2017’nin dikkat çeken filmlerinden “The Florida Project”in altı yaşındaki kahramanı Moone birçok değerlendirme yazısında, önceki yılın en iyilerinden “American Honey”in başkarakteri Star’a benzetiliyor. Aynı kaygısızlık, aynı özgüven, aynı sistem dışılık, aynı macera severlik… Yersiz bir benzetme sayılmaz. Ama başka türlü düşünmek de mümkün. Neden Moone’nin genç annesi Halley, Star’ın birkaç yıl sonraki hali olmasın? Çok mümkün. İki filmi birleştiren şey; ana akım -hatta çoğu zaman bağımsız- filmlerin tekinsiz, karanlık, kasvetli, mutsuzlukla örülü mekânları, dünyaları seyirciye rengârenk ve hatta bilinen Amerika’nın dışında, özgürlük alanları olarak sunmadaki mahareti.
“The Florida Project”in mekânı da Amerikan Rüyası’nın vücut bulmuş hali Disneyland’a çok yakın ama aynı zamanda sakinlerinin dünyasına çok uzak bir toplu konut projesi. Bir tür Amerikan TOKİ’si. “Sihirli Kale” adlı bu konut babasının nerede olduğunu bilmediğimiz, tıpkı onun gibi bizim de umursamadığımız Moone ve annesine de ev sahipliği yapıyor. Moone, gün boyu en yakın arkadaşı Scooty ile merdiven altlarında, apartman boşluklarında aylaklık ediyor. Disneyland’ın periferisine savurulmuş garip eğlence mekânlarının önünden geçerek dondurma almaya gidiyorlar, çevredeki yeşil alanları kullanıyor, emlak krizi sonrası sahipleri tarafından terk edilen banliyö evlerinde oyunlar oynuyor, yetmiyor onları ateşe veriyorlar! Bu ikiliye Jancey’in de katılmasıyla eğlencenin dozu daha da artıyor.
SEYİRCİ ALIŞKANLIKLARIYLA OYNUYOR
Seks işçisi olarak çalışan iki trans bireyin bir gününü anlatan ve iPhone ile çektiği 2015 tarihli “Tangerine” ile dünya çapında ilgi çeken Sean Baker, tıpkı bu filmde olduğu gibi “The Florida Project”te de seyircinin genel sinema algılarıyla ustalıkla oynamayı başarıyor. Ana akım ya da bağımsız Amerikan sinemasında alt sınıfların ikamet ettiği bu tür kamusal mekânlar, kent dışı alanlar genel bir tehdit algısıyla resmedilir. Mümkün olduğunca kasvetli, tehlikenin her an nereden geleceği belli olmayan viraneler olarak temsil edilen bu yaşam alanı Baker’in kamerasında rengârenk ve eğlenceli bir başka Disneyland’a dönüşüyor özellikle de çocukların gözünde. Chris Bergoch ile birlikte senaryoyu kaleme alan Baker, yalnızca çocuklar için değil, yetişkinler için de benzer bir manzara çıkarıyor. Moone’nin annesi Halley, Scooty’nin annesi Ashley de içinde bulundukları bütün açmazlara ve yoksulluğa rağmen yakınmadan, hayat enerjilerinden fazla bir şey kaybetmeden devam ediyorlar yollarına.
“Amerika’nın dışında” bu mekânın yöneticisi Bobby ise daha çok işleri yoluna koyan, parası yetmediğinden Halley’e destek çıkan, çocukları dışarıdan gelecek tehlikelere karşı koruyan birisi olarak karşımıza çıkıyor. ‘Devletsiz’ ve ‘zayıf otoriteli’ bu masal dünyasının tersine döndüğü an, bu anne-kız için gerçek dünya ile temas etmek zorunda kaldıkları an oluyor! Halley’in kirasını ödenememesi sonucu girdiği yol hem Bobby’yi ahlakçı bir noktaya itiyor hem de devletin işin içine karışmasına neden oluyor. Vatandaşlarının, konut ve iş gibi temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda isteksiz davranan devlet aygıtının, insanların çuvalladığı anda tepesinde bitivermesi ve çocuklar üzerinde hak talep etmesi “The Florida Project”in o ana kadar kurgu evrenle çarpıcı bir tezatlık oluşturuyor ve filmin ana dertlerinden birisini de ortaya koyuyor.
AİLESİZ AİLELER…
Filmin, “Amerika’nın dışında” vurgusunun en güçlü olduğu yer ise ortada gerçek bir ‘aile’nin olmaması. Ailenin ABD’nin çekirdeği olduğu tezi bir yana, eleştiren yapımların büyük bir kısmı da bu şişirilmiş vurgunun altının ne kadar boş olduğunu yine ailelerin içinden bakarak anlatmayı tercih eder. “The Florida Project”in karakterleri ise bildik anlamda aile kurumunun bir parçası değil. Halley ve Ashley’in çocuklarının babalarına dair bir dertleri yok örneğin. Nerede oldukları da kimsenin umurunda değil gibi görünüyor film boyunca. Stacy, genç yaşta anne olan kızının iki çocuğuyla tek gözlü bu evde yaşamakta fazla mutsuz görünmüyor. Yalnızca kadınlar değil, filmin bir noktasında “Sihirli Kale”den ayrılan genç bir adam ve oğlunu görüyoruz. Yanlarında anne yok. Belli ki onlar da birlikte yaşamayı tercih etmişler. Bu anlamda film, Amerika’nın çekirdeği olduğu kabul edilen ailenin çoktan çözüldüğünü ve aslında bu durumun hiç de fena olmadığı söylüyor gibi…
Sean Baker, kendi masal dünyasından Hollywood’un masal evreni Disneyland’a doğru yola çıkarırken küçük kahramanlarını, ucu açık da bırakıyor hikayenin sonunu. Amerikan rüyasının en sert gerçeğini bir masal gibi yaşayan Moone’nin, masal dünyasının gerçeğini nasıl yaşayacağını merak ediyoruz hep birlikte.
YÖNETMEN: Sean Baker
OYUNCULAR: Brooklynn Prince, Bria Vinaite, Willem Dafoe, Christopher Rivera, Mela Murder, Valeria Cotto
YAPIM: 2017 ABD
SÜRE: 111 dk.