Almanya korona virüsü ile mücadelede neden başarılı?
Almanya şu anda korona salgını ile en iyi mücadeleyi veren ülkeler arasında yer almaktadır. Bunun birden fazla nedeni vardır. Birincisi, bir sonraki seçimde başbakan adayı olmayacak olan Merkel’in başkanlığındaki koalisyon hükümetinin Alman halkına tüm gelişmeleri (iyi veya kötü) çok açık ve net bir şekilde açıklamasıİkincisi, Alman basınının ne hükümetin halkla ilişkiler sözcüsü gibi ne de muhalefetin halka ilişkiler sözcüsü gibi davranmamasıdır.
İsmail Tufan*
Almanya’da ilk korona virüsü vakası 27 Ocak 2020 tarihinde Bavyera eyaletinde tespit edildi. Münih’teki Eyalet Sağlık Bakanlığı, Starnberg’de bir adamın korona virüsü taşıyıcısı olduğunu açıkladı. Adama korona virüsünü bulaştıran bir Çinli meslektaşı idi. Daha önce Avrupa’da üç korona enfeksiyonu kanıtlanmıştı.
Sağlık Bakanlığı Türkiye’de ilk korona virüsü vakasına 11 Mart 2020 tarihinde rastlandığını açıkladı. Aynı gün Almanya’da vaka sayısı bin 968’e yükselmiş, 27 kişi sağlığına kavuşmuş ve 3 kişi hayatını kaybetmişti.
Almanya Başbakanı Angela Merkel 12 Mart 2020 tarihinde, yani Türkiye’de henüz 1 korona vakasına rastlandığı tarihte herkesi şok eden bir açıklama yaparak, Almanya’da korona virüsün halkın “yüzde 60 ile yüzde 70’ine bulaşabilir” dedi. Almanya’nın en yüksek tirajlı gazetesi Bild, Merkel’in bu sözlerinden sonra salonda büyük bir sessizliğin yaşandığını yazdı. Çünkü o tarihte ölüm oranı yüzde 3,4 idi ve bunun anlamı şuydu: Almanya’da korona virüsten ölüm sayısı 2 milyona ulaşabilirdi.
Merkel, diplomasını fizik bölümünden mezun olarak almıştır. Doktorasını da fizik dalında yapmıştır. Dolayısıyla Almanya’nın Başbakanı Merkel, sadece politikacı değil, aynı zamanda bilim insanıdır. Bu yüzden bilimsel tahminlere değer veren bir özelliği vardır. Elbette politikacıdır ve politikanın oyun kurallarını da çok iyi bilir. Ancak bu açıklamayı yaptığında CDU’lu (Alman Hıristiyan Birliği) milletvekilleri Merkel’e bu şeffaflığından ötürü kızmışlardı. Çünkü tam da Merkel’in bu açıklamayı yaptığı dönemde CDU/CSU birliği (CSU, sadece Bavyera’da seçime katılır) çok büyük oy kaybediyordu. Almanya’da tarafsız kurumların düzenli olarak yaptığı kamuoyu yoklamaları bunu gösteriyordu. Aynı zamanda koalisyon ortağı SPD de (Alman Sosyal Demokrat Partisi) tarihindeki en büyük oy kaybını yaşıyordu. Bu yüzden SPD’de de Merkel’in taktik hatası yaptığını düşünenler vardı ve hatta Merkel’in açıklamasını tuhaf karşılayanlar da, basın açıklamalarıyla hiç de geri durmuyorlardı. Bu açıklamanın ardından koalisyon hükümetinin daha da oy kaybedeceği ve aşırı sağcı parti AfD’nin oylarının artmaya devam edeceği tahmin ediliyordu. Grüne (Yeşiller) Partisi tarihindeki en yüksek oy oranına yükselmiş ve SPD’yi ilk defa geride bırakarak ikinci parti konumuna yükselmişti. Böylece SPD tarihinde ilk defa hükümete ortak olamayacak bir oy düzeyine gerilemişti. Kitle partisi özelliğini kaybetmişti. Aşırı sağcı, yabancı karşıtı parti AfD (Almanya İçin Alternatif) Almanya çapında tarihinin en yüksek oranına sahip olmuştu.
5 Mart | |||||||
20 Mart | |||||||
16 Nisan |
Ancak korona virüsü sürecinde koalisyon hükümeti birbirine girmedi, aksine salgın sürecine odaklandı. Bir tek hedef vardı: Bu süreci en az zararla atlatmak. Nitekim Almanya şu anda korona salgını ile en iyi mücadeleyi veren ülkeler arasında yer almaktadır. Bunun birden fazla nedeni vardır. Birincisi, bir sonraki seçimde başbakan adayı olmayacak olan Merkel’in başkanlığındaki koalisyon hükümetinin Alman halkına tüm gelişmeleri (iyi veya kötü) çok açık ve net bir şekilde açıklaması, alınacak önlemleri sebepleriyle, Latince tıbbi terimler kullanmaksızın, ki Alman dilinde 500. binden fazla Latince sözcük vardır, herkesin anlayacağı dille anlatması, tehlikeyi gizlememesi, ama Almanya’nın bu tehlikeyi eğer halk da “hükümeti dinlerse” atlatacağı anlatıldı, ama bunun uzun soluklu bir süreç olacağının da altı çizildi. İkincisi, Alman basınının ne hükümetin halkla ilişkiler sözcüsü gibi ne de muhalefetin halka ilişkiler sözcüsü gibi davranmamasıdır. Her ne kadar Almanya’da da belli bir siyasi eğilime sahip basın kuruluşları varsa da, ne hükümetin ne de muhalefetin borazanı olmaz. Korona salgını sürecinde Alman basınının hükümeti övdüğü yerler de yerdiği yerler de oldu. Alman hükümeti övüldüğünde sevinç çığlığı atmadı, yerildiğinde soruşturma açmadı. Buna karşın korona ile mücadele için 700 milyar Euro’luk bütçe ayırdı. Halkı vakit geçirmeden bilgilendirmeye başladılar. Televizyon, radyo, mektuplar, broşürler, sosyal medya üzerinden aktarılan bilgilerle halkın tehlikeyi sezinlemesi ve görmesi sağlandı. Ama Almanya’da şu yaşanmadı: Hükümet başarısını anlatırken, ülkemiz gibi “bilimin sözünü” dinledi. Bunun sonucunda CDU/CSU’nun oy oranı yüzde 38’e yükseldi ve 20 Mart’ta oy oranı yüzde 14 gerileyen SPD’nin oranı yüzde 17’ye yükseldi. Böylece hükümetin korona salgını sürecinde oylarında yüzde 12 artış oldu. Böylece toplam oyların yüzde 55’ini eline geçirdi.
Almanya’nın dünyaca ünlü Robert-Koch Enstitüsü 21 Nisan açıklamasında, korona ile mücadelede rehavete yer olmadığını, çünkü salgının yakında sona ereceğine dair belirtiye rastlanmadığını vurguladı.
Korona salgını sürecinde hekimler hastalarını teker teker arayarak, “gerekli değilse gelmeyin, reçetelerinizi postayla göndereceğiz” dediler. Binlerce kütüphane kapatıldı ve kitapların süresi üç ay otomatikman uzatıldı. İş ve İşçi Bulma Kurumları, işsizlik parası almak için “form kağıdı doldurmaya gerek yoktur, iki satır yazı ile bunu halledebilirsiniz” mesajlarını telefonla, SMS’le, Twitter’la, otomatik anonsla, basın yoluyla halka duyurdu.
Komşuluk ilişkilerinin yok olduğu kabul edilen Almanya’da komşular birbirine yardım etmeye başladı. Gençler yaşlı komşularının kapısını çalıp, “alışverişinizi ben yaparım” demeye başladı. Süpermarketler müşterilerini azar azar alışveriş alanına sokmaya başladı. Hayatında ilk defa “kuyruk” gören Alman halkı, sabırla kuyrukta bekledi ve bekliyor. Alışveriş arabaları dükkana girmeden evvel kapıda bekleyen bir görevli tarafından dezenfekte ediliyor. İstisnasız hepsi. Kuyruk ne kadar uzun olursa olsun, yaşlılar, engelliler, hamileler hiç kuyrukta beklemeden içeri alınıyorlar. Almanya yaşlılara sokağa çıkma yasağı getirmedi…
*Prof. Dr. Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü