Anadolu ahlakı ve Korona’nın ruhu
Toplum olarak birbirimizle yakın teması o kadar benimsemişiz ki virüse karşı alınan tedbiri saygısızlık olarak görmeye başladık. Fakat görünen o ki yaşam alışkanlıklarımız virüsün yayılmasını hızlandırmaktadır. Bu sebeple yetkililerin çağrıları dikkate alınmalıdır.
Halil Ecer*
Sosyal bilimler alanı ile haşir neşir olanlar az çok bu başlığı bir yerden hatırlayacaklardır. Max Weber 1905’te kendisinin yönetimde olduğu “Archiv für sozialwissenchaft und sozialpolitik” dergisinde yayınladığı ve 1920’de kitap olarak basılan “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” eserden mülhem böyle bir başlığı seçtim. Weber hem batı dünyasında hem de geri kalan dünyada oldukça benimsenen bazen övgüye mazhar olup bazen de en sert eleştirilerde ismi geçmiştir. Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı eserinde kapitalizmin doğuşunu -sermaye birikimi- hızlandıran mezhepsel yaşam tarzından söz etmektedir. Yani genelde Protestan ahlakı özelde ise Kalvinistlerin yaşam biçimlerini oluşturan dinsel yaklaşımın, ekonomik faaliyetleri belirlemede önemli bir role sahip olduğu üzerine yazılmış bir kitap. Kimilerince Karl Marx’ın alt yapının her şeyi belirlediğine yönelik tezine karşı üst yapının da belirleyici olduğunu ispatlama çabası olarak ele alınabileceği bir eserdir. Bizim üzerinde durduğumuz konu ise sonuçlarından ziyade yaşam ahlakının neleri belirleme gücüne sahip olduğudur. Max Weber’in söz konusu bu önemli eserin kapitalizmin ortaya çıkışından değil de güncel problem olan korona virüsünün yayılma hızı ile ilgili benzer bir ölçeğin kullanılıp kullanılmayacağı fikri yazının rotasını belirlemektedir.
Weber’in olaya yaklaşımı ile Anadolu ahlakının dinamikleri üzerinde durmakta yarar vardır. Anadolu’nun tarih boyunca inançların ve kavimlerin geçiş rotası olmasından mütevellit çok kültürlü ve çok inançlılığın kalıntıları ile katmanlaştığı bilinmektedir. İslamiyet’in etkisiyle toplumsallaşma eğilimin arttığı, bireyler arası yakın temasın samimiyet ve güven manası taşıdığı görülmektedir. Söz gelimi tokalaşmak kendi içinde güveni tesis ettiği için tokalaşmak kurumsallaşmıştır. Bunun yanında sosyal çevrenin gelişmesi, misafirlik kültürünün yaygınlığı gibi etkileşim yoğunluklu eğilimlerin tamamı kurumsallaşmıştır. Özellikle misafirlik kavramı sıkça dillendirdiğimiz “artı değerimizdir”. Dini bayramlarda ortaya çıkan nüfus hareketliliği, hastalık veya ölümlerde ziyaretlerin yine yakın temas şeklinde gerçekleşmesi çok etkileşimli bir toplum olarak ön plana çıkmamıza neden olmuştur. Burada “neden olmuştur” yaklaşımı, bulaşıcı hastalıkların görülmesinden önce “sağlamıştır” olarak kullanılmıştır. Misafir kavramının gelişmesi İslam’da çokça üzerine durulan yakın akrabayı gözetmek, yolda kalanlara yardım etmek, düşkünlere yardım etmek gibi sosyal yapı içerisinde birliğin tesisi açısından gayet önemli olan olguların zamanla kurumsallaşması yani gelenekselleşmesi (benimsenmesi) ile yakından ilintilidir. Dinlerin toplumsal düzendeki rolü tarihte olduğu gibi bu gün de önemli bir etki olarak ortada durmaktadır. Anadolu Ahlakı farklı kültürlerin biraradalığı ile inşa olmuş ve sıcak iklimin etkisi ile öğretilerin pratikte karşılık bulduğu kozmopolitan yaklaşımına yakın bir yerde durmaktadır. Hal böyle olunca Anadolu'da yaşayan bireylerin yaşam pratikleri küçük farklarla benzeşmektedir.
Korona virüsünün ruhuna değinildiğinde ise karşımıza şu tablo çıkmaktadır; virüs, yoğunluklu olarak temas yoluyla bulaşma özelliği göstermektedir. Bireyselciliğin ve toplumsal kapanışın (sosyal) yaygın olduğu bölgelerde bulaşma riski azalmaktadır. Kamusal alanların kullanımı ile virüsün bulaşma yoğunluğu arasında paralellikler mevcuttur. Toplu kullanım alanların çokluğu ile virüsün yayılma hızı arasındaki yakınlığın da verileri mevcuttur. Yani korona virüsünün ruhu etkileşime dayalı bir habitusta kutsanmaktadır. Bulaşıcı hastalıkların neredeyse tamamı aynı ruha sahiptir aslında. Ve bu ruh yaygın tüketim alanlarında (AVM, pazar yerleri, kafeler vs.) aynı anda kullanılan toplu alanlarda (fabrikalar, okullar, hastaneler vs) imparator olma hevesini bildirmektedir. Bunun yanında yakın temasın gerçekleştiği akrabalar ve arkadaşlar ziyaretlerinde de ruhun yaşam alanı olmaktadır. Avrupa’da virüse karşı kullanılan “düşman”, “katil” tanımlaması aslında kendimizi huzurlu ve güvende hissettiğimiz arkadaş ve akraba ortamlarında yaygınlık kazanmaktadır. Yani katilimiz en güvendiğimiz birey olabilmektedir.
Anadolu Ahlakı ve koronanın ruhunu aynı sınırlar içinde düşünmeye başladığımız anda kıyamet senaryosunu düşünebiliriz. Yakın teması ve etkileşimi seven bir toplum ile aynı şeyleri seven bir virüsü yan yana oluşu bir takım çıkarımları ön plana çıkartmaktadır.
Türkiye’de son iki haftanın vaka sayısı bin 872 iken hayatını kaybedenlerin sayısı 44 olarak seyretmektedir. Tabloya bakıldığında Weber’in yaklaşımına ters bir seyrin görüldüğü fark edilir. Fakat bu kısa vadede bildirilen rakamlardır. En geç bir ay içerisinde Anadolu’nun o güzel ahlakı maalesef olumsuz bir durum olarak bize dönecektir. Toplum olarak birbirimizle yakın teması o kadar benimsemişiz ki virüse karşı alınan tedbiri saygısızlık olarak görmeye başladık. Umarım haksız çıkar ve Anadolu ahlakı ve virüsün yayılma alanları birbirinden ayrılır da yeni vakalar gelmez. Fakat görünen o ki yaşam alışkanlıklarımız virüsün yayılmasını hızlandırmaktadır. Bu sebeple yetkililerin çağrıları dikkate alınmalıdır. Dikkate alınması için ciddi bir gönüllülük faaliyeti gerçekleşmelidir. Sivil toplum kuruluşları olağan zamanlarda yaptıkları yaygınlaştırma faaliyetlerini “Evde Kal” sloganı çerçevesinde yeniden yorumlayıp yaygınlaştırmalılar.
*Kent/Toplum Uzmanı