Altın Portakal’da gece ‘karanlık’, günler ‘kurak’ değil!
59. Antalya Altın Portakal Film Festivali, en az gösterilen filmler kadar filmlerin ardından söylenenlerle de dikkat çekti.
59. Antalya Altın Portakal Film Festivali, Türkiye'nin en önemli festivallerden biri olarak yıllardır kamuoyunun ilgisini çekiyor. Yasaklarla, boykotlarla gündeme gelen festival, son yıllarda özgürlüğüne yeniden kavuştu ve tabiri caizse sinema emekçilerinin buluşma, dertleşme ve seslerini çıkarma noktası oldu.
FESTİVALİN DİKKAT ÇEKEN NOKTALARI
Her geçen yıl daha da büyüyen festival, bu sene tam anlamıyla politik rüzgarların estiği bir alana dönüştü. Bu durumun ortaya çıkmasında elbette ülkenin içine düştüğü yoksulluk ve adaletsizlik önemli bir yer tutuyor fakat bu politik çıkışı yalnızca krize karşı verilen bir anlık refleks olarak okumak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Kabaca baktığımızda 6’lı Masa’nın çıkışı, sol-sosyalistleri büyük oranda bir araya getiren Özgürlük ve Emek İttifakı’nın varlığı ve halk arasında yayılan, anketlerde de kendini gösterdiği öne sürülen ‘gidiyorlar’ fısıltısı, festival alanında da ortaya çıktı.
MATER VE ÖZERDEN TÜM FİLMLERİ İZLEDİ!
Sinema dünyasının yakından tanıdığı Çiğdem Mater ve Mine Özerden, Gezi Davası kapsamında tutuklandı ve cezaevine kondu. Mater ve Özerden’in aldığı cezalar, ilk günden bu yana protesto ediliyor ve sanatın gücüyle dünyanın birçok festivalinde de gündeme getiriliyor. Şüphesiz, saydığımız iki isimden daha fazlasını işaret eden Gezi Davası cezaları, ‘vaktiyle bir ihtimal’ olan Gezi eylemlerinin kitlesel etkisi ve ülke tarihindeki kırılma noktalarından biri olduğunun göstergesi. Sinema dünyası ‘içeride’ olan arkadaşlarını unutmadı ve ‘dışarıya’ taşıdı. Sinema salonlarında boş bırakılan iki sandalye onlar içindi ve Mater ile Özerden tüm filmleri izledi.
EMİN ALPER VE ÖZCAN ALPER’İN LİNÇLE MÜCADELESİ
Türkiye tarihine baktığımızda Kürtlere, Alevilere ve yoksullara karşı uygulanmış nice linç var. Kürt illerinde köy boşaltmalarla, asimilasyon politikalarıyla, Alevilerin hayasızca yakılmasıyla, ‘hepimiz oradayken’ katledilmesiyle, yoksulların emeklerinin gözümüzün önünde çalınmasıyla, şehirlerin en ücralarında onursuz bir yaşama mahkum edilmesiyle lincin bin bir halini gördük. Bu linç bazen kibirli bir bakış, bazen yakılan bir kibrit, bazen de yasaklanan bir dilde vücut buldu. Bugün görüyoruz ki lincin yarattığı tahribat, sanat dünyasında önemli bir meseleye dönüştü ve beyazperdenin ana gündemi oldu.
Emin Alper imzalı "Kurak Günler" ve Özcan Alper imzalı "Karanlık Gece", odağına linç kültürünü alan, ülkenin içine düştüğü politik atmosferin sanatsal boyutunu ilmek ilmek ören iki yapım olarak festivale damgasını vurdu. Özellikle "Karanlık Gece"nin ortaya koyduğu politik tavır, failin her şey bittikten sonra mağdurla ilişki kurmaya çalışan ‘beyaz’ vicdanının sahteliğini ve fail olduğu gerçeğinin değişmeyeceğini, bir suç işlenirken susanın da suça ortak olduğunu göstermesiyle oldukça dikkat çekti. Türkçe edebiyatın en iyi kalemlerinden, eserleri şimdiden klasikleşen Murat Uyurkulak’ın senaryosunu yazdığı film, politikayla sanatın hangi noktada birbirini var edeceğine dair çok kuvvetli bir örnek oldu.
Yine festivalin çok konuşulan diğer filmi "Kurak Günler" tam da Emin Alper’den beklenen bir yapım olarak dikkat çekti. Alper, son filmi "Kız Kardeşler" ile zirveye çıkan atmosfer kurma becerisini, son filmiyle bir adım öteye götürerek ülke sinemasında müthiş bir heyecan yarattı.
ALTIN PORTAKAL’DA POLİTİK RÜZGARLAR
Festivalin kapanış törenini her yıl olduğu gibi bu yıl da Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek yaptı. Yıllardır şehirde belediye başkanlığı yapan Böcek’in kapanış konuşmasındaki özgürlük vurgusu gecenin fitilini ateşledi. Sahneye ödül konuşması yapmak için çıkan her sanatçı, ‘kenarlardan’ dolanmadan doğrudan iktidarı eleştiren konuşmalar yaptı. İran’da kadınların verdiği özgürlük mücadelesi, ülkedeki hak mücadelesi gecenin öne çıkan başlıklarıydı.
Emin Alper’in, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlara dair sert eleştirisi, Çiğdem Mater’in gönderdiği mektupta kız kardeşlerine verdiği selam, Azra Deniz Okyay’ın İstanbul Sözleşmesi’ni odağına aldığı konuşması, Özcan Alper’in anadili için direnenlere, Murat Uyurkulak’ın, devletin kaybettiği yakınlarını arayan Cumartesi Anneleri’nin onlarca haftadır süren eylemlerine ve Erol Babaoğlu’nun ‘çakallar sofrasını’ dağıtmak için mücadele edenlere yönelik sözleri gecenin kısa bir özeti olarak kamuoyuna yansıdı.
Ez cümle, 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali en az gösterilen filmler kadar filmlerin ardından söylenenlerle de sanatın hala dirayetli ve muktedirleri korkutacak kadar güçlü olduğunu gösterdi.