM, Et Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu ile üreten kalkınan bir Türkiye vardı. Alüminyum, bakır, şeker fabrikaları kuruldu. Bugün ne var. Seydişehir Alüminyum fabrikasının Mehmet Cengiz’e satıldığı bir Türkiye var. Varlıkların bir avuç yandaşa talan ettirildiği bir Türkiye var. Biz Türkiye’nin gelişmesi kalkınması için yüzde 1 yandaşa, zengine, faize değil, üretene para aktarmalıyız. Bunun için de temel bir siyaset değişikliğine ihtiyaç var. O da sağdan sola geçen, yoksuldan yana, üretenden yana üretimden yana bir siyaset.

TAKLİTLER ASLINI YÜCELTİR

-Partiniz bunları savunmuyor mu?

Savunuyor ama bunu kararlılık ve cesaretle ifade etmiyor ve “toplum sağcılaştı biz de sağcılaşarak onların oylarını almaya çalışıyoruz” diye düşünüyor. Taklitler aslını yüceltir. Bir sağ varsa en acımasız, baskıcı şekilde bunu AKP savunuyor. Bu sağdeğerler Türkiye’nin varlıklarını tüketiyor, geleceğini talan ediyor. Buna kararlı şekilde son vermek gerekiyor. Biz onların politikalarını tekrarlarsak “AKP’den daha iyi yapacağız” siyaseti ortaya koyarsak kimse bize oy vermez. Orjinali orada. Biz bu politikaları tersine çevirecek bir duruş sergilemeliyiz. AKP iktidara geldiğinde nüfusun yüzde 1’i servetin yüzde 38’ine sahipti. 2014’te bu oran yüzde 54’e, bugünlerde yüzde 60’a ulaştı. Kamu özel ortaklıkları üzerinden ödeyeceğimiz paraları da hesaba katarsak en zengin yüzde 1, Türkiye servetinin yüzde 70-80’ini zimmetine geçirecek. AKP’ye oy verenlerin de içinde olduğu yüzde 99’unun varlığı da yüzde 62’den yüzde 30’lara düşecek. Bu siyaseti ters yüz etmek, bu siyasetle çetin mücadele etmek gerekiyor.

-Seçim kampanyasında sağ-sol yok, ortak nokta cumhuriyetçilik gibi açıklamalar yapılıyor. Bu ne anlama geliyor?

Sağ-sol ayrımı olmaksızın yüzde 99 AKP politikaları ile eziliyor. Biz sağ-sol farkı olmadan ezilen bu kitlelerin bu ezilmelerine son vermek için bunu ifade ediyoruz. Etnik, dini referanslar üzerinden oy vermek değil, bu ezilmeye isyan etmek durumunda olduğumuzu söylüyoruz. AKP sağcıyı da solcuyu da eziyor. Ama sağ-sol ayrımı var. Sağ partilere oy verenlerin de aslında olması gereken yer sol siyasete sahip çıkan partidir. AKP sadece solcuları değil kendine oy veren yüzde 48’i de eziyor. Yüzde 1 yandaşa yüzde 48’den aldığı serveti transfer ediyor.

MAHÇUP SOLCULUĞA GEREK YOK

-Seçim bildirgesi bu çağrıyı yansıtıyor mu?

Ekonomi sağlıkla ilgili bizim de önerilerimizin yer aldığı bir bildirge oldu. Doyurucu bir bildirge. Mahçup solculuğa gerek yok. Sol demek ezilenden yana olmak demek. Yüzde 99 eziliyorsa biz yüzde 99 yanında yer almaktan dolayı mahcubiyet duymamalıyız. Onurla, gurula bunu savunmamız gerek.

-24 Haziran seçimleri için geri sayım başladı. Gergin de bir seçim ortamı var. Beklentiniz ne?

AKP iktidarını kaybetme lüksüne sahip değil. AKP örgütten ayrılanın infaz edildiği, örgütten ayrılanın sessiz kalması durumunda bağışlandığı bir suç örgütü. Bunu Melih Gökçek, Kadir Topbaş örneklerinden biliyoruz. Devlet çürütüldü. Metal yorgunluğu değil devletin çürütülmesi var. Suç örgütünün ortağı FETÖ ile çaldıkları devleti bölüşememenin bedelini insanlar canları ile ödedi. Ama şimdi ortaklarını ziyaret edenlerden 5’i yine milletvekili listesinde. Ne kadar samimi olduklarıgörülüyor. Ben “FETÖ AKP, AKP FETÖ’dür. AKP kendi ile mücadele edemez” demiştim. Aynı düşüncedeyim. Gülen’in suçu varsa buna yardım eden Recep Tayyip Erdoğan’ın da bu suçtan yargılanması gerekir. Suç ortaklığının ortaya çıkmasından korktukları için bugün Fethullah Gülen’i getirmiyorlar. ABD teslim etmiyorsa neden ABD ile ilişkiler bu kadar iyi diyorlar. Herkes bunların farkında. AKP politikaları iflasa gidiyor. Ömürlerini uzatmak için iflasın hemen öncesinde Türkiye’yi kafese kapatmak istediler, panik seçim kararı aldılar. Ama unuttukları şu: 5-6 aydır herkes iliklerine kadar bu krizi yaşıyor. Çiftçisi, işçisi bu krizi yaşıyor. Türkiye’yi yönetemedikleri ortada. Türkiye’nin varlıklarını, geleceğini betona gömdüler. Bir avuç yandaşa, hafriyatçıya Türkiye’nin geleceğini teslim ettiler. Anlatmaya bile gerek yok yaşıyorsunuz, diyoruz. 24 Haziran’da umudumuz ilk turda kazanmak. Sahada görüyoruz 89’daki gibi bir rüzgar esiyor ve fırtınaya dönüşüyor. Sadece Başkanlık değil milletvekilliğinde de 360 üzerinde çoğunluk sağlamanın peşindeyiz. Bunun için Türkiye’yi kapı kapı dolaşacağız.