Almanya basınında geçen hafta: ‘Einstein’ın beyniyle Napolyon'un penisinin ortak noktası ne?’

Der Spiegel’den Pütz, ölmüş ünlülerin uzuvlarının ‘koleksiyoncuları büyülediğini’ belirterek, “Einstein’ın beyniyle Napolyon'un penisinin ortak noktası ne?” sorusunu sorduğu bir yazı kaleme aldı.

Abone ol

DUVAR - Türkiye A Milli Erkek Futbol Takımı, 6 Temmuz Cumartesi akşamı Berlin’de Hollanda’ya karşı oynadığı Euro 2024 çeyrek final maçını 2-1 kaybetti. Avusturya ile oynanan bir önceki maçta Merih Demiral’ın gol sevinci sırasında ‘bozkurt’ işareti yapması ise hafta boyunca ev sahibi Almanya basınını çokça meşgul etti. UEFA’nın Demiral’a yaptığı işaret dolayısıyla iki maç ceza vermesi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çeyrek final maçını tribünden takip etme kararı, Hollanda maçının gerginlikle karışık bir merakla beklenmesine ve izlenmesine sebep oldu. Ertesi gün basının gündeminde ise sadece Türkiyeli taraftarların yaptığı ‘bozkurt’ işaretleri değil Almanya A Milli Erkek Futbol Takımı’nın eski oyuncusu Mesut Özil’in maçı Erdoğan’ın hemen arkasında izlemiş olması da vardı.

Avrupa Şampiyonası dolayısıyla ülke kamuoyunda eleştirilen diğer iki isim ise Yeşiller Partili Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ve Sosyal Demokrat Partili (SPD) Başbakan Olaf Scholz oldu. Her ne kadar Scholz da benzer şekilde hareket etmiş olsa da Baerbock’un Frankfurt’ta kendi partisinin de çabasıyla uygulamaya konulmuş olan gece uçuş yasağını delmesi özellikle tepki çekti. Geçen hafta açıklanan, bu olaydan bağımsız bir anketin sonuçları ise seçmenlerin Yeşiller’in ‘üst tabakanın partisi olduğu’ görüşünde olduğunu ortaya koydu.

Yayınlanan yeni bir raporun ardından yükselen “Zenginlerden servet vergisi alınsın” çağrılarından ‘Einstein’ın beyni ile Napolyon’un penisinin ortak noktasının ne olduğunu’ ele alan tarihsel bir değerlendirmeye geçen hafta Almanya basınına yansıyan haber ve makalelerden öne çıkan bazıları şöyleydi… 

‘ERDOĞAN, ÇEYREK FİNALİ YÜKSEK RİSKLİ BİR MAÇ HALİNE GETİRDİ’

Başkentin yerel gazetelerinden Berliner Zeitung, Hollanda maçının ardından yayınladığı analizde, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın desteği bile Türkiye’nin Hollanda’nın zaferine engel olmasını sağlamadı. Berlin yine de harika bir futbol gecesi yaşadı” değerlendirmesini yaptı. Volkan isimli bir Berlinlinin maç öncesinde ‘neredeyse hep işe yarayan bir ritüel’ olarak renklerin oluşturduğu sembolizm dolayısıyla ketçap ve mayonezli Currywurst ve patates kızartması yediği detayına yer verilen yazıda, “Spontane bir şekilde Berlin’e gelmeden önce kendisini Ukrayna ve Rusya arasında barış müzakerecisi olarak konumlandıran Erdoğan, bu maçı yüksek riskli bir çeyrek final haline getirdi” denildi. (7 Temmuz) Haftalık siyaset dergisi Der Spiegel ise maçla aynı gün yayınlanan haberinde, “Avrupa Şampiyonası’ndaki hiçbir maç, Türkiye’nin Hollanda’ya karşı oynadığı çeyrek final müsabakası kadar siyasi açıdan yüklü değildi. ‘Bozkurt selamı’ tartışması sürerken Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya’ya geldi; Mesut Özil’in teke tek savunmasında” yorumunda bulundu. Haberde, daha önce göğsündeki üç hilal ve bozkurt dövmesi ile gündeme gelen, Hollanda maçı öncesinde de Merih Demiral’ın tartışma yaratan gol sevincini sosyal medyadan paylaşan Özil’e ilişkin şu hatırlatmada bulunuldu: “(Erdoğan’ın) hemen arkasında eski Alman milli oyuncu Mesut Özil oturuyordu. İkisinin uzun süredir yakın bir ilişkisi var. 2018 Dünya Kupası’nın öncesinde Özil, seçim kampanyası sırasında Erdoğan ile fotoğraf çektirmişti. Bu fotoğrafın beraberinde getirdiği ırkçı düşmanlıkla karışık anlaşılır tartışmanın ardından Özil milli takımdan ayrıldığını duyurdu. Erdoğan, daha sonra onun nikah şahidi oldu.” (6 Temmuz)

‘SU İÇİLMESİNİ VAAZ EDİP KENDİN ŞARAP İÇEMEZSİN’

Hem Türkiye’de hem Almanya’da ‘Euro 2024’ün yeni ev sahibinin Türkiye olduğu’ yorumlarını beraberinde getiren, Almanya’nın İspanya’ya karşı oynadığı çeyrek finali kaybederek turnuvaya veda etmesi olmuştu. Fakat geçen hafta ülke kamuoyunda Avrupa Şampiyonası odaklı siyasi tartışma yaratan, 5 Temmuz Cuma akşamı oynanan bu maçtan ziyade, 23 Haziran’da Frankfurt’ta oynanan Almanya-İsviçre maçıydı. Başbakan Scholz, Dışişleri Bakanı Baerbock ve diğer bakanlar, maçı Frankfurt’ta stadyumda izledi. Scholz, Almanya’nın kazandığı bu maçın ardından yerel saatle 23.39’da uçağa binerek Berlin’e doğru, Baerbock ise saat 23.54’te yine uçakla Lüksembug’a doğru yola çıktı. Fakat bir sorun vardı. Frankfurt Havalimanı’nda gece 23.00-05.00 saatleri arasında uygulanan bir gece uçuş yasağı bulunuyordu. Baerbock ise Yeşiller Partili bir siyasetçi olarak 184 kilometrelik kısa bir mesafeyi 35 dakika süren bir uçuşla kat etmesi dolayısıyla özellikle eleştirilerin hedefi oldu. Bild gazetesi, bu yasak için Yeşiller ve parti destekçilerinin ‘çetin bir mücadele verdiğini’ hatırlattığı haberinde, doğrudan Hessen Eyaleti Ekonomi Bakanlığı’ndan özel bir izin almadan gece uçuşu yapılmasının mümkün olmadığını, bakanlığın ise Scholz ve Baerbock’a ‘kamu yararı’ iddiasıyla bu istisnai izni verdiğini yazdı. (2 Temmuz) Die Welt gazetesi de kısa süreli uçuşların Yeşiller tarafından ‘şeytanlaştırıldığını’ söylediği video haberinde, federal hükümetin koalisyon ortağı liberal Hür Demokrat Parti’den (FDP) Stefan Naas’ın görüşlerine yer verdi. Hem verilen özel izni hem de bu özel iznin kısa mesafe uçuşu için kullanılmasını eleştiren Naas, Almanca bir deyimle, kişilerin ‘su içilmesini vaaz edip kendilerinin şarap içmesinin’ doğru olmadığını savundu. (4 Temmuz)

ANKET: YEŞİLLER ÜST TABAKA İÇİN SİYASET YAPIYOR

Almanya’da Fransa’da olana benzer bir erken seçim kararı alınmazsa seçmenler yeni başbakan ve milletvekillerini belirlemek için gelecek yıl sandık başına gidecek. Doğudaki Brandenburg, Saksonya ve Thüringen’de eylül ayında yapılacak eyalet meclis seçimleri yaklaşırken Forsa araştırma şirketinin RTL/ntv için yaptığı anketin sonuçları, SPD’nin oyları her ne kadar ülke çapında düşüşte olsa da “Kim başbakan olmalı?” sorusunun cevabının o kadar da net olmadığını gösterdi. Buna göre, ankete katılanların yüzde 28’i başbakanın doğrudan seçilmesi halinde oyunu ana muhalefet Hıristiyan Demokrat Parti (CDU) lideri Friedrich Merz’den yana kullanacağını söylerken, oyunu SPD’li mevcut Başbakan Olaf Scholz’a vereceğini söyleyenlerin oranı yüzde 27 oldu. Katılımcılara ankette partilerle ilgili görüşleri de soruldu. Tüm katılımcıların yüzde 54’ü, Doğu Almanyalı katılımcıların ise yüzde 72’si ‘Yeşiller’in üst gelir grubu ve eğitimli sınıflar için siyaset yaptığı’ görüşünü dile getirdi. Tüm katılımcılar arasında Yeşiller’in daha geniş toplum kesimlerinin çıkarlarını gözettiği görüşünde olanların oranı ise yüzde 39’da kaldı. (Die Welt, 3 Temmuz)

‘ZENGİNLERDEN SERVET VERGİSİ ALINSIN’

‘Trafik ışığı’ koalisyon hükümetinin ortakları SPD, Yeşiller ve FDP, haftalar süren görüşmelerin ardından geçen hafta 2025 bütçesi konusunda ana hatlarıyla uzlaşmaya vardı. Yayınlanan yeni bir araştırma ise bütçe ile ilgili mevcut ve olası sorunların esasında servet vergisinin alınmasıyla üstesinden gelinebileceğini ortaya koydu. Die Tageszeitung (taz) gazetesinden Simon Poelchau, söz konusu araştırmanın bulgularına da yer vererek “Yanlış öncelikler” başlığıyla kaleme aldığı yazıda, “1996 yılından bu yana zenginler servet vergisi ödemek zorunda değil. Bu ise vergi makamlarına 380 milyar eurodan fazlasına mâl oldu. Trafik ışığı bunu düzeltmeli” dedi. Varlıklı kişilerden servet vergisi alınması çağrısı yapan Poelchau, şu değerlendirmede bulundu: “Trafik ışığı koalisyonu, bütçe anlaşmazlığında önceliklerini yanlış belirliyor. Yeterli paranız yoksa bunun illa ki masraflardan kaynaklanıyor olması gerekmez. Çoğu zaman gelir eksikliği de vardır. Bu yüzden de bütçe üzerinde tek tek karşılıklı tartışma yürütmek ve muhtemelen toplumsal meseleler ve dönüşüm için önemli yatırımları iptal etmek yerine kabinenin kendisine daha geniş bir mali hareket alanı tanıması lazım. Krizlerle dolu zamanlarımızın zayıf değil, eyleme geçme kabiliyeti olan bir devlete ihtiyacı var. Ve hayır: Bu, borç freninde yeniden düzenleme yapılmasıyla alakalı değil. Bu, zenginlerin ve süper zenginlerin de kamusal hizmetlerin finansmanına katkıda bulunabilmesi için servetin vergilendirilmesiyle alakalı…” (2 Temmuz)

‘ÖLMÜŞ İNSANLARIN UZUVLARI KOLEKSİYONCULARI BÜYÜLÜYOR’

Almanya’da geçen hafta basına yansıyan tek araştırma ise servet vergisi ile ilgili değildi. Gazeteci Florian Pütz, Der Spiegel için kaleme aldığı “Modern yadigarlar: Einstein’ın beyni ile Napolyon’un penisinin ortak noktası ne” başlıklı yazıda, koleksiyoncu, araştırmacı ve müzelerin bazı ünlü isimlerin uzuvlarını sakladığını, bunların arasında kafatası, beyin ve penis gibi vücut parçalarının olduğunu aktardı. Hangi ünlü isimlerin hangi uzuvlarının bu şekilde korunduğunu listeleyen Pütz, “Bir patolog Einstein’ın beynini çaldı, bir rahip Galileo’nun orta parmağını kesti ve Che Guevara'nın elleri dünyayı dolaştı: Ölmüş insanların uzuvları koleksiyoncuları büyülüyor. Peki, Napolyon'un penisi ne kadar büyüktü?” diye sordu. Pütz’ün aktardığına göre, ünlü fizikçi Albert Einstein, 18 Nisan 1955 tarihinde hayatını kaybetmeden önce öldükten sonra bedenine ne olmasını istediğine çoktan karar vermişti. Yakılmak istiyordu. Einstein’ın naaşı isteği üzerine yakılmış olsa da tedavi gördüğü Princeton Hastanesi’nin baş patoloğu Thomas Harvey, ölümünden sonra Einstein’ın kafatasını açarak beynini çıkarmış, bunu formaldehit çözeltisinin içine koyarak Einstein’ın gözleriyle birlikte eve götürmüştü. Berlin’deki Einstein Vakfı’na göre, bu bir ‘hırsızlıktı’. Harvey ise daha sonra Einstein’ın oğlu Hans Albert’ten söz konusu işlem için izin almış, sadece ‘bilimin hizmetinde hareket edeceğinin’ güvencesini vermişti. Buna göre, Harvey yalnızca ‘izafiyet teorisinin babasının neden bu kadar zeki olduğunu’ anlamak istemişti.

‘DOKTOR, OTOPSİ SIRASINDA NAPOLYON’UN PENİSİNİ KESTİ’

Fransız general ve imparator Napolyon Bonapart da iddiaya göre Einstein ile benzer bir akıbete uğramıştı. Tarihçi-yazar Tony Perrottet’in anlattığına göre, Napolyon’un 1821 yılında sürgünde bulunduğu St. Helena adasında ölümünün ardından bir doktor otopsi sırasında penisini kesti. Bunun yanlışlıkla mı yoksa kötü niyetle mi yapıldığının halen netlik kazanmadığının aktarıldığı haberde, Napolyon’un cinsel organının ardından bir rahibin valizinde Korsika’ya götürüldüğü, sonrasında ise bir koleksiyoncunun eline geçtiği ve ‘mumyalanmış tendon’ olarak listelendiği belirtildi. Takvimler 1927 yılını gösterdiğinde ise New York’ta bir ‘sansasyon’ yaşandı. İddiaya göre, Napolyon’un penisi, Manhattan’da kamuoyuna sunulmuştu. Bu durum, dönemin gazetelerinde de haber olurken, iddia sahibi tarihçi-yazar Perrottet, söz konusu uzvun formaldehit çözeltide muhafaza edilmediğini, dolayısıyla çeşitli bozulmalar yaşadığını anlattı. Habere göre, Napolyon’un penisi yıllar içinde pek çok koleksiyoncunun mülkiyetine geçmiş, söz konusu uzvun erkek cinsel organı olduğu yapılan incelemelerde teyit edilmiş olsa da bunun Napolyon’a ait olduğu netlik kazanmamıştı. Haberde, söz konusu vücut parçasının halihazırda bir üroloğun kızı olan Evan Lattimer’de bulunduğu bilgisi de paylaşıldı. (3 Temmuz)