“Festivalimizde, Ulusal Belgesel Film Yarışması bölümüne seçilen ‘Kanun Hükmü’ adlı filmde yer alan bir kişi ile ilgili yargı sürecinin devam ettiği saptanmıştır. Bu nedenle yargıya intikal etmiş bir konuda yargılama sürecini ve tarafsızlığını etkilememek adına filmin bu yılki seçkiden çıkarılmasına karar verilmiştir.”
Her şey Altın Portakal Film Festivali Yönetmeni Dr. Ahmet Boyacıoğlu’nun 22 Eylül günü bu duyurusuyla başladı. Sansürün gerekçesinin tuhaflığı bir yana, apar topar yangından mal kaçırılırcasına yapılan açıklama bir yana derken, herkesin aklına kaçınılmaz olarak 2014 yılındaki sansür vakası geldi. O yıl festival yönetimi, kendisini yargı yerine koymuş ve ön jüri tarafından yarışacak filmler listesine alınan “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” adlı belgeseli çıkarmaya karar vermişti. Burada da akıllara “acaba bu sefer hangi işgüzar kendisini yargı yerine koydu?” sorusu geldi.
Tabii ki başta festivalde görev alan/ alacak jüriler olmak üzere, sinemacılar, eleştirmenler ve sinemaseverler bu sansürün karşısında olduklarını açıkladı. Hepsinin ortaklaştığı tek bir talep vardı: “Kanun Hükmü” filminin yarışmaya geri alınması ve festivalin yapılması. Ancak, ilerleyen günlerde filmin yarışmadan çıkarılmasına dair ‘resmi’ olmayan bilgiler yer aldı basında. Anıl Mert Özsoy, Gazete Duvar’da festival yetkililerine dayanarak hazırladığı haberinde sansürün Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın talimatıyla gerçekleştiğini yazdı. Özsoy’un haberinde Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin filmin seçkiden çıkarılmaması halinde bakanlığın finansal desteğinin çekileceğini bildirdiği yazıyordu. Haberdeki bir başka detay ise Antalya Valiliği’nin festival yönetimine ulaşarak, filmin seçkiden çıkarılmadığı takdirde festivali yasaklayıp engelleyeceğini belirttiğine dair iddialardı. Bu arada kimi kulis bilgileri Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in bizzat bakan tarafından arandığını belirtiyor.
Geldiğimiz noktada bunlar artık herkesin bildiği ama söyleyemediği gerçekler. Görünen o ki, Altın Portakal üzerinden yerel seçimlere yönelik bir politik faaliyet yürütüyor siyasi iktidar. Daha çekim aşamasındayken hedefe konulan bir film bahane edilerek hem belediye hem de festival yönetimi zor duruma bırakılıyor. Ve belli ki her iki kurum da bakanlığın ve valiliğin tehditleri karşısında boğun eğmiş. Bakanlığın hukuksuz isteğini reddetmek, gelişmeleri kamuoyuyla paylaşıp onlardan destek talep etmek, filmin içeriğinin iddia edildiği gibi olmadığını (içeriğinden bilerek bahsetmiyorum çünkü ne olduğunun hiçbir önemi yok) topluma ve sinema kamuoyuna anlatmak yerine kurban vermeyi tercih etmek belli ki yapılacak en doğru şey değilmiş!
Geldiğimiz noktada anlıyoruz ki, “Kanun Hükmü”, iktidarın bir bahanesiymiş. O olmazsa başka bir film ya da durum seçilerek de benzer bir politik manevra yapılacakmış gibi. En nihayetinde belediye ve festival yönetimi kendilerini bile isteye “kırk katır mı, kırk satır mı” dilemmasına düşürdüler. İktidarı tebrik etmek gerek. Bir taşla birkaç kuşu aynı anda vurdular belediyenin tutumu sayesinde. Ya filmi tekrar programa alıp iktidarın kara propagandasını göğüslemek zorunda kalacaklar ya da “bakın bize diyordunuz asıl sansürcü bunlar” yaftası yiyecekler.
Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Festival Yönetimi, gerçekte ne olduğunu bütün açıklığıyla kamuoyuyla paylaşmadıkları sürece durum her türlü spekülasyona açık kalmaya devam edecek. Bütün bu süreç boyunca her türlü iddiaya rağmen bakanlık ve valiliğin ölü taklidi yapması da işlerin istedikleri gibi gittiğinin işareti sayılmalı. Tuhaf olan, işlerin hiç iyi gitmediği belli olan belediyedeki suskunluk. Belli ki arka plandaki bütün bu siyasi hesaplaşmanın faturası festival yöneticilerine kesilerek mevzu kapatılmak isteniyor.
Şu an bütün gözler bugün yarın bir açıklama yapması beklenen belediye başkanı ve festival yönetiminde. Hem festivali hem kendilerini iktidarın tuzağından kurtaracak tek çıkar yol filmin yeniden festival programına alınması. Gerekirse bakanlık desteğinin reddedilip eldeki olanaklarla ama önceliği filmleri Antalya halkıyla buluşturmak olan bir festivalin gerçekleştirilmesi. Ama son birkaç gündür belediyenin, her şeyden haberdar olduğu bilinen CHP merkez yönetiminin tavrına bakılırsa böyle bir adımın atılması sürpriz olur.
Ama bizim Kültür Bakanlığı ve Belediye’den bütün bu iddialara dair doyurucu bir açıklama beklentimizi yüksek sesle dillendirmemiz gerekiyor. Türkiye’nin en uzun soluklu film festivalini siyasi hırsları için her şeyi yakmaya hazır bir iktidar ve onun oyunlarıyla baş etmekten aciz muhalefet arasındaki çekişmeye bu kadar kolay kurban etmemek gerekiyor.