Andy Warhol’u vuran şöhret

Sanatın teknik araçlarla çoğaltılabilirlik ve yeniden üretilebilirlik çağında, sanatın biricikliğinin yerini Mona Lisa, Marilyn Monroe örneğindeki gibi "ünlü ve biricik" yüzlerin sayısız kopyası almıştır.

Oğuz Makal oguzmakal@gmail.com

Yedi yıl önce İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’nun ömür boyu senatör atadığı mimar Renzo Piano, Paris’teki yüzyılın en ikonik anıtlarından biri Centre Georges Pompidou (1977) dahil uluslararası mimarlık ödülleri kazandıran yapılarıyla tanınır… Amacım İzmir’den Centre Georges Pompidou’daki Andy Warhol rétrospective sergisine süresi bitmesine birkaç gün kala da olsa yetişmekti. Serginin MoMA katkısıyla kapsamı büyümüştü, üstelik ek programında tam bir ‘Andy Warhol film şenliği’ vardı.

Centre Pompidou, 1990-Andy Warhol rétrospective, Marilyn turquoise, 1964.

1960’lı yıllarda geleneksel sanat anlayışını sarsan Pop Art (Popüler Sanat) akımının (“popüler her şeydir, her şey popülerdir”)  temsilcisi Andy Warhol’un ünlü tarzının ilki Campbell's çorba konservelerinden başlayan ipek baskı tekniğiyle çoğalttığı yapıtları, tüketim toplumunun diğer simgeleri/birer arzu nesnesi Kellogg's Corn Flakes, Coca Cola yanı sıra Brillo Box gibi seri üretim malzemeleriydi… Warhol, Cola şişelerini resimleştirmesiyle ilgili “…Liz Taylorda kola içiyor düşünün ve siz de kola içiyorsunuz.” diyecektir.

Warhol'un, çoğaltılabilirlik ve yeniden üretilebilirliğin yıldız işleri Marilyn Monroe, Elizabeth Taylor, Mick Jagger, Mao Tse-tung, Mona Lisa, Elvis Presley veya Banana/Muz gibi ikonik işlerinin arasından bakışlarımın bitmesini istemeksizin geçtim.

Saygıyla anısını andığım Kaya Özsezgin “Andy Warhol’un benimsediği kavram, sanattan çok ‘iş sanatı’dır. Çünkü o kendi deyimiyle ’ticari sanatçı’ sınıfına girmektedir… Çünkü, ‘iş dünyasında olmak en büyüleyici sanat türüdür” * diyecektir.

Warhol, insanların iş ve para-sonuç-başarıya taptığı kapitalist düzende sanatı da bu ortamın bir parçası haline getirmişti. Para ve sanatı aynı anda birbirinin yerine kullanarak ikisini de değersizleştirir, ama ‘iş dünyası’ da ona hep açık kalır. Warhol’dan portrelerinin yapılmasını isteyenler arasında o yıllarda Şah Rıza Pehlevi, Brigitte Bardot, John Lennon gibi isimler vardır.

ANDY WARHOL OLDUĞU İÇİN VURULDU

Andy Warhol'un öldürülme teşebbüsüne yanıt kinayeli filmi

Ölümüne dek siyasi ve Hollywood ünlülerini çoğaltılabilirlik ve yeniden üretilebilirlik dizgesinin malzemesi yaptı. Tabii arada pragmatik Amerikan feministleri arasında bir çağrı-SCUM (Society for Cutting Up Men/Erkek Doğrama Cemiyeti) Manifestosu’nu yazan Valerie Solanas tarafından silahlı saldırıya uğrar, yaşamından umut kesilecek denli yoğun bakımda kalır. “Ünlü olmak o kadar da önemli değil. Ünlü olmasaydım, Andy Warhol olduğum için vurulmazdım.” diyecektir. "Her zaman hayatı yaşamak yerine televizyon izlediğimden şüphe duyuyordum. Vurulduğum andan sonra televizyon izlediğimden emin oldum. Aslına bakarsanız yalnızca kanallar değişiyor, ama her şey televizyon. ” … sözleri onu, ‘Batı dünyasında gerçeklik ilkesi yitirilmiş’ savındaki/simülasyon kuramcısı Jean Baudrillard’a yakınlaştırmıştır. Baudrillarda göre Warhol, hiçliği yeniden resmin merkezine yerleştirmiştir. Yapıtlarının tümü sanat ve sanatçı kavramlarına meydan okumaktadır” 

Warhol yaralarının iyileşmesi için bir New York hastanesinde haftalar geçirir, hayatının geri kalanında cerrahi korse giymek zorunda kalır. Tabii ki Andy Warhol Women in Revolt/Kadınlar İsyanda filmini çekerek  -ve hicvederek- Solanas’ın öldürme girişiminin intikamını alacaktır.

Filmde SCUM benzeri bir grubu PIG (Politically Involved Girls/Politikayla İlgili Kızlar) olarak adlandıracaktır. Bir de Warhol’un çekmediği, Mary Harron’ın yönettiği Andy Warhol’u Vurdum (1996) var. Ve tabii ki onu canlandıran, buraya almadığım kısa uzun sahneli filmler hatırlatıcı bir liste olabilir.

1964 yılında ilk teyp kayıtlarına başladığı Andy Warhol Felsefesi & A'dan B'ye ve Gerisin Geriye kitabı başta, a, A Novel, Seven Illustrated Books 1952–1959, Cats-Cats-Cats, Fame, Parti Book… gibi kitaplarını yayımlar… El yapımı sanata yakın olduğu günlerde tasarımcı Suzie Frankfurt ile Fransız yemekleriyle dalga geçen, kendi çizdiği ve boyadığı Wild Raspberries/Yabani Ahududu (Ingmar Bergman'ın Yaban Çilekleri filmi yeni vizyona girmişti) kitabını ancak 34 adet tamamlayabilir…

FİLMLERİ HERKES İÇİN DEĞİL

Andy Warhol- Chelsea Girls_Chelsea kızları, baştan sona ikili sahnelerle filmi

Altmışı aşkın popüler kültürü film-videoda arayan denemeler yapmıştır. Gösterilen filmler arasında, Empire State Binası’nın karşısına koyduğu bir kamera ile çektiği sekiz saatlik Empire, şair John Giorno'nun altı saat uykusunu saptadığı Sleep/Uyku ve kırk beş dakika boyunca tek bir mantarı yiyen Robert Indiana'yı gösteren Eat/Ye, ama benim peşimde olduğum salonlarda gösterilme şansını tek elde eden üç buçuk saatlik Chelsea Girls filmiydi.

Eğlence/sinema endüstrisinin dergisi Variety, filmi dayanılmaz derecede sıkıcı bulacaktır. Kaldı ki Warhol itiraz etmez, tüm filmleri için doğrular bunu, "…izlerken tuvalete gidebilir, sigara molası verebilir, dolaşıp gelebilirsiniz ve hiçbir şey kaçırmazsınız” diyecektir.

Yine de 60’lı yılların kültürel bir göstereni, ikiye bölünmüş ekranı -yarısı renkli diğer yarısı siyah beyaz- ve doğaçlama oyunculuğunu önemseyen yazarlar olacak, ben de bir Andy Warhol filmi görmenin dayanılmaz telaşıyla Saint-Michel'deki Arthouse bir salonda oynayan Chelsea Girls filmine koşacaktım.

HER ZAMAN ŞEKER ÇİKOLATA

Sanatın teknik araçlarla çoğaltılabilirlik ve yeniden üretilebilirlik çağında, sanatın biricikliğinin yerini Mona Lisa, Marilyn Monroe örneğindeki gibi "ünlü ve biricik" yüzlerin sayısız kopyası almıştır.

Sanatlaşan Whopper hamburger.

Warhol onları üreterek sıradanlaştırırken, dört dakika boyunca Burger King’in Whopper hamburgerini yemek gibi sıradan bir eylemin video kaydını sanatlaştırır. Çekimi yapan Jørgen Leth ise bir sırrı açıklar: Warhol’un burger tercihi gerçekte McDonald’s‘tan yana olmuştur. Nedeniyse McDonald’s’ın burger paket kağıdı tasarımlarını daha başarılı bulmasıdır…

Sanılmasın ki, hamburger onun iştahını artıran bir arzu nesnesidir. Hayranlarının onu proteinli öğünlere düşkün görmek istediğinden söz eder. Onun mutfakta kendine biftek pişirdiği sanılmaktadır, ama onun tek isteği ‘şeker’dir, "gerisi kesinlikle görünüş.”  Böyle söyler.

Warhol güne öğleden sonra ve bir kâse Corn Flakes, nane çayı ve marmelatlı İngiliz Çöreği ile başlamaktadır. Hayatının gıdası’ Campbell's Soup ise vazgeçmedikleri arasındadır.

Şeker/tatlı düşkünlüğü çocukluğundan başlayan fantezisi olmuştur.

"Olgunlaştıkça, bu fantezim 'şeker almak için para kazanmaya' dönüştü, çünkü yaş aldıkça tabii ki daha gerçekçi oluyorsun.”

Warhol’un kek tarifi basittir: “Büyük bir parça çikolata alın ve iki dilim ekmeğin arasına koyun. ‘İşte kek.’ Daha fazlasını söylememe gerek var mı?

1960'larda, öğle öğününde kendini şımartacak, bir kap 'Frozen Hot Chocolate/Dondurulmuş Sıcak Çikolata için Serendipity 3 kafeye sıklıkla ve otuz yıla yakın üşenmeksizin gidecektir, para yerine çizimleriyle ödediği günleri de olmuştur…

ŞAŞIRTICI BİR DİYET

Andy Warhol New York City diyeti" adını verdiği bir yöntem geliştirdi, şöyle ki; "Bir restoranda sipariş verdiğimde, yemek istemediğim her şeyi sipariş ederim, bu yüzden herkes yemek yerken benim ise oynayacağım çok şey olur" diyecektir…” Hiç dokunmadıklarımı veya yeni siparişlerimi tabağı ile paket yapmasını istiyordum. Çıktıktan sonra paketlenmiş restoran La Grenouille -Fransız mutfağı ile ünlü- yemeğini sokakta bir köşeye veya yoksulluğu belli olan bir evin pencere kenarına bırakıyordum.”

Andy Warhol'un her gün ne yediğini belki sadece yakın dostu ve röportajcı/fotoğrafçısı Paige Powell biliyordu, o ara sıra yaptıkları arasında black-gold linguine adını verdiği havyarlı linguine makarna olduğunu belirtir. Powell çok kez gittikleri restoran Nippon'daki bir yemekte Andy’nin sipariş ettiği ıstakozun canlı ve öldürülerek pişirilip önüne getirileceğini öğrenince dehşete düştüğünü, o günden sonra etten uzak durduğunu ve makrobiyotik beslenmeyi seçtiğini anlatır.

Andy Warhol ve Jean-Michel Basquiat

Powell ve erkek arkadaşı, Warhol’un sokaktan ünlü bir ressamlığa taşıdığı Jean-Michel [Basquiat] bu yaşantının ikilisidir. Jean-Michel öylesine Warhol’a bağlıdır ki, Paige Powell ile evlenip evlenemeyeceğini bile ona sormuştur. Andy ona, Paige eğer dergisi Interview'de çalışmaya devam edecekse, evlenebileceğini söyleyecektir. Neyse ki Jean-Michel’i, henüz ün kazanmadığı yıllardan tanıyan ve kendisi de ressam, New York Modern, Georges Pompidou, Londra Tate, Tokyo Metropolitan gibi birçok sanat merkezi/müzede yapıtları sergilenen Julian Schnabel 1996 yapımı-ve benim her açıdan çok başarılı bulduğum Basquiat filminde anlatır. Yirmi sekiz yaşında trajik bir ölümle biten kısa ve hüzünlü yaşamına kamerasıyla duygulu bir ışık tutmuştur.

Filmde Andy ile ilgili çok güzel bir sahne vardır:

Bir şeyler almak için Warhol ve Basquiat bir dükkâna girerler, o arada Basquiat havyarın tadına bakar, ardından hepsini almak ister. Dükkân sahibi adam, 'üç bin dolar, o kadar paranız var mı?' diye sorar. Bunun üzerine Basquiat, Andy Warhola döner ve şu soruyu yöneltir: 'o kadar paramız var mı Andy?' Andy banka kartını çıkarır verir ve dükkân sahibi bu durum karşısında şaşkına döner.”

YALNIZ İNSAN RESTORANLARI

Warhol dostlarıyla grup yemeklerini sevmesine karşın, dışarıda tek başına yemek yemeyi de sevmektedir. 1930’lu yıllardan başlayarak hizmet veren restoran otomatlara bayılmaktadır (sonuncusu 1991'de kapandı)“Paranızı yuvaya koyun, önceden hazırlanmış ve sizi bekleyen kekin penceresini açın, elinizi uzatın… anında memnuniyet!”

Andy Warhol'un çok sevdiği otomat restoranlara örnek (1936), hızları nedeniyle özellikle beyaz çalışanlarca popülerdi.

Yalnız insanların, tepsisini bir kabine götürüp kendini televizyonla şımartabileceği bu fast-food restoranları zinciri Andy-Mats'leri kurmayı hayal edecektir… Gerçekleştirir de... İş ortaklarıyla sadece iki restoran açabilecektir. Dostlarından Vogue'un yemek editörü Maxime de la Falaise, shepherd's pie/çoban turtası ve İrlanda kuzu güveci, limonlu turta gibi ana yemeklerin yer alacağı bir menü önerecektir.

1963 yılının ortalarında çalışma yerini değiştirir, 47.Cadde üzerinde kapanmadan önce şapka üreten bir firmaya ait boş bir yere sanat anlayışına tam uygun bir ad ile taşınır.  Factory (Fabrika) adını verdiği bu yerin dökülen duvarlarını, boruları, içeride ne varsa -klozetin içi dahil- metalik boya ile boyatır. (Fabrika, aynı zamanda yakın dostu Edie Sedgwicki anlatan Factory Girl/Fabrika Kızı filmine de ad olacaktır. Andynin dünyasına girmek için izlenebilir…)

Warhol çalışırken yakınındaki gıda mağazasına da Brownie ve bazen sağlıklı sandviç için neredeyse abone olacaktır. Fabrika’yı bir başka yere taşıdığında sadece kahve dükkanları görünce morali bozulacaktır. Kurşun yarası, safra kesesi sorunlarının getirdiği artan sağlık sorunları nedeniyle diyetisyeni akşam yemekleri için Warhol’un etli gıda yerine reçelli tost ekmeği yemesini ister istemez onaylayacaktır. Ama Warhol yememesi gereken fındık, çikolata vb. abur cuburlardan asla vazgeçmez…

Beyaz Araba Kazası'nın siyah beyaz görüntüsünü geniş bir tuval üzerinde 19 kez yineledi

Şubat 1987, ölümünden kısa bir süre önce yakın dostlarıyla Nippon’da ‘son akşam yemeği’ni yiyecektir.

Gerçekte bugünkü yazımı yemek ile ilişkilendirerek Andy Warhol’a ayırmamın nedeni "Andy Warhol'un 'Beyaz Felaket'i 72 milyon sterline satıldı” (17 Kasım) haberidir.

Ölümcül bir araba kazasının 19 görüntüsünü Ölüm ve Felaket dizisi için geniş bir tuval üzerine siyah beyaz serigrafi baskı yapacaktır. Zaten Belki de Amerikada her şey o kadar da muhteşem değildir.” demişti…

İtalyan mimar Renzo Piyano ömür boyu senatör yapılarak ödüllendirildi… Bizim-Türk mimarlarımız için zaten olanaklı değil, çok önemsediğim Ulusal Mimarlık Ödülünü Mimarlar Odası veriyor, bu yıl ilk kez bir kadın mimarımız, Sevinç Hadi aldı.

Ayrıca kendisi hakkında her şeyi bilmek isteyenler için Andy Warhol’un  “yalnızca resimlerimin ve filmlerimin yüzeyine bakın, ben oradayım; bunun ardında bir şey yok.” sözlerini hatırlatırım.

* Kaya Özsezgin, Bir çağdaş sanatçı söylemi 25.8.2011

Cumhuriyet Kitap 

________________________

Dondurulmuş Sıcak Çikolata

Dondurulmuş sıcak çikolata, Andy Warhol yardımıyla ve onun kadar ikonik bir içecek -dondurma- oldu. Marilyn Monroe ve Jacqueline Kennedy Onassis de dondurulmuş sıcak çikolatası ile ünlü Serendipity 3 müşterisiydi.

100 gram bitter çikolata
2 tatlı kaşığı kakao tozu
1/2 yemek kaşığı şeker
400 ml. süt
10 küp buz
Krem şanti
Bukle çikolata (siyah veya beyaz)

Çikolatayı benmari usulü eritin. Kakao tozu ve şekeri ekleyin karıştırın. Çikolata kabına 150 ml süt ekleyin, pürüzsüz oluncaya dek karıştırın. Oda sıcaklığında soğumaya bırakın. Kalan sütü, çikolata karışımını ve buz küplerini bir karıştırıcıya (blender) koyun ve çırpın. Bardaklara doldurun ve üzerine krema, bukle çikolata ekleyin. Kaşıkla, pipetle veya her ikisiyle de tadını çıkarın!

Tüm yazılarını göster