Altınordu neden kaybetti?

Akademisiyle ünlü bir takımın geçiş oyunlarına itibar etmiyor olması, doğrusu çok düşündürücüdür. Bölgeler arası pas opsiyonlarının, açı ve seçeneklerin kurgulanmamış olması da bir o kadar anlaşılmaz.

Ali Fikri Işık polesar@hotmail.com

Esasen insanoğlunun hayat ile mücadelesinde sadık kaldığı ve kolayca değiştirmeye yanaşmadığı itki kendi kişisel deneyimleridir. Bu yanıyla insanoğlu kendi kişisel tecrübesinin nadide muhafızı rolünü oynar; galiba rasyonel olabilmenin de başka da bir yolu yoktur. Altınordu Teknik Direktörü Hüseyin Eroğlu, iki Samsunspor maçında, bir fikri, bir planlamayı deneyimledi, istenilen oyun ürününü ortaya çıkaramasa da en azından yoluna devam etmesine yarayan sonuçlar elde etti. Eroğlu iki Samsunspor maçını defansif stratejiyle oynamıştı. Peki ne oldu da Altay maçında fikir değiştirdi? 

Eroğlu’nun Altay ve Mustafa Denizli’den bihaber olduğunu varsaymak, çok hatalı bir varsayım olur. Ben dahil, bütün sezon boyunca Altay maçlarını izleyen herkes, Mustafa Denizli’nin özgün bir oyun inşa etmediğini gördü. Denizli, hızlı kenar oyuncularına birinci bölgeden uzun toplar atan ve o uzun topları bitirici santraforuyla buluşturan bu basit planda hep ısrar etti. Anlaşılan bu plan tuttu ki, Altay play-off finaline kadar gelebildi. 

Hemen şimdi burada ilan etmeliyim ki böyle bir oyunun geleceği yok; böyle bir oyun geleceği temsil etmiyor, bu oyun geçmişe ağzına kadar gömülmüş durumda. 

Mustafa Denizli bütün sezon boyunca vazgeçmediği oyununu Altınordu karşısında da sürdürdü. Birinci bölgeden üçüncü bölgeye, ikinci bölgeyi baypas eden bu anlayış, bütün hikmetini uzun ve hızlı kenar ataklarından alıyor. 

Bu oyunun panzehri, ikinci bölge merkezli, döngülü bol pas opsiyonlarına dayalı bir oyundur. Eroğlu, böyle bir oyun kurgusunun imkânsız olduğunu düşünmüş olabilir. Eğer bu varsayım doğruysa o zaman neden yoğunlaştırılmış, defans orta saha ortaklığında bir savunma oyununa karar vermedi. Böyle bir oyunun mümkün olduğunu, Samsunspor maçları göstermişti oysa. 

Eroğlu da ikinci bölgeyi etkisizleştirerek, Altınordu hücumlarını birinci bölgeden üçüncü bölgeye atılan topların mucizesine bağladı. Oysa bu işi zaten Altay yapıyordu. Bu çok açık ve gözle görülür bir durumdu. İki takımda aynı şeyi yapmaya başlayınca ne gol üretilebildi ne de iki takım oyuna hâkim olabildi. Bu oyundan tesadüflere dayalı gol ve goller olabilirdi, nitekim 89. dakikada o rastlantısal gol geldi ve Altay, Süper lig vizesi aldı. 

Altınordu’yu normal sezonda izleme fırsatları bulmuştum. Normal sezonda Hüseyin Eroğlu, oyun merkezini ikinci bölgeye taşır ve oradan hücum aksiyonlarını organize ederdi. Play-off finalleri için neden bu rutininden vazgeçtiğini doğrusu anlayamadım. Eğer Altınordu normal lig planlamasına sadık kalsaydı, sanırım bu şimdi bambaşka olabilirdi. 

Akademisiyle ünlü bir takımın geçiş oyunlarına itibar etmiyor olması, doğrusu çok düşündürücüdür. Bölgeler arası pas opsiyonlarının, açı ve seçeneklerin kurgulanmamış olması da bir o kadar anlaşılmaz bir veridir.

Tüm yazılarını göster