Anadolu’nun kayıp mirası gün yüzüne çıkıyor!

Hrant Dink Vakfı, Türkiye’deki kültürel mirası çıkarabilmek için projler yapıyor ve bunları seriler halinde bittikçe sunuyor. Geçen hafta ‘Kültürel Mirasın Arşivlenmesi’ ile ilgili sunum gerçekleşti.

Abone ol

‘Kültürel Miras’ denilince yaşanılan topraklardaki halkların günümüze bıraktığı değerler akla geliyor. Türkiye coğrafyası ya da başka bir deyişle Anadolu, bizlere kültürel miras açısından çok zengin bir alan sunuyor. Bu mirasın çıkarılması, sergilenmesi, ifşa edilmesi ile beraber Anadolu’daki halkların geçmişleri ve bugüne kadar uzanan yolculukları değer kazanıyor. Burada kültürel miras ile sorulması gereken soru, acaba bu mirası yeterince anlayabiliyor ve özümseyebiliyor muyuz, olurdu. Ya da ne derecede üzerine eğiliyor, yaşamımızın bir parçası olarak beraber barış içinde yaşayabiliyoruz? Elbette bu sorular çoğaltılabilir, zenginleştirilebilir.

Aslında kendimizi, ailemizi, çevremizi tanımlarken geçmişten gelen mirasımızı, kültürel değerlerimizi de ortaya koyuyoruz. Fakat yıllarca bu miras hakkında konuşamayan, anlatamayan, aktaramayan ve arşivleyemeyen halkların da var olduğunu görmek gerekiyor. Bu halkların tarihlerini ne kadarımız biliyor ve sahipleniyoruz? Mesela, çoğunluğumuzun şu an kullanılmakta olan şehir isimleri, tarihleri, geçmişleri ve mimari yapılarını bildiğinden şüpheliyim. Geçmişimiz ‘bir nedenle’ silinmiş, muğlaklaştırılmış sanki. Kent, kasaba ve köylerde yaşamış olan eski sakinlerinin tarihini araştırarak, kültürel mirasın izlerini de sürebiliriz. Anadolu’da herhangi bir kent, kasaba veya köye gitseniz mutlaka Ermeni, Rum, Süryani veya diğer halkların geçmişi ve yaşamlarının izlerini bulabilirsiniz.. Onlar oralarda yaşamış, ‘bildiğimiz’ nedenlerden dolayı göçmek etmek zorunda kalmışlardı. Soykırım (tehcir) sonrası birçok yapı o dönemki sakinlerine verilmişti.

Türkiye’de birçok kentte bu mirasın en çarpıcı örneklerini görebiliriz. Hatta daha da ilginci, Hrant Dink Vakfı’nın “Batılılaşan İstanbul’un Ermeni Mimarları’ projesinde 19 ve 20'nci yüzyılda İstanbul’daki kültürel miras yapılarının içinde Ermeni mimarların eserleri vardır. Ve çoğunluğun, bu yapıların kimler tarafından yapıldığı hakkında bilgisi ya yoktur ya da kısıtlıdır. Tüm bu ‘yok sayılma’ ile birçoğu günümüz Türkiyesinin sınırlarının dışına çıkarken, daha azı da bu topraklarında ömürleri bitine kadar kalmaya yemin etmişlerdir. Bugüne geldiğimizde, göç etmek zorunda bırakılan halkların yerini ise şimdiki sakinleri almış; derin bir sessizliğe gömülerek ve susarak yaşamlarına devam etmişler ve ediyorlar.

İşte bu sessizliği kırmanın yollarından biri de, Anadolu topraklarındaki ‘Kültürel Miras’ları ortaya çıkarmak ve ‘biz de buradaydık, sizlerle beraber yaşıyorduk’ diyebilmek. Bu konuda Hrant Dink Vakfı bir süredir harıl harıl çalışıyor. Vakıf, Türkiye’deki kültürel mirası çıkarabilmek için projler yapıyor ve bunları seriler halinde bittikçe sunuyor. Geçen hafta ‘Kültürel Mirasın Arşivlenmesi’ ile ilgili sunum gerçekleşti. Bu sunumu proje ekibinde Nagehan Uskan, Vahakn Keshishian ve Selin Sönmez yaptılar. Zaman ve kaynak sıkıntısına rağmen ekip çalışması ile Türkiye’deki Kültürel Mirası tek tek çıkarmak için çalışmaktalar. Bu çalışmanın sonucunda kültürel zenginliğin ortaya çıkmasıyla, geçmişimiz biraz daha aydınlanacak ve halkların biriyle buluşması, kucaklaşması hem sağlıklı olacak hem de hızlanacaktır.

2011 yılında Hrant Dink Vakfı’ndan Zeynep Taşkın'ın koordinatörlüğünü yaptığı Habap Çeşmeleri'nin restorasyonu projesi Vakfı’nın ilk kültürel miras çalışmasıydı. Bu çeşmeler Elazığ'ın Habap-Ekinözü Köyü'nde bulunuyor, aynı zamanda Hrant Dink’in avukatı ve “Anneannem” kitabın yazarı Fethiye Çetin'in anneannesinin de köyü. Köy sakinlerinin, Ermenistan'dan, Türkiye'den katılan gönüllülerin el ele vererek hep birlikte yürüttükleri çalışmalar sonucunda, çeşmeler işlevsel bir biçimde tekrar akmaya başlarken, süreç, köyde yaşayanlar üzerinde de ciddi bir dönüştürücü etki yaratmış. Bu yapılar köy halkı tarafından görünür olmuş. Aktarılana göre, Ermeni tarihi ve arşivi silinmiş bir köy söz konusu burada. Köyde 20 yıl öncesine kadar yaşayan Ermeni anneanneler olmasına rağmen, onların hayatına dair bir belgeye rastlanmamış. Tek bir fotoğrafa ulaşılmış ki, sonra projenin belgeselinde kullanılmış. Böylece yaralar bir nebze olsun iyileşmeye başlamış.

BUGÜNE KADAR 10 BİNE YAKIN YAPI TESPİT EDİLDİ

Çalışmanın arka planına bakıldığında, bu yapılar haritaya dökülerek arşivlenmekte. Kültürel Mirasın haritalandırılması ilk olarak “2012 Beyannamesi – İstanbul Ermeni Vakıflarının El Konan Mülkleri” projesi ile başlanmış. Ermeni Vakıfların mallarının haritalandırılması ve envanterinin çıkarılması projesi olmuş. Sonrasında, Türkiye genelinde önceden belirlenen dört önemli halkın geçmişini kapsayacak şekilde bir çalışmayla Vakfın kültürel miras projesi devam etmiş. Öncelikle, Ermeni, Rum, Yahudi ve Süryani halklarının mimarı yapılarına odaklanılmış.. Aslında diğer halkları da unutmamışlar. Fakat zaman ve kaynak kısıtlaması nedeniyle öncelikle arşivleme dört halkın mirası üzerine oturtulmuş. Dört halkın mirası yedi mimari yapı türüne göre sınıflandırılmış.. Bu yedi tür; okul, kilise, manastır, şapel, yetimhane, mezarlık, hastane olarak belirlenmiş.

Bugüne kadar yaklaşık 10 bin civarında mimari yapı belirlenmiş ve bunlar şu an için envantere alınmış durumda. Kaynaklardan çıkarılan yapıları yerinde tespit etmek için ilk pilot bölge olarak Kayseri seçilerek, kentin mimarı yapılarının tespitine odaklanılmış ve masa başı araştırmasından sonra saha çalışmasına geçilmiş. Proje ekibi, kitapları, Osmanlı arşivlerini tarayarak, köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir Kayseri’nin kültürel mirasın envanterini çıkarmışlar. Araştırmadan ve saha çalışmasından sonra Kayseri’deki yapıların sayısı 400’e yükselmiş. Hatta Vakıf Kayseri hakkında çok kapsamlı bir kitap da hazırlamış. 10 bin civarında tespit edilen yapılar tek tek kaynaklardan, Başbakanlık Osmanlı arşivlerinden, saha ziyaretlerinden, kitaplardaki anlatımlardan ve sözlü tarihe dayanan görüşmelerden oluşuyor.

Tüm bu yapıların listesi çıkarıldıktan sonra harita üzerine yerleştiriliyor. İnteraktif harita üzerinde il il kültürel miras varlıklarını görebiliyor, üzerine tıklayarak mimari yapılar hakkında bilgi sahibi olabiliyor ve kaynakları okuyabiliyorsunuz. Aslında bu interaktif harita, sadece akademik bir dil kullanmanın yanısıra, gezginler ve geçmişe meraklılar için de harika bir fırsat sunuyor.

Yapılan bu çalışmanın önemli kaynakları halihazırda olan envanterlerin birleştirilerek veritabanlara dönüştürülmesi ve harita üzerinde arşivlenmesini kapsıyor. Bu envanterler arasında, 1913 yılında İstanbul Ermeni Patrikhanesi tarafından hazırlanan ve dönemin İç İşleri Bakanlığı’na sunulan, kilise, manastır ve şapellerin listesi de yer alıyor.

Ekip de bu bilgilerden yola çıkarak, interaktif haritanın arka planını meşakatli bir süreç içinde hazırlamışlar. Oluşturulan envanterlerden yola çıkarak, köylere gitmişler ve kiliseleri, belirlenmiş halklara ait yapıları şu anki sakinlerine sormuşlar. Bazılarının manastır veya kiliselerin yerini bildiğini, bazılarının ise hatıralarında, hafızalarında bile böyle bir yer olmadığını söylemiş. Böylece ‘tespit edilen’ ve ‘tespit edilmeyen’ diye iki kriter çıkmış. Bu kriterlere göre kültürel mirasın haritalandırılması yapılmış.

EN UFAK PARÇA BİLE HAFIZAYI ÇAĞIRIYOR

Vakıf sadece haritalandırmanın yanında yeni projler de üretiyor. Kültürel Mirasın farklı bir versiyonu olan ‘Hafıza Mekanlarının Yaratıcı Şekilde Yeniden Kullanımı’ projesi olarak belirlenmiş. Bu proje şu an üç ilde başlamış; Kayseri'nin Develi ilçesi, Sivas ve Adana'da çalışmalar halen yürütülmekte. Araştırmalar sırasında iki farklı tür arşivlemeden faydalanılıyor. Bunlardan biri kültürel miras arşivi, yani mekanın arşivi diyebiliriz. Yapılan envanter çalışması aslında bir kısmı bilenen, bir kısmı ise keşfedilmeyi bekleyen yapıları kayıt altına alıyor, onları anonim olmaktan kurtarıyor ve bugünkü durumunu daha net bir şekilde ortaya çıkarıyor. İkinci kısımda ise, belleklerdeki hatıralardan oluşan arşivler ya da yarı-gizli arşivlerin ortaya çıkarılması. Bu da sözlü tarih çalışmalarıyla süreç içinde tek tek ortaya çıkıyor.

Yani kısaca projenin amacı; Ermeni kültürüne ait kültürel mirasa yönelik hafızayı ortaya çıkarmak ve kalan yapıların günümüzde farklı işlevleri de olsa, yeninden kullanımı olabilir mi sorusuna cevap aramak diyebiliriz. Bu proje ile farkındalık yaratılarak, günümüzdeki Ermeni mimari kültürünün izi sürülüyor ve hafızaların tekrardan canlandırılmasına olanak tanıyor. Bu yüzden ekip, devamlı literatür çalışması yapmış, tarihi öğrenmiş. Öncesinde yapılacak gezilere ön hazırlık çalışmaları yapılmış, ardından da saha ziyaretleri ile perçinlenmiş. ‘Hafıza Mekanlarının Yaratıcı Şekilde Yeniden Kullanımı’ projesinde kolonu, kirişi, tavanı olan yapıların yanı sıra, sadece bir taştan, kapı süsünden veya işlemelerden de arşiv yaratılıyor. Tüm bu ufak parçaları yeniden kullanım için tarihçesi araştırılarak, tekrardan canlandırmak istemişler.

Mimarinin dışında, fotoğraf ve eşyalar da yeninden kullanım açısında önemli yer tutmuş. Tüm bu çalışmaları teknolojinin yardımıyla video kayıt, 360 derece çekim gibi araçlarla kullanıcıya sunuluyor. Araştırma yapılan şehirlerdeki yerel yönetimlerle, kadın dernekleriyle, Stk'larla, üniversitelerle, öğrencilerle ve projeye katkı sunmak isteyen kişilerle bir araya gelip nasıl bir yol izlemeleri gerektiğine karar Ve ortaya hiç beklemediğimiz veya bilmediğimiz mirasın ta kendisi çıkıyor.

Vakıf tarafından yürütülen bu projeler, geçmişimizi aramamızı ve geleceğe daha sağlam ve bilerek bakmamızı sağlayacaktır. Aynı zamanda halklar arasındaki barışı tesis ederek, empati kurulmasına olanak sağlanacak ve Türkiye’nin Kültürel Mirası’nın ne kadar zengin öğeler barındırdığı anlaşılacaktır. Konuyu merak eden, ilgi duyanlar internet adresinden interaktif haritaya göz atabilirler. Son olarak, bu projeler hakkında bir şey söylemek gerekirse, interaktif haritanın içine daldığınızda hem çok şaşıracak hem de çok şey öğreneceksiniz. Zaten bu yapıların varlığını fark edildiğinde, belki siz de dönüşeceksiniz. Yüzleşmek sizin elinizde...