Almanya’da Hambach Ormanı direnişi sürüyor
Yaşam savunucuları için şu çok açıktır ki burada söz konusu olan yalnızca, kadim ormandan kalan yüzde 10'luk kısıma da linyit madenini yaymak değil; sayıları gittikçe çoğalarak tüketim ağına dahil olmadan otonom bir şekilde yaşayan bu insanların umut verici bir model olmasının önüne geçmektir.
Erol Malçok
Geçen haftaki yazımızda Almanya’nın Aachen kenti yakınlarında bulunan Hambach Ormanı’nda ağaçların üzerine kurduğu evlerde yaşayan 150 yaşam savunucusunun linyit madeni için ormanın yok edilmesine karşı verdikleri mücadeleyi ayrıntılarıyla yazmıştık. Bunun üzerinden birkaç gün bile geçmeden Kuzey Ren–Vestfalya polisinin yürüttüğü operasyon sırasında gazeteci Steffen Horst Meyn iki ağaç arasına gerili asma köprüden düşerek öldü. Her ne kadar Kuzey Ren-Vestfelya eyaleti içişleri bakanı, gazetecinin düşerek ölümü esnasında operasyon olmadığını söylese de aktivistlerin kullandığı Hambacher Forst adlı Twitter hesabından yapılan açıklama bakanı yalanlıyordu. Böylece enerji devi ve fosil yakıt sağlayıcısı RWE şirketinin en kirli yakıt olan linyit madenlerini genişletmesi adına Alman polisince sürdürülen operasyona kan bulaşmış oldu. Bunun için polisin direkt olarak bir eylemciyi veya gazeteciyi vurarak öldürmesi gerekmiyor. Tüm dünyaya fosil yakıtı bırakma çağrısı yapan Merkel hükümetinin bu ikiyüzlü tutumu ve direnişçilere saldırısı sebep olmuştur bu ölüme. Aynı zamanda arkadaşları olan gazeteci Steffen’in ölümüne çok üzülen yaşam savunucuları geçtiğimiz günlerde ormanın içinde ona yakışır bir anma gerçekleştirerek mücadeleye devam etme sözü verdiler.
Gelinen aşamada Hambach Ormanı’ndaki mücadele, ağaçların üzerindeki yıkımdan kurtarılan evleri korumak, oraya tekrar girip evleri tekrar inşa etmek ve kitlesel pasif direniş eylemleri şeklinde devam ediyor. Bölgeye akın eden binlerce insan orman içerisinde oturma eylemi yapıyor. 26 Eylül Çarşamba günü iş makinelerinin önüne kendisini atan bir eylemci ise ters kelepçe vurularak gözaltına alındı. Aynı kaderi birkaç ay önce paylaşan Fransa ZAD bölgesinden Hambach Ormanı’na desteğe giden aktivistlerden öğrendiğimize göre önümüzdeki günlerde çok daha kitlesel eylemler planlanıyor. Örneğin: Pazar günü en az 7 bin 500 kişilik bir topluluk ormana yürüyecek ve ormanda pasif direniş eylemleri gerçekleştirecek. 6 Ekim’de ise büyük bir miting planlanıyor. Son derece meşru temeller üzerine yükselen Hambach Ormanı direnişine dünyanın değişik yerlerinden gelen dayanışma haberlerinin yanında, geçtiğimiz pazartesi günü Türkiye’den de destek verildi. Kuzey Ormanları Savunması, İstanbul’da Alman Konsolosluğu önünde bir basın açıklamasıyla Alman devletini ve RWE şirketini protesto etti.
Yaşam savunucuları için şu çok açıktır ki burada söz konusu olan yalnızca, kadim ormandan kalan yüzde 10'luk kısıma da linyit madenini yaymak değil sayıları gittikçe çoğalarak tüketim ağına dahil olmadan otonom bir şekilde yaşayan bu insanların umut verici bir model olmasının önüne geçmektir. Macron ve Merkel’in Bonn’daki iklim zirvesinde bir araya gelmelerinin ardından çok geçmeden önce Fransa’da ZAD otonom bölgesine şimdi de Hambach Ormanı’na saldırılması bir tesadüf değil bir anlaşmanın sonucu gibi gözüküyor. Özellikle Yunanistan Syriza örneğinde olduğu gibi ekoloji ve doğrudan demokrasiyi merkezine koyan ama hükümet pozisyonunda olduğu için Avrupa Birliği’nin ekonomik tehditlerine karşı koyamayan Aleksis Çipras’ın partisinden bambaşka bir otonomi söz konusu bu örneklerde. Syriza’yı tehditte de Merkel başroldeydi hatırlayacak olursak. Fakat insan merkezcilikle hesaplaşıp yaşama yeryüzü merkezli bakan bu insanlarla, hükümetlerin anlaşması hiçbir şekilde mümkün değildir. Çünkü bir bütün olarak insanı da içine alan “doğanın düşmanı” bu hükümetlerin tüm göz boyayıcı görünümlerine rağmen bizzat kendisidir.
Şunu çok iyi biliyorlar ki neoliberalizmin tükenmenin eşiğinde ve büyük bir kriz içerisinde olduğu içinden geçtiğimiz şu dönemde, tek sahici alternatif hikaye, ne sosyal demokratlardan ne de aşırı sağdan çıkmayacak. Tek gerçek hikaye ve siyaset, hiyerarşisiz yaşamı savunan bir sosyolojiyle ekolojiyi merkezine alan gruplardan çıkacak. Korkuları bundandır. Böyle bir toplumun pre modelini oluşturan bu insanların tek özgürlüğü tüketmek olmayacak, toprakla, ekosistemle uyumlu ve adil bir şekilde ürettiklerini paylaşarak yaşayacaklar. Karşılıklı yardımlaşacaklar. Cinsiyet ayrımcılığı olmayacak. Bilgi ve uzmanlık bir tahakküm aracı olmayacak. İnsanların farklılıkları bir sorun değil bir zenginlik olacak. Savaşlarla ve kıtlıkla yerinden yurdundan olan insanlar nefret ve aşağılanma nesnesi olmayacak tam tersine büyük bir diğerkâmlıkla bağırlara basılacak. Hayvanlar beslenme aracı olarak değil kendi varlıklarından dolayı var olacaklar. Kimse kimseyle rekabet etmeyecek, kimse patron için çalışmayıp kendisi ve toplumun sağlığı için çalışacak mümkün olan en az zamanda. En önemlisi de tüm canlı hayatı gerçekten yaşanılır kılmak için haysiyetli bireylerden oluşan bir kamusallık oluşacak. Eğer yeryüzündeki yaşamın bütününün alt-üst olmasını seyretmek istemiyorsak, insanlığın zorunda kalarak yöneleceği bu siyaseti, “politika iğrenç bir şey” söylemini ve pasifizmini bir kenara bırakıp sahiplenmekten başka çaremiz yok.