'Anarşist' New York’ta yaşam

Her ne kadar adalet bakanlığı New York dahil birkaç kenti anarşist bölge ilan etse de henüz oy ve vergi vermekten vazgeçmedik. Bununla birlikte, hayatın değişen dokusu, New York’ta bir şeylerin iyiye gittiğini hissettiriyor. Salgın bittiğinde, şehre sinen dayanışma ve nezaketin bitmesini istediğimi sanmıyorum.

Abone ol

Maeve Higgins

Adalet bakanlığının bu hafta Portland, Oregon ve Seattle’ın yanı sıra New York City’yi ‘anarşist yargı bölgesi’ olarak belirlediğini öğrendikten hemen sonra, Brooklyn’deki mahallemde yeni ve korku dolu bakışlarla bir yürüyüşe çıktım. Ekose gömlekli yaşlı bir adam basketbol sahasının çitine yaslanıp gözlerini kapatmış, yüzünü sonbahar güneşine doğru dönmüştü. Belki de kış gelmeden, korona virüsü nedeniyle evlere hapsolmadan önce, doğada geçen bir teselli anının tadını çıkarıyordu. Yoksa mahallesindeki Victoria’s Secret şubesini yağmalayıp dantelli ganimetini eşine götürmeden önce güç mü topluyordu? Büyük ihtimalle bu da kanunsuz bir ortamda çılgına dönen başka bir yaşlı vatandaştı.

Genç bir anne, elinde buzlu bir kahveyle yanımdan geçerken bir bebek arabası itiyordu. Hava 57 derecedeyken soğuk bir içecek mi? İşte gerçek bir provokatör! İki kadın bir verandada oturmuş, maskelerin altından alçak bir sesle konuşuyorlardı. Bunlardan biri örgü örüyordu. Tıpkı giyotinin düşüşünü izleyen Fransız kadınlara benziyorlar diye düşündüm ve şehrin kötü şöhretli vandalizmi tarafından durdurulana kadar yürüyüş hızımı arttırdım. Çocuksu bir el, kaldırıma “Arılardan uzak durun” diye karalamıştı. Dehşete kapıldım ve tebeşirle çizilmiş büyük yaban arılarının üzerine basarak geçtim.

ANARŞİ KARGAŞA DEĞİLDİR

Adalet bakanlığına kalırsa, New York anarşist yargı bölgesiydi; zira 'şiddet ve mala zarar vermenin devam etmesine göz yumdu ve suç faaliyetlerine karşı makul önlemler alınmasını reddetti'. Başsavcı William Barr, “Vatandaşların güvenliği tehlikedeyken federal vergilerle toplanan paranın israf edilmesine izin veremeyiz” diyordu.

Bu son atamayla, Başkan Trump’ın bu ayın başlarında yaptığı 'Demokratların yönettiği şehirlere' karşı mali misilleme tehdidi arasında net bir bağlantı var. Bununla birlikte, atama ile gerçek anarşi arasındaki bağlantıyı izlemek çok daha zor.

Evimin güvenli ortamına geri döndüğümde, Los Angeles’taki Kaliforniya Eyalet Üniversitesi’nde anarşist teori üzerine dersler veren Robert Weide’ı aradım. Kendisinden, anarşinin kaos anlamına gelmediğini öğrendim. Aslında, bu bir sosyal düzendi; yalnızca, alıştığımızdan epey farklıydı. Anarşinin birçok tanımı var; Dr. Weide’nin tanımı 'devletsiz bir toplumda yaşayan, doğrudan demokrasi tarafından yönlendirilen, yatay bir toplum' şeklinde.

Birçok açıdan, 2020’deki New York’un buna pek uymadığı açıktır. Gerçek bir anarşist olmak için sistemden tamamen çıkmamız gerekir. Vergi ödememeli, oy vermemeli, ihtiyacımız olmayan şeyleri satın almamalıyız; bunlar, yakın zamanda vazgeçeceğimizi düşünmediğim tüm uğraşılarımızı ve kaygılarımızı içeriyor.

Fakat belki burada gerçekten de bir şeyler oluyordur. Dr. Weide, “Anarşistler, bir kriz durumunda insanların kendilerine doğal biçimde yakın gelen şeye geri dönebildiklerini söylüyorlar ki bu da karşılıklı yardımdır” diyor. O anda, salgın başladığından beridir alışılmadık biçimde davranan bazı arkadaşlarımı hatırladım. Profesöre, okul başlamadan önce, bir berbere çocukların faydalanması için 100 saç kesimi parası ödeyen ve şahsen tanıdığım bir komedi yazarından bahsettim. Başka bir arkadaşım ise, bir şehir parkının köşesinde ücretsiz bir kitap takas noktası kurmuştu. “Evet, bunların tamamı anarşizmdir” dedi Dr. Weide. “Tüm bu faaliyetler, bunu uygulayan insanlar bunu bilsin ya da bilmesin, anarşist bir çerçeveye dayanıyor.”

SALGIN DAYANIŞMAYI HATIRLATTI

‘Karşılıklı yardımlaşma’ terimi bile, 19'uncu yüzyılın sonlarında yaşayan Rus anarşisti ve bilim insanı Peter Kropotkin tarafından yazılan bir kitabın isminden geliyordu. Kropotkin, insanların aslında birbirlerini koruyarak ve işbirliği yaparak hayatta kalma şansının daha yüksek olduğunu ve eylemlerimizi kontrol eden ve gözetim altında tutan baskıcı bir devlet olmadan, doğal olarak yaptığımız bir şey olduğunu öne sürüyordu.

Şehrime bir kez daha baktım. Anarşi neon yeşili bir saça benziyor ama bizim saçlarımız artık beyazladı. Birçoğumuz New York’un tanık olduğu en garip ve korkutucu aylardan birkaçını yaşadık ve şimdi özümüze dönebilmek amacıyla kuaför salonuna gidebilmek için adım atamayacak kadar şoka girdik. Anarşi, kulağa öfke gibi geliyor ve aslında ben de çok öfkeliyim. Hükümetimiz bizi koruyamadığı için birçok New Yorklu öldü. Virüs geldiğinde, ilk ve en kötü şekilde bizim şehrimizi vurdu. Ülkenin geri kalanı gibi başımızın çaresine bakmak zorunda kaldık.

Öfke duygusu, işsizlik, çocuk bakımı ve gecikmiş kiralara karşı verdiğimiz bu savaştan başarıyla çıktığımızda yaşadığımız bir lükstür. Bu garip; çünkü bütün bu kargaşanın içinde, artık burada bir nezaket de var. Anarşi kulağa nihilizm gibi, sanki insanlar geleceği ya da birbirlerini hiç umursamıyorlarmıi gibi geliyor ama New Yorklular böyle davranmıyor. Yangın merdivenlerimizde kabak yetiştiriyor, hatta komşuları yokluyoruz. Dr. Weide’a göreyse, yaptığımız bu şeyler şaşırtıcı değil. “Bir kasırga, deprem ya da bir trajedi yaşandığında, sağcı siyasi görüşlere sahip insanlar bile toplumlarıyla bir araya gelip birbirlerine destek oluyor ve yardım ediyorlar. İşte bu, anarşizmin özetidir” dedi.

KAOSUN KAYNAĞI DEVLETİN TA KENDİSİ

Kimin kaosa boyun eğenleri düşündüğümde, New Yorklular olmadığını görüyorum. Nihilist olan bu hükümettir; yaban hayatı koruma planlarını yırtıp atıyor, sığınmacıları geri gönderiyor, şehrin sokaklarında vatandaşlarını dövüyor. Biz devleti yüzüstü bırakmadık; aslında tam tersi oldu. Kargaşaya sebep olan da onlar değil mi zaten?

Dr. Weide güldü. “Birçok insana, Trump’ın aslında gizli bir anarşist olabileceğiyle ilgili şakalar yaptım” dedi. “Amerikan toplumunu parçalıyor. Amerikan hegemonyasını yıkmak için herhangi bir anarşistin hayal edebileceğinden çok daha fazlasını yaptı.”

Bu kesinlikle ironik ve her ne kadar şaka olduğunu bilsem de buna gülesim gelmiyor. Dışarı çıkıyorum ve hafta sonları trafiğe kapalı olan sokakta bir pizzacı açıldığını görüyorum. Küçük balkabakları ve saksı çiçekleriyle dekore edilen ve lokantayı çevreleyen hafif ahşap korkulukları var. Şehir kompost toplamayı bıraktığından beri, birisi ön bahçesine yiyecek artıkları için büyük bir çöp kutusu koydu. Pencerelerdeki tabelalarda “Black Lives Matter” (Siyahların Hayatı Değerlidir) ve “Vote, Vote, Vote” (Oy, Oy, Oy verin!) yazıyordu. İçki dükkanının dışında “Bu da geçecek” yazan yeni bir tabela gördüm ve ‘acaba geçekten de bunu istiyor muyum’ diye merak ettim.

Yazının orjinali NY Times sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)