İki söz arasındayız. İlk sözle başlayalım: Çıkmayan candan umut
kesilmez, bir umut Anayasa Mahkemesi’ni bekliyoruz.
Yüksek mahkeme bugün gizli af yasasına ilişkin CHP’nin yaptığı
başvuruyu görüşecek. Açık eşitsizliği görecek mi görmeyecek mi?
Daha doğrusu açık eşitsizliği gördüğünü söyleyecek mi söylemeyecek
mi?
Açık eşitsizlik, daha yasanın adında açık aslında, resmi adı:
7242 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun. Uzun,
karışık bir isim. Biraz TBMM’nin kanun yapma adetleriyle ilgili bu
uzunluk ve karışıklık biraz da infaz minfaz laflarıyla yapılan işin
aslında bir af yasası olduğunu gizleme arzusuyla ilgili. Mahkeme
buradan başlayarak kanun metnindeki anayasaya aykırılıkları
inceleyecek. Yapılanın gizli ya da daha doğrusu hileli bir af
yasaması olduğunu, bu yapılırken de hukukun arkasına dolanıldığını
ve eşitliğin bariz biçimde ihlal edildiğini söylemesi, doğal ve
beklenir olanı. Çıkmayan candan umut kesilmez ya. Fakat görüp
söylemeyebilir.
Demek ki mahkeme öncelikle kendisi hakkında bir karar verecek
bugün. Önce, kendisinin Anayasa’da tanımlı haliyle bir mahkeme olup
olmadığına karar verecek. Demek ki aynı anda Anayasa yürürlükte mi
değil mi ona da karar vermiş olacak.
Kanundaki eşitsizliği görmeyip, iptal taleplerine kulak tıkarsa?
Bu da bir ihtimal. O zaman da bir karar vermiş olacak: “Türkiye
Cumhuriyeti’nin yazılı bir anayasası yoktur. Anayasa, bizatihi
devletin başındaki şahsın dilek ve talimatlarından ibarettir. Onun
eksik kaldığı yerde Devlet Bahçeli’nin sözlerine riayet edilir.
(Nitekim, Anayasa Mahkemesi’ne giden kanunun güftesi ve bestesi
Bahçeli’ye ait.) Anayasa Mahkemesi de bu sözlü anayasama iradesinin
onay merciinden ibarettir.”
Kararı beklerken, Pir Sultan’ın sözünü terennüm ediyorum: Gör ki
neler gelir sağ olan başa.