Althusser, Marksizm, felsefe

Althusser'in öğrencisi olmuş, günümüzün düşünür ve yazarları arasında yer alan yirmi isimle gerçekleştirilmiş söyleşilerden oluşan 'Althusser ve Biz' İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Kitapta yer alan söyleşiler Althusser’in katkılarına vurgu yaparken kimi zaman da eleştirel bir üslupla yaklaşıyor.

Abone ol

Rukiye Altınel

Marksizm öldü mü? Peki ya yapısalcılık? Artan endüstriyel üretim yapıları ve sosyal bilimlerde ABD’nin önlenemez yükselişi Marksizmi konuşulamayanlar listesine almışken, neredeyse art arda yaşanan iki dünya savaşı ve vadettiklerini sunmayan bir sisteme yönelik bir itiraz olan Mayıs 68 hareketleri, Marksizme geri dönüşü zorunda kılmıştı. Althusser’in 1960-80 arası yaptığı çalışmalarda da amaçladığını şey bunu savunmak ve göstermekti. Ancak 1980’de eşi Hélène’i öldürmesiyle çalışmalarına olan ilgi azaldı.

İletişim Yayınları’ndan çıkan Althusser ve Biz, adından anlaşılacağı üzere Althusser’in yazmış olduğu Machiavelli ve Biz isimli kitabına atıfta bulunan bir eser. Althusser nasıl Machiavelli’yi tekrar okumak gerektiğini söylüyorsa, bu kitap da her şeye rağmen Althusser’i hâlâ irdelenmesi bitmemiş bir düşünür olarak görüyor. Önsözüyle Althusser’in çalışmalarını ve ilgi alanlarını tanıtan kitap, aslında Ecole Normale Supérieure’de Althusser’in öğrencisi olan yahut onunla tanışmış ve çalışmış olan kişilerle yapılan söyleşileri içeriyor. Althusser’in öğrencileriyle ve çalışma arkadaşlarıyla olan ilişkilerini, alanındaki hakimiyetini ve sosyal yaşamda özellikle karısı Helene ile olan ilişkisini birebir gözlemlemiş kişilerin ağzından okuyoruz.

MARKSİZMİN YENİ BİR OKUMASI

Jean-Claude Milner kitaptaki söyleşisinde kendi dönemi için şöyle diyor: “Marksizm her türlü felsefi ya da siyasal duruşun ufkunu belirliyordu, ya kabul edilişiyle, ya reddedilişiyle. Ama bir ufuk çizgisi kendi içinde ulaşılmazdır.” Althusser, Marksizmin ufkunun, onun yanlış okunmasına dayandırıyor. Bu siyasi ve sosyal ihtiyaç sebebiyle Marksizmin yeni bir okumasının yapılması ve onun ideolojik kuruntulardan kurtarılması gerektiğini düşünen Althusser, Marksizmi hümanizmden, Hegelcilikten ve epistemolojiden kurtarmaya çalışıyor bu tarihlerde. İçine toplumsal koşulların tarihselliğine önem vererek eklediği yapısalcılıkla, epistemolojiyi ve Marksist teoriyi yeniliyor. Böylece Marksizmi ulaşılabilecek ve ulaşmamız gereken bir ufuk haline getiriyor.

Althusser ve Biz, Aliocha Wald Lasowski, Çeviren: Ayşe Meral, 256 syf., İletişim Yayınları, 2019.

Öğrencilerinin ve okurlarının da açıkça söyledikleri üzere, Althusser kendini bir kuramcı olarak tanıtıyordu. Althusser’in ön plana çıktığı 1960 ile 65 arası dönemde Fransa’da büyük bir kuramsal dönem olması ve yapısalcılığın da bir kuram olarak ilerlemesi, bu tarzın gelişmesine katkıda bulunmuş. Tabii her kuram bir sorunsal çerçevesine dahil olduğundan kuramı koşullara bağlı olarak kurmak Althusser’in yaptığı şey gibi gözüküyor. İşte bu sorunsal onun için iki şeydi: Fransız Komünist Partisi ve felsefe. Althusser’in en büyük isteği bu iki çemberi birbirleriyle bağlantılandırmaktı. Belki de bu yüzden Badiou onun o dönemde felsefeyi savunmuş tek kişi olduğunu söylüyor. Felsefeyi savunmuş, çünkü felsefeden çıkmanın tek yolunun onun içinde kalmak olduğunu düşünmüş. Marx’ın Kapital’inde var olduğu söylenen bilim ve Althusser’in kendi felsefesi arasında kurmaya çalıştığı ilişki de bu türden gözüküyor. Althusser’in kurmaya çalıştığı bu şema, kendi ifadesiyle “kuramsal pratik” adını alıyor ve bu onun felsefeyi pratiğe nasıl uyarladığını gösteriyor. Bu da bizi devamlı felsefe ve bilim arasındaki bir türlü kurulamayan ilişkiyi düşünmeye itiyor.

HASTALIK, EĞİTİMCİLİK VE FİLOZOF OLMAK ARASINDA ALTHUSSER

Bir eğitimci olarak Althusser’in eğitim tarzı, yazılı çalışmalarda yaptığı düzeltmelerde son derece kişiselleşmiş bir stille ve derslerde olayları etkili bir tarzda sunma şekliyle söyleşilerde öne çıkıyor. Derste hiçbir bireysel bağ kurmaması ve mecliste konuşur gibi ders anlatmasının onun birer ikna sanatçısı olan Marx ve Hegel’e dair olan okumalarından kaynaklandığı söyleniyor. Bu anlatım tarzının, onun öğrencisi olan pek çok kişinin de derslerinde ya da yazılarında –ister istemez- görüldüğü belirtiliyor.

ENS’de Althusser ile meslektaş olan Jean-Pierre Lefebvre, bir arkadaş olarak Althusser’den bahsederken hastalığının semptomlarının bürosunda ortaya çıktığını söylüyor. Yine de ikili ilişkilerde senli benli konuşmayı teklif eden, insana yaklaşan, sakin, duyarlı, koruyucu davranan birisi olduğundan da bahsediliyor. Tüm bunlarla birlikte Althusser’in 1980’de sonu karısını öldürmeye kadar gidecek olan hastalığının ise Alman esir kamplarında kaldığı dönemde oluşmuş olabileceği ifade ediliyor ve çevik, dinamik, neşe dolu biri gibi görünürken, gece gündüz uykusuz çalıştığı manik evrelerindeki halleriyle de yakınlarının akıllarında izler bırakmış.

Althusser ve Biz gösteriyor ki, Althusser’in Marksizmi yeniden canlandırmaya ve ufuk çizgisini netleştirmeye çalışması gibi, Althusser’in de tekrar incelenmesinde fayda var. 1980’den sonra rafa kalkmış olan bu filozofu okumak, onun hastalığını anlamak ve çözüm önerilerini duymak günümüz krizleri için de etkili olacağa benziyor.