Şu satırları yazıyorsun:
“Kurnaz Tilki’nin aklından neler geçmiş acaba? Aklını tomografik süzgeçten geçirsek fena mı?
‘Boz Ayı’dan çok çektim, öyle bir şey başına getireyim ki, ömrü boyunca unutmasın. En iyisi tecavüz! Namusunu beş paralık edeyim!’ fikri baskın çıkmış.
Boz Ayı, Kurnaz Tilki’nin aklından geçirdiği şeytanlık dürtülerini hissetmiş, ama ne fayda. Japon yapıştırıcı ile yere yapıştırılmış gibi sıkışıp kalan Boz Ayı’nın son çırpınışları da yarar getirmemiş.
Kurnaz Tilki, Boz Ayı’nın arkasına geçmiş ve çirkin emellerine kavuşmuş. Boz Ayı’nın da bakireliği son bulmuş.
Kurnaz Tilki’nin kendini ölüme çok yakın hissettiği bir sırada, şans ibresi Kurnaz Tilki’den yana ağır gelmiş.
Gerdekten çıkmış damat misali gibi, gerine gerine göğsünü kabartarak böğürtlenler arasından çıkmış, doğru kaya dibindeki dere boyuna, dere sığ ve derin değilmiş. Kurnaz Tilki derede boy abdestini aladursun, Boz Ayı ile Nasır Amca’ya dönelim.
Boz Ayının üzerine kara bulut mu desem, kâbus mu desem; bir ağırlık çöküvermiş. Mahcubiyet ve ar duygusuyla başı önünde eğik, randevu evine düşmüş fahişeler gibi, kendi kendine içerlenerek mırıldanmış:
‘Bekâretim gitti, namusum beş paralık oldu! Hangi yüzle ayı âlemine çıkacağım(?) Damgayı yedim bir kere! Boz Ayı yerine Fahişe Boz Ayı derlerse, işte o zaman…’”
Güya yayınevi olan kuruluş bunu okuyup, basıp kitap kisvesi altında piyasaya sürüyor. Ve kitap okullarda bile okutuluyor! Şükür ki birileri görüp ortalığı ayağa kaldırıyor. Çünkü neyse ki “istediğimizin arkasına geçer, istediğimizi öldürürüz” diyenler her yere hâkim değil.
Şu rezilliğin eser sahibi olarak sosyal medyada hak ettiğinin azıcığına mâruz kalan kişi, sadece ahlâksız değil, pişkinlikte de sınır tanımıyor. Rezilliğin üzerine şunları diyebiliyor: “Erdemli bir davranış sergileyerek özür diledim, kitap satış dışı tutuldu; yayınevi ve benim elimde olanları imha ettik. Hakaret ve küfürler suç teşkil ediyor. Beni tanıyan ve bilenler nasıl bir insan olduğumu herkes biliyor.”
Gel biz senin aklını, melekelerini, içinde yatanları “tomografik süzgeçten” geçirelim. Erdemin kusur kalsın. Belli ki onu arayabileceğimiz yerini başka organ işgal etmiş. Yazar olmadığın şuradaki cümlelerinden belli. Fakat buna bakacak halimiz yok. Zira çocukların oyun oynadığı yere pislediklerinin üzerine diktiğin tüy on kilometre uzaktan seçiliyor. Ve ortalığa saçtığın zincirleme dışkının yanında bu hiç ama hiç önemli değil.
Kağıda ettiklerini kitap kılığına sokup etrafa yayan yayınevinin de yayınevi olmadığı belli. İki ihtimal var. Ya okumadan kitap basıyorlar. Ya da bunu okumuş olmalarına rağmen bastılar. İlki meslek ahlâkı nâmına, ikincisi hem meslek hem insanlık nâmına rezillik. Kendileri seçsin. Zaten tam ortayere edilmiş pislik öyle feci kokuyor ki, bununla uğraşamayıp derhal öteye gitmeliyiz.
Ve koruyucu ekipmanımızla dışkı tahliline girişmeliyiz.
Çocuklara verilmek üzere şu maddeler bulunuyor, erdemli kişinin dışkısında:
1. Tecavüz birisini cezalandırmak için kullanılabilecek yöntemdir.
2. Birisine tecavüz edersem ben lekelenmem, o lekelenir. Namusu beş paralık olur.
3. Bu kurban hele aynı zamanda bekâretini kaybetmişse, namusu öylesine beş paralık olur ki, toplum içine çıkacak yüzü kalmaz.
4. Tecavüze uğrayan, “damgayı yemiştir bir kere”. Artık ona “fahişe” derler.
5. Tecavüzcü, “gerdekten çıkmış damat misâli gibi gerine gerine göğsünü kabartarak” dolaşabilir. S..miş ve zafer kazanmıştır. S..mek zaferdir. (“Misâli gibi” denmez, cahil herif!)
6. Tecavüz edebilmek, şans ibresinin senden yana dönmesi olarak görülebilir. (İbre ağır gelmez, döner, cahil herif!)
7. Tecavüzcü dindar biriyse hayatına normal cinsel ilişkiden sonraki gibi devam eder. Gider, “boy abdestini” alır.
Bırakın çocuklara belletmeyi, bunları yalnız ortalıkta başkalarının duyacağı şekilde konuşandan bile sakınmak gerekirken, bu korkunç herzeler yazılmış, kitap haline gelmiş, çocukların ulaşacağı yerlere konmuş ve, Allah bilir, kaç çocuğa okutulmuş!
Bunu yapanların ellerinin kırılmasını dilemek hafif kalır. Dilenecek şey var da, sanırım çoğumuz gibi ben de içimden tekrarlamayı tercih ediyorum.
İşin en vahim kısımlarını vurgulamakta yarar görüyorum. Zira, bunların es geçilmesi, günde birkaç büyük, çok sayıda küçük insanlık suçunun işlendiği şu korkunç ortamımızda bile yeni bir eşik atlama anlamına gelecek.
İlkin, kurbanın “son çırpınışları”na rağmen tecavüz suçunu işleyen kişi, ardından gidip boy abdesti alıyor. Demek ki dindar bir kurnaz tilki bu. Anlatıcı, tecavüz suçu işlemenin dindarlığa engel olmadığını mı söylemeye çalışıyor? Tecavüz edersin, gider boy abdestini alırsın. O kadar. Böyle mi?
İkinci olarak: O dışkıyı ortaya saçan herif, sosyal medyada kendisine edilen küfür ve hakaretlerin “suç teşkil ettiğini” güya özür açıklamasının arasına katıp herkesi tehdit ediyor. Neye güveniyor? Diyelim birisi ona “ben de seni çökerteyim tenhaya” mânâsına gelecek, ama böyle sansürlü değil de adlı adınca temennide bulundu. Bu da tuttu, mahkemeye verdi. Neye güveniyor? Evet, tekrar sordum. Hakim o satırları okuyup, şu yukarıda sıraladığım iğrençlikleri tesbit etmeyecek, tecavüzcü kurnaz tilkiye boy abdesti aldırdığı için yazar kılıklı herifin dinibütün, iktidar yanlısı bir kimse olduğunu düşünecek ve küfürbazı mahkûm mu edecek? Buna mı güveniyor? “Olur mu böyle saçma şey!” diyecek kimse var mı, ey müminler?
“Yarar getirmeyen son çırpınışlar” motifi aracılığıyla anlatıcının tecavüzü daha “keyifli”, “bereketli” kılmaya gayret edişini de ihmal etmeyelim. Çırpınıyor, ama buna rağmen zaptedip emeline ulaşıyor, kahramanımız. S..me zaferi, erkek gücünün zaferiyle taçlanıyor. Gerçi hikâyedeki kahraman, mağdur ayıdan çok daha güçsüz olan tilki; ancak burada da “kurnaz” oluşu kuvvet açığını telafi ediyor. Yani kurbanı tuzağa düşürmenin yolunu bulmak marifet, illâ daha kuvvetli olmak değil. Kurnazlık, erkekte, mütehakkimde aranacak özellikler arasına ekleniyor.
Anlatıcının ortaya saçtığında, kendi fikri, ruhu, muhayyilesi var. İğrenç kokuların arasından sırıtıyor muhayyile. Öyle çok gizli, karanlık köşeleri değil. Çocuklara bile anlatılabilecek kadar doğal olan, kolunu uzattığında eline ilk gelecek olan, öylece ortalıkta duruyor. Çocukların ulaşabileceği yerde.
Vahamet bununla sınırlı değil. Kişiye özgü sapıklıktan sözedemiyoruz burada. Tilki-ayı hikâyesine giydirilmiş olanlar, tecavüz, namus, erkeklik, bekâret, fahişelik, vs. konusunda yaygın erkek saplantıları. Burada s..ken pozisyonunda bulunanın kurnazlığıyla karakterize edilen tilki, tecavüz edilenin güç timsâli ayı oluşu başlıbaşına sosyoloji ve ideoloji araştırmalarının konusu. “Milletin a.. koyacağız” diyenin pek de güçlü kuvvetli görünmeyen tek kişi, buna karşılık eylemin hedefinin milyonlarca insandan meydana gelen koskoca kitle oluşu geliyor akla.
Bazen bir toplumun muhayyilesinde ne cerahat varsa işte böyle dökülüyor ortaya. Tıpkı kendi sadistçe cinsel fantezilerini ve işkence tutkusunu ırkçılıkla harmanlayıp kana bulayıp kahramanlık öykülerine dönüştürmüş Ömer Seyfettin’in ortalığa saçtığı irin gibi. Devletçe “temel eser” unvanına lâyık görülmüş, tesiri kuşaklar boyu sürebilsin diye zehri “Millî Eğitim” eliyle mütemadiyen yeniden dağıtılmış millî yazar! “Millî”si o olanın “yerli”si de bu oluyor işte.
Yayınevi güya özür diledi. “Hukukî süreç başladı” filan gibi laflar etti. Neyin özürü bu? “Okumadan bastık”ın mı? Yoksa “bize sorun var gibi görünmedi valla”nın mı? Neyin özürü? Neyin hukukî süreci? Millî Eğitim Bakanlığı da, “sırf ders kitaplarının onayını veririz, bu hikâye kitabı bizi ilgilendirmez” açıklaması yaptı. “Kontrol alanımızda değil,” dedi. Çünkü riya tabirleri… İki solcu laf, tek Kürtçe kelime içerse kitap sizin kontrolunuzdan kaçar mıydı? Hikâye anlatmayın. Bu ahlâksızlıktan elbette yetkililer de sorumlu. Ayrıca, kitap “kontrol alanınızda” olmasa da, yazarı ve yayıncısı doğrudan ortamınızın mahsûlleri.
Kadının karnını delip, kanlar ve parçalanan iç organlar arasında o delikten “nefis köreltme” sapıklıklarıyla tecavüzlü katliamlı intikam iştahı açmaca, hak yemeyelim, bugünkü iktidardan önce vardı. Bunlar ne yaptı, derseniz: Üzerine, ayıya tecavüz ettikten sonra boy abdesti alan kurnaz tilkinin macerasını eklediler.
Hayatımda bu kadar sembolik pek az olaya şahit oldum.