Amerika'nın seçiminin 'Arapça'sı

2012'de Tunus'ta Cezayir kökenli ödüllü bir girişimcinin kurduğu "Münazara İnisiyatifi", küresel ve sosyal medyada canlı sunulan tartışmalarının 24'ncüsünü 29 Ekim'de İstanbul'da gerçekleştirdi. Irak ve Suriye'den fikir önderleri ile çeşitli Arap ülkelerinden gençler, münazarada "Trump'ın Arap dünyası için iyi olup olmadığı"nı tartıştı.

Evrim Altuğ evrimaltug@gmail.com

Mazin Al-Eshaiker (Eski Irak Hükümet Danışmanı):  Sevdim, çok iyi bir soru. Doğrusu benzerlikten ziyade büyük farklar olduğu açık. Ama her ikisinin de ilkeleri var ve ilkelerine bağlılıkları onları birbirlerine yakınlaştırıyor. Erdoğan'ın kullandığı slogan "Önce Türkiye" başlığını alırken, aynı slogan ABD'de Trump tarafından "Önce Amerika" olarak yansıyor. Bu, her ikisinin de özgün yönü. Ayrılan yönleri ise şunlar: Erdoğan, kariyere dayalı bir politik geçmişe sahipken, Trump altı ay öncesine kadar politikacı dahi değildi. Bu yönüyle Iraklıların Türkiye ile ilgili en büyük gurur kaynakları arasında, vaktiyle İstanbul'un dünyadaki en fazla yolsuzluk barındıran kentlerden biri iken, Erdoğan'ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve sonrasında bunun ortadan kalkması gelir.

Hillary Clinton'la ilgili son e-posta sızıntısı ve FBI soruşturmasına yorumunuz ne?

Bu enformasyon yeni değil ki! Bir süredir bilinen bir gerçek ve FBI'nın bunu şimdi gündeme taşıması, bunu bir cephane misali seçimlerden önceye getirmesinden ileri geliyor. Yoksa bunun seçimlerden sonra yapılmasının bir faydası olmayacak. Bunun altında Suudi ve ABD'ye geldiğinde henüz 18 yaşında olan, Hillary Clinton'la yakın ilişkili genç bir kız var; ismi Huma Abdin ve kendisinin babası Müslüman asıllı bir Pakistanlı. Şu anda kendisi de New York'ta bir Musevi ile evliliğini sürdürmekte iken yakın zaman önce boşandı ve Musevi eski eşi, Anthony Wiener, Huma Abdin'den kimi e-postalar almış ve bu e-postalardan Hillary Clinton'ın Abdin'e gizlilik taşıyan belgeleri ilettiği anlaşılmakta. Abdin de bu gizliliği gözardı edip, e-postaları eşiyle paylaşmış. Bu yüzden FBI da, eğer Clinton böylesi yazışmaları etrafına iletiyorsa, bir başkan olarak güvenilirliğini sorgulama yoluna gitmiş görünüyor. Bence bu büyük bir olay. Clinton'ın bu konuyu iki üç günde açıklığa kavuşturması gerekiyor ki, ben pek de öyle üç dört günde kapanacağına pek inanmıyorum. Seçim 8 Kasım'da.

Iraklı kanaat lideri Mazin Al-Eshaiker. (Fotoğraflar: Utku Tonguc Topal)

Arap Baharı'na ne oldu?

Arap Kâbusu oldu. Irak'ı, Suriye'yi, Mısır ve Libya'yı yok ettiler ve eğer Hillary Başkan olabilirse, Suudi Arabistan ve Türkiye'yi dahi yok edebilir kanısındayım. Her ülkeyi yok etme niyetinde. Hillary bize vadettiği demokrasiyi sunmayan biri, bunu Dışişleri Bakanı olduğu dönemde yaptıklarıyla gördük, kimbilir Başkanlık döneminde neler olacak! Obama, "Biz demokrasi istiyor, Kaddafi'den, Mübarek'ten, Esad'dan kurtulmayı arzuluyoruz" demişti. Oysa tek istediği daha fazla dolar elde edebilmek. Suudi Arabistan'a bakın, tarihinde ilk kez bütçe açığı verdi. Petrolün varili 40 dolara ulaştı. Bu da kendisinin ülke ekonomisini yok etmeye çalıştığının bir göstergesi. Türkiye'ye bakın, ekonomisi hiç iyiye gitmiyor. Hillary'nin Arap, Müslüman veya Ortadoğu ülkeleriyle arasının hiç de iyi olduğu kanısında değilim. Hillary'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile arasının neden bozuk olduğunu biliyor musunuz ? Çünkü kendisi Fethullah Gülen'den 10 milyon dolarlık bağış almış bulunuyor. Gülen Beyaz Saray'a sızmak istediği için ona bu parayı vermiş durumda. Sırf bu değil ki, Cezayir, Suudi Arabistan ve Fas da ona ödemede bulundu. Hillary bu paraları alarak onlara kıyak yapıyor. Biz bu yüzden ABD'de alınıp satılır bir Başkan arzu etmiyoruz. Eğer Başkan seçilirse emin olun ki yapacağı şey Erdoğan'ı yine bir darbeyle vb. değiştirmek olacaktır. Hillary çok tehlikeli bir kadın. Bu yüzden Hillary Clinton ile Fethullah Gülen arasında bir ilişki var diyorum size. Uzun süredir ilişkileri bulunuyor ve Bill Clinton'ın kurduğu Clinton Vakfı'na Gülen hareketi tarafından uzun yıllardır zincir okulların açılabilmesi için büyük bağışlarda bulunuluyor. Böyle bir okulun yaşadığım Kaliforniya'da da bulunduğunu biliyorum, ismi "Ufuk/Horizon" olan bu okullardan çok sayıda bulunuyor. Binlerce var ve Dışişleri Bakanlığı bu yolla bir çok kişinin okullara devam edebilmesinin önünü açıyor. Bu yönteme "Gör beni göreyim seni" (Tit for Tat) diyebilirsiniz. İşte bir Başkan adayının kıyak geçebilmek üzere para alması bana korkutucu geliyor. Eğer ABD Başkanı'nı satın alabilirseniz, nükleer bomba niye alamayasınız, bu çok tehlikeli bir şey bana göre.

Irak Cumhurbaşkanı süregiden askeri harekatlar adına Türkiye'yi neden topraklarında istemiyor size göre?

Irak'ta bizim de kendimize göre sorunlarımız var, evet ülkemizde Şii, Sünni, Türkmen, Kürt kökenli kişiler yaşamakta. Ama bizler bir arada yaşamak ve kendi kararlarımızı kendimiz almak istiyoruz. Sözgelimi Türkmenler Türk ordusunun bölgeye gelmesine sıcak bakarken, bilemeyiz, belki Kürt silahlı birimleri de İran güçlerini yanında isteyebilir. Bunun üzerine kimileri de Suudi ordusunu çağırır ama böylece ne olur? Irak'ta bir dünya savaşı başlar. Buna mukabil bizim içişleri, dışişleri veya Peşmerge güçlerimizin kendi birimlerimiz olduğunu da unutmamalıyız. Türkiye veya ABD'nin bu noktada asıl yapması gerekenin ülke içinde birbirlerini diyaloğa teşvik etmek olduğunu düşünüyorum. Ama Türkiye'nin de tutup taraf belirlemesi hoş olmaz. Biz Türkiye'nin Irak'la da dostluğundan yanayız. Güçlü ekonomisi ve duruşuyla biz Türkiye'yi Irak'ın yanında görmek isteriz. Sırf Musul da değil, Basra, Erbil de Türkiye'ye ihtiyaç duyuyor bugün.

Bugünkü zengin Arap ülkelerine eleştiriniz nedir?

Onlar şu anda yaptıkları destekle Suriye'ye arka çıkıyorlar. Ancak mülteciler konusunda tek adım atmayarak onların AB'ye yığılmasına yol açıyorlar. Kimse yeni mültecilerin olmasını arzu etmiyor ki! Bugün Ortadoğu'daki gençlerin çoğuna bakın, tek hayalleri 200 dolar harçlıkla birer mülteci konumuna gelebilmek! Ama niçin onlar Cezayir, Tunus, Suudi Arabistan gibi ülkelerce kabul edilmesin ? Bunlar da aynı dil, kültür ve dine sahipler. Eğer böylesi bir harekete yol açıp destek olunursa bu sorun da aşılmış olur.

Trump'ın Ortadoğu vizyonu nedir?

Askeri varlık olmaksızın Amerika'nın güvenlik ve istikrarını koruyabilmek. Böylece kendileri de, Türkiye, Mısır, Irak, Suriye ve Ürdün de bu ekonomik istikrar yoluyla başka bir sürece yönelebilir. Birbirimizi öldürmemize lüzum yok. Fabrikalar, oteller, binalar, tarım alanları inşa edilsin diyoruz. Bu bizim ortak amacımız olsun istiyoruz. İslam bir barış dini değil mi ? Biz niçin IŞİD'in yol açtığı bu şiddete maruz kalıyoruz ki ? Ortadoğu'da barışı inşa edebilirsek, İslâmın da bu özelliğini kanıtlamış ve anlamış oluruz.

Ortadoğudaki medya ve ifade özgürlüğüne bakışınız nedir?

Bu bölgelere göre değişim ve seviye farklılığı arz eden bir mesele. 10 yıla göre daha iyi bir noktaya geldiğimize ve bunun bir geçiş süreci olduğuna inanıyorum. Bir anda sıfırdan yüze ulaşamazsınız ve İstanbul'da yapılan, sosyal medyadan dünyaya canlı geçilen bu tür münazaraların da benim veya sizlerin fikirlerinizi tartışabilmemiz adına bir emsal olduğunu düşünüyorum. Benim veya sizin haklı olup olmadığınızı bilemeyiz ki. Gelin birbirimizi akılllarımızla değil, yüreklerimizle de sınamayı deneyelim.

NAGHAM GHADRİ: "BU BİR SIR DEĞİL, TÜRKİYE DAHİL BİRÇOK ÜLKE İKİ AYRI NOKTADAN SURİYE'YE ASKERİ VE MADDİ KAYNAK İLETİYOR"

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve işadamı Başkanlık adayı Trump benzer kişilikler mi sizce?

Nagham Ghadri (Suriye Koalisyon Ordusu temsilcisi): Sanmıyorum. İki farklı kişilik ve insandan söz ediyoruz. Bana göre Türkiye Cumhurbaşkanı İnsan Hakları yanlısı. Mültecilerle Trump'tan fazla ilgilenen biri olarak Erdoğan'ın daha olumlu bir kişi olduğuna inanıyorum. Tabii ben burada Suriye'den, kendi haklarımız ve devrimimizden dem vuruyorum.

Mülteci meselesi uluslararası zeminde bir diplomatik silah gibi kullanılarak sömürülüyor mu?

Ghadri: Kimi ülkeler bu meseleyi kullanıyor evet, Avrupa'yı ele alalım, mülteci akını birden bire durdu ve kendileri ülkelerine dönmeye başladı. Elbette herkes biliyor ki ortada AB ile yapılmış bir anlaşma var ve konu bir politik malzeme haline getirildi. Ne yazık ki milyonlarca Suriyeli içeride ve dışarıda, sadece AB ve Türkiye'de değil, zor koşullar içinde.

Gerçek mi değil mi diye tartışılan bir 'Arap Baharı'nın ardından Ortadoğu'da hayli ölümcül ve çetin bir Arap Yazı yaşanıyor gibi. Hangisine inanacağız?

Ghadri: Her ikisine de. Suriye'deki olaylar patlak verdiğinde Arap Baharı denilen süreç başlamıştı. Biz bu dönemde silah kullanacağımızı ve böylesi bir savaşın içinde olabileceğimizi tahmin edemedik. Meseleye haklarımızı korumaya çalışmakla ve demokrasiyi gözetmekle başladık. Ama ne yazık ki Suriye rejimi şiddet kullanmaya başlayınca kimi Suriyeliler de şiddetle buna karşılık verdi. Şu anda Suriye'nin dostu olduğunu ileri süren kimi ülkeler, ne yazık ki buna uygun hareket etmiyorlar. Bu ülkeler arasında mevcut rejimi destekleyen İran ve Çin ile Rusya da bulunuyor. Ama bizim devrimimiz bugün bir savaşa dönüşmüş durumda.

IŞİD'in varlığı ve bölgede bir çok ülke çıkarından söz edilmesi üzerine ne dersiniz?

Ghadri: Devrimimiz din amaçlı değil. Bir kere bunun adını koyalım ve biz bu mücadeleyi demokrasi ve özgürlük uğruna veriyoruz. Her kim ki bu mücadelenin İslam için olduğunu söylerse, yanılır. Ne yazık ki kimileri, ülkeden ülkeye, Afganistan, Irak ve Suriye'ye hareket ederek bir tür vakum üretiyor. En az altı aydır tüm dünya maruz kaldığımız durumu görüyor. Yinelersem, bizim dostlarımız olduklarını söyleyen ülkeler gerçekte böyle davranmıyorlar. Devrimimizin IŞİD ile hiç bir alâkası yok. Bu süreç 2011 Mart ayında başladı. Onlar halen Suriye'nin bağımsızlığı için çarpışıyor. Bu yüzden iki cephede, hem IŞİD, hem de Esad rejimine karşı çarpışıyoruz.

Arap dünyasında medya özgürlüğü ne seviyede?

Ghadri: Sıfır. Arap ülkelerinin yüzde doksanında "İletişim Bakanlığı" denilen bir kurum mevcuttur ve bunlar aslında medyayı kontrol etmekle yükümlüdürler. Oysa medyanın hükümetten bağımsız olması gerekir. Bir hükümetin kendi radyo, TV veya başka medyası olmamalıdır. Bu yüzden Arap ülkelerinin büyük çoğunluğunda medya da rejim güdümünde yönetilmektedir.

Geçen günlerde görüştüğümüz Suriyeli sürgün şair Adonis, "Bir diktayı diğeriyle deviremezsiniz," demişti. Yorumunuz?

Ghadri: Evet, eğer IŞİD veya El-Kaide gibi unsurları kastetmişse bunu anlarım. Bunun yanı sıra biz de "Bağdat Halifesi" olma meraklısı değiliz. Biz de kendi devrim mücadelemizde yeni bir diktatörlüğe hevesli değiliz.

Türkiye'deki medya özgürlüğüne nasıl bakıyorsunuz?

Vaktiyle Hatay'da kimi insanlar, fikren Suriye'deki devrime karşı oldukları için genç kuzenime saldırmıştı. Ertesi gün Hatay medyasında bu konu ele alındı ve mevcut medya dahi devrime karşı olduğu halde, hikâyeyi olduğu gibi aktararak devrim yanlısı kuzenime arka çıktılar. Bu benim için önemli bir detaydır.

Sosyal medyanın bu gibi zamanlardaki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Muhalifler bu konuda ellerinden geleni yapıyor. Bu konuda tecrübemiz ve maddi destekçimiz olduğu söylenemez, son gelişmeler ışığında Batı da, sosyal medyayı, örneğin YouTube'u veya Twitter'ı kullanan IŞİD'e kendi medyalarında çok daha yoğun ilgi gösteriyor. Bu nedenle Arap dünyasından gençlerin bu münazara için İstanbul'da bulunuyor olmalarından ötürü son derece mutluyum. Bu tür, maddi olarak destekli sosyal medya programlarının da olduğuna ilk defa rastlıyorum. Gençlerin kendi geleceklerini hazırlayabilmeleri adına bu maddi katkının çok iyi olduğuna inanıyorum. Ne yazık ki kendi aktivistlerimiz bu şansa sahip bile değiller.

Size göre Cumhuriyet'in tanımı nedir?

Bana göre en önemli unsur İnsan. Nereden gelirseniz gelin, sizin haklarınız adına ben de yanınızda olabilmeliyim ve bunun da tersi geçerli olabilmeli. Ve elbette, Türkiye'de dört yıldır bulunan biri olarak kimi gözlemlere sahibim.  Ülkenize ilk kez 1991'de geldim. Büyük Gezi hareketine tanıklık ettim. Dilerim ki, Suriye'nin geleceği de Türkiye'nin geleceği gibi olsun. Sizde özgürlük mevcut. Birisi kalkıp, "Ben Cumhurbaşkanı ile aynı görüşte değilim," diyebilsin. Suriye'de bunu yapamıyoruz. Sizin 29 Ekim ile kutladığınız şeyin daha uzun yıllar devamını dilerim.

Suriye'deki kültürel yıkım hakkındaki fikriniz nedir?

Çok hazin. Ama biz bin yılı aşkın geçmişe sahip bu ülkeyi yeniden inşa edeceğiz. Elbette bir çok kötü olay yaşandı. Ama Suriyeliler halen yaşıyor, ülkemizi yeniden onaracak ve umarım yeni nesiller, çocuklarımız için en iyisini yapacağız.

Neden bu münazarada Trump tarafında olmadınız?

Ben 47 yaşındayım ve bugüne dek kendi irademle başkanı seçen biri olmadım. Ülkemde bu babadan oğula, yani Hafız Esad'dan Beşer Esad'a aktarılan bir mertebe oldu. Bu demokrasi değil. İkinci olarak neyin doğru ve yanlış olduğuna bugün yaşanan küçük ve saçma olaylar üzerinden karar vermek uygun gelmiyor. Ülkemde eğitim, demokrasi ve özgürlük sıfır seviyesinde. Okuyacağınız kitaplara dahi hükümetin karar verdiği bir ortamdasınız. Başka hiç bir şey okuyamıyorsunuz. Beşer Esad'ın kuzeni örneğine bakarsak, kendisi hükümet üyesi bir kimsenin ailesine mensup. Birden Ortadoğu'nun en zengin kişileri arasına girerek bir çok şirkette sorumluluk almış biri. Bu yüzden kendinize soruyorsunuz; harcadığı para Suriyelilere ait ve çarçur ediliyor. Diğer ülkelerin parası ayrıca. Bu koşullar altında buna karşı çıkanlar da ülkeyi altı bin yıllık Suriye değil, El-Esad'ın Suriye'si olarak nitelendiriyor. Devrimin başında yola çıktığımızda attığımız slogan, "Esad'ın Suriye'si değil, Büyük Suriye" biçiminde idi. Bu sebeple umuyoruz ki bu böyle sürüp, gitsin.

Yakın geçmişe baktığımızda Türkiye ve Suriye arasında sınırlar açılmıştı, her şey iyi gidiyor gibiydi, size göre ne değişti de bu günlere geldik.

Sınırlar bugün de açık; ancak bambaşka sebeplerle. Türkiye hükümetinin özgürlük, demokrasi ve insan haklarından yana tavır aldığını düşünüyorum. Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi ülkeler bugüne dek Suriye'ye, Beşer Esad'a bakanlarını göndererek fikrini değiştirmesini sağlamaya çalıştılar. Ama kendisi yapmaya çalıştığında ısrar etti.

Türkiye'nin Suriye'ye bu süreçte askeri destekte bulunduğu iddiaları doğru mu?

Bu bir sır değil. Bugün ülkenin kuzeyinde ve güneyinde konuşlandırılan iki 'askeri oda'ya bir grup ülke tarafından bu yönde destek iletiliyor. Bu dört beş yıldır devam eden bir süreç. Körfez Ülkeleri, AB, Türkiye ve ABD bu odaları kuzey ve güneyde destekliyor. Bunlara "MOC" ve "MON" deniyor ve bir ucu Katar, diğer ucu Türkiye'ye yakın, kuzeydeki Suriye sınırında yer alıyor. Burada konumuz Türkiye değil, tüm ülkelerden söz ediyoruz. Buralara para ve silah yardımında bulunuluyor.

Bugünkü Suriye'nin yanında ve karşısında olanlar size göre kimler?

Herkes biliyor ki, Rusya, Çin ve İran ile Güney Amerika rejimle birlikte hareket ediyor. Suriye'de Rusya'nın neler yaptığını bugün bütün dünya izliyor. Birkaç gün önce, yaşları 10 civarında 20'nin üzerinde öğrenci, okulda eğitim görülürken bombalanarak öldürüldü. Bu manzarada İran'a baktığınızda ise sadece Suriye değil, tüm bölgeye hakim olmaya çalıştığını görebiliyorsunuz. İran'ın bu planı Hizbullah ile Suriye'nin yanı sıra Bahreyn ve Yemen'e kadar sıçramış bulunuyor. Ellerinden ne gelirse yapmaya çalışıyor. Bu çatışmaları da Şii-Sünnî gerilimine indirgemek doğru değil, mesele petrol ve ekonomiye, bir çok şeyin hakimiyet kavgasına dayanıyor. Dolayısıyla bizler Suriye'de bir çok ülkeye karşı mücadele vermeye gayret gösteriyoruz.

Söyledikleriniz ürkütücü bir dünya savaşı habercisi gibi...

Elbette, çünkü Suriye'de verilen mücadele salt rejime dayalı değil. Geçen sabah Halep'te büyük bir çatışma başlatıldı. Özgür Suriye Ordusu Halep'te 12 İranlı'nın ele geçirildiğini ilan etti, dolayısıyla Rusya ve İran'ın mevcut rejimi desteklediği açık. Ne yazık ki bizi destekleyen ülkeler de, Rusya ve İran'ın rejimi desteklediği düzeye ulaşamıyorlar. Umarım bizi bu düzeyde destekleyebilirler.

Sakın, tıpkı vaktiyle yayınlanmış bir kitabın da savunduğu üzere, Amerika'nın en tehlikeli ihraç maddesi demokrasi olmasın ? Her demokrasi, beraberinde maddi bir çok gereksinimi de getiriyor...Özellikle de silahları, kapitalist hegemoniyi...

ABD'nin planı bu olabilir, ama biz ülkemizde hiç bir başka ülkenin söz ve eylem veya kontrol sahibi olmasını arzu etmiyoruz. Bizim devrimimiz demokrasi için ve barışçıl amaçlara dayalı. Ama demokrasiyi ne ABD ne de hiç bir ülkenin hiç bir şekilde bize mazeret olarak sunmasını kabul etmiyoruz. Türkiye'de bazı kesimlerin bizi hoş karşılamadığının farkındayım. Ancak unutulmasın ki bizler burada misafirleriz. Burada sonsuza dek kalmayı düşünmüyoruz ve mümkün olan en kısa sürede buradan ayrılacağız. İçimizde aile bağları da mevcut ve umarım halkınız ve hükümetinizin bizler için yaptıklarına bir gün gerekli karşılığı da bizler verebiliriz.

Bilgi: www.munathara.com

Tüm yazılarını göster