Altkat Sanat Tiyatrosu: İzleyiciler tiyatroya sahip çıkıyor

Bu hafta Türkiye tiyatrosunun sorunlarına, seyircinin gelişimine odaklanarak oyunlarını kurgulayan ve tiyatronun hiçbir yere, koşula bağımlı olmadığı düşüncesinde olan Altkat Sanat’la tiyatroyu ve zorluklarını konuştuk. Altkat Sanat, tiyatronun salt bir eğlence, gereksiz bir harcama olmadığını, insanların gereksinimlerinden biri olduğunu vurguluyor.

Abone ol

Nuray Büyükdağ

DUVAR - Son birkaç yıldır tiyatroların ve seyirci sayısının artışına baktığımızda tiyatronun en parlak günlerini yaşadığı ve tiyatroda işlerin yolunda olduğu sanılıyor. Seyirci tiyatronun dertlerinden, zorluklarından habersiz irili ufaklı bütün salonları dolduruyor aslında. Oysa tiyatro sanatçıları, yazarlar, oyuncular, yönetmenler ve diğerleri bir oyunu sahneye koymak için çok zorlu bir serüvene atılırlar…

Bu hafta Türkiye tiyatrosunun sorunlarına, seyircinin gelişimine odaklanarak oyunlarını kurgulayan ve tiyatronun hiçbir yere, koşula bağımlı olmadığı düşüncesinde olan Altkat Sanat’la tiyatroyu ve zorluklarını konuştuk. Altkat Sanat, tiyatronun salt bir eğlence, gereksiz bir harcama olmadığını, insanların gereksinimlerinden biri olduğunu vurguluyor. Bu sezon İKSV tarafından verilen Gülriz Sururi-Engin Cezzar tiyatro teşvik ödülüyle sahnelenecek “Böyle Buyurdu Zerdüşt” oyunuyla seyirciyle buluşuyorlar.

Altkat Sanat’tan bahseder misiniz? Ne zaman kuruldu, nasıl bir sanat ve tiyatro anlayışına sahipsiniz?

Altkat Sanat Tiyatrosu uzun yılların birikimi sonucu 2012 yılında kuruldu. 7 yıldır da her sezon en az bir yeni oyunla sahnemizi açıyoruz. Altkat Sanat Tiyatrosu kurucuları oyuncu kökenli olduğu için oyuncuyu merkeze alan ve grup tiyatrosu bilinciyle hareket eden bir oluşumdur. Oyuncunun niteliğini de yükseltecek iç çalışmalar yaparak sanat yaşamını sürdürür. Geçmişten beri edilgen olan izleyiciyi etken duruma getirmek için çaba sarf ediyoruz. Onların zihinsel olarak yaşamlarına katkıda bulunmak isteyen bir anlayışa sahibiz. İzleyenin özünde var olan hayal gücünü yeniden canlandırmak ve izlediği oyun sırasında, yaşadığı hazzı yaşamına da aktarmasına kafa yoran bir tiyatroyuz. Seyircilerin de tiyatrodaki anları gündelik hayatta yeniden ortaya çıkarmasını arzulayan oyunlara yöneliyoruz. Oyunlarımızı bu minvalde kurguluyor ve gerçekleştiriyoruz.

'ÜLKEMİZDE YAŞANAN SIKIŞMA İFADE KANALLARI ARAMAYA SÜRÜKLÜYOR'

Geçtiğimiz sezonu tiyatrolar açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Genel anlamda yasaklamalar ya da engellemeler dışında ve bu engellemeleri de görerek izleyicilerin tiyatroya sahip çıktığını açık şekilde görebiliyoruz. Sanata uygulanan baskının yöneticilerin beklentilerini karşıladığını düşünmüyoruz. Tersine, toplum sanatın ve sanatçısının arkasında duruyor diye düşünüyoruz. Ülkemizde her alanda yaşanan sıkışma, insanları akıl ve ruh olarak kendini yeniden ifade etme kanalları aramaya sürüklüyor. Saf insanın anlatıldığı tiyatroya birkaç yıldır ilginin de arttığını söyleyebiliriz. Şu bir gerçek; baskı ve totaliter dönemlerde sanata olan ilgi her zaman artmıştır. İnsanlar bu sıkışmadan çıkmanın yollarından biri olarak tiyatroya gitmeyi tercih ediyor.

Tiyatrocular, özellikle Kadıköy’de buldukları ve sahne olarak kullanabileceklerini düşündükleri her yerde irili ufaklı sahneler açmaya ve oyunlarını oynamaya başladılar. Artan oyun sayısına oranla nasıl bir tiyatro eğilimi var? Bu yeni oyun biçimlerinin denenmesinin önünü açtı mı sizce?

Her alanda tiyatro yapılabilir düşüncesi bizim için her zaman vardı. İnsanın olduğu her yerde tiyatro yapılabilir ve bizim gibi tiyatrolar da bu alanları geçmişte de kullanmıştır. Geçmişte de Kiliselerden mezarlıklara kadar oyunlarımızı oynadık. Küçük salonlar ülkemiz için yeni bir girişim olsa da aslında Amerika’da ya da Avrupa’da uzun yıllardır örneklerini görüyoruz. Bunun nedeni yoksunluk değil kanımca. Daha özgür üretim alanları oluşturmanın yanında başka estetik ifade biçimleri de bulmaktır. Atölye stüdyo tipi sahnelerin varlığı tiyatro sanatının biçimsel gelişmesine de katkıda bulunacaktır. Konvansiyonel tiyatronun böyle bir ereği zaten yok. Bizim için Altkat Sanat bir küçülme değil tersine estetik olarak büyüme olanağıdır. Ve bunu sonuna kadar kullanmak istiyoruz…

'SANATSAL ÜRETİMLERİ TAKİP ETMEK ÖZGÜR AKILLARIN GERÇEKLEŞTİREBİLECEĞİ BİR ETKİNLİK'

Her sezon artan tiyatro oyunları ve seyirci kitlesine paralel olarak bilet fiyatları artıyor. Fakat bilet fiyatları sadece orta üst sınıfın tiyatroya gitmesine müsade ediyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir engel olabilir fakat tek engelin bu olduğunu düşünmüyorum. Ülkemizdeki gerici iklime de bakmak gerek. Sanatsal üretimleri takip etmek özgür akılların gerçekleştirebileceği bir etkinlik. Bu denli biat kültürünün topluma yerleştirilmesi sonucu özgür bir akla sahip olunabilir mi? Yeniden yaratma edimini ruhani bir varlığa devrettiğinizde, tiyatro gibi canlandırma sanatını sirk olarak değerlendirirsiniz. Tiyatro bütün bunların karşısında aydınlanma mücadelesine bir katkı olarak değerlendirilmeli. Toplumun gericileşmesine dokunmuyor ve bundan rahatsız olmuyorsak, elbette izleyici kaybetmeye devam ederiz. Neyse ki özgür akla sahip insanlar kendi sanatlarına halen sahip çıkıyor.

Bilet fiyatlarına gelecek olursak. Bunun sadece tiyatronun sorunu olduğunu düşünmüyorum. Neyi ederinden daha fazlasına almıyoruz ki? Ülkede ekonomik darboğaz yok da sadece tiyatro biletleri mi pahalı örneğin? Üstelik birçok eğlence mekânından daha fazla vergiler ödüyoruz. Kiralar, temizlik vergileri vb. de hesaba kattığımızda biletlerin düşük olduğunu düşünüyorum. Örneğin hangi oyuncunun, tiyatrocunun gemileri var? Ya da her gün artan ticari varlıkları mı var? Yani bir izleyicinin ödediği bilet ücretinin yüzde ellisinden fazlası, daha gösteri gerçekleşmeden bahsettiğimiz başlıklara ödeniyor. Yapım maliyetlerini ve hareketli giderleri düşündüğünüzde tiyatrocular hanlar hamamlar almıyor. İzleyicilerimizin içi bu konuda rahat olsun. Onları aldatacak son meslek kolu tiyatrodur. Çünkü tiyatrocular gerçekleri olduğu gibi söyler ve eylerler.

Altkat Sanat’in üyesi olduğu Tiyatro Kooperatifi kuruluş amaçlarını “32 tiyatronun, önlerindeki engelleri kaldırmak, tek çatı altında örgütlenerek sorunlarına kalıcı yasal çözümler bulmak için bir araya gelmek” olduğunu açıkladılar. Bu konuda herhangi bir ilerleme kaydedildi mi?

Tiyatro kooperatifi ülkemizde ilk kez gerçekleşen bir ticari birlikteliktir. Daha önce kooperatif gibi bir kurumsallaşma yaşanmadığı için bizler de öğrenerek ilerliyoruz aslında. Maliye ve ticaret bakanlıklarına bağlı olmamız gerekiyor fakat onlar için de tiyatro kooperatifi bir ilk. Bu nedenle yasal mevzuata oturması bir miktar zaman aldı. Fakat kuruluş gerçekleşti ve şu anda projeler üretme, bunları hayata geçirme olanakları üzerine çalışmalar yapmaktayız.

Yaklaşan sezon için oyun hazırlıklarınız var mı?

105. oyunla geçtiğimiz sezonu kapattık ve yeni sezonda da devam edeceğimiz “Dönüşüm” oyunumuzla başlıyoruz. Geçtiğimiz sezondan oynanan “Anne Frank’ın Hatıra Defteri” adlı oyunumuz da bu sezon oynamaya devam edecek. Ayrıca bu sezon üçüncü oyunumuz ve 12 Ekim’de prömiyerini gerçekleştireceğimiz “Böyle Buyurdu Zerdüşt” izleyici karşısına çıkacak.

“Böyle Buyurdu Zerdüşt” oyunu İKSV tarafından verilen Gülriz Sururi-Engin Cezzar tiyatro teşvik ödülüyle sahnelenecek sezon boyunca.

Oyun Tarihleri:

“Dönüşüm”

29 Eylül Pazar 18.00 / 4 Ekim Cuma 20.30 / 6 Ekim Pazar 18.00 / 20 Ekim Pazar 18.00 / 27 Ekim Pazar 18.00

“Anne Frank’ın Hatıra Defteri”

11 Ekim Cuma 20.30 / 18 Ekim Cuma 20.30

“Böyle Buyurdu Zerdüşt”

13 Ekim Pazar 18.00 / 19 Ekim Cumartesi 20.30 23 Ekim Çarşamba 20.30 Ankara- Yeni Mahalle Belediyesi Dört Mevsim Sahnesi

24 Ekim Perşembe 20.30 Eskişehir -Zübeyde Hanım Kültür Merkezi

25 Ekim Perşembe 20.30 İzmir – Nazım Hikmet Kültür Merkezi Konak Sahnesi