Ankaralıların ihtiyacı aslında çok basit, doğa. Burada durum ise çok daha marjinal. İki okul yok edilip, dibinde cami olan bir yere beton külliye yapmak. Tam 70 bin metrekare beton külliye. Hem de doğanın, geçmişin, camilerin yok edilmesi uğruna bir cami ve külliye.
Ankara çanağı artık gökdelenler ile çevreli. Kentin nefes yolu
kapalı. Kent nefes alamıyor, nefesini veremiyor. Öyle ki kentin her
parçası için bu geçerli. Mesela Anıtkabir’e doğusundan bakarsanız
arkasındaki gökdelenleri, güneyinden bakarsanız arkasındaki duvar
gibi beton Külliye'yi görürsünüz.
Şimdi Anıtkabir’e komşu, yürüme mesafesinde kocaman bir beton
kompleks daha geliyor. Sıkı durun, tam da 70 bin metrekarelik bir
inşaat. Düşünün Ankara her yağmurun sele dönüştüğü asfalt ve beton
kaplı bir kent. Yapının kondurulacağı Beşevler ise bir tarafı
hastane ve eğitim kurumlarının, diğer tarafı ise konutların olduğu
bir kavşak. O kavşaktaki yeşillikler içindeki iki okul yıkılıp
yekpare beton bir blok fikri bu aralar Ankara’da herkesin
kabusu.
Nasıl kabul olmasın ki? Atatürk Orman Çiftliği'ne göz göre göre
“saray” yaptırıldı ve halkın gitmekten mutluluk duyduğu o güzelim
çiftlik halka kapalı. Söğütözü’nde “kafes” adı verilen ve AOÇ
arsası üstünde yapıldığı bilinen binaya Çankaya Belediyesi dava
açmış ve yıktırmıştı. Şimdi oraya o kafesin belki de beş katı
büyüklüğünde bir bina yapıldı. 57 bin metrekare oturma alanına 48
katlı dev bir bina yapıldı. Bu iki deneyim hafızalarda iken şimdi
de kentin sanatı ve eğitimine ayrılan bir yer yıkılıp beton yapıya
çevrilecek.
Ne bölge halkı ne de Ankaralılar buraya beton istemiyor. Davalar
açılmış durumda, dilekçeler işleme konulmuyor ve itirazlar
görmezden geliniyor. Nitekim CHP’li meclis üyeleri "AKP zaten
çoğunluk, meclisten geçer bu" diyerek baştan sinyali verdiler.
Halkın verdiği itiraz dilekçeleri ekim ayında belediye meclisinde
reddedildiğinde "AKP zaten çoğunluk zaten, mecliste reddedildi"
diyerek o ezberi tekrarladılar. Tıpkı termik santral oylamasına
katılmayan 213 vekilin “AKP zaten mecliste çoğunluk” ezberi
gibi.
Bu meselede belediye başkanı Mansur Yavaş’ın tutumu bilinmiyor.
Tek bildiğimiz en son ifade ettiği “Hâlâ bazı kafalar asfalt, beton
belediyeciliğinde kaldı. Ben şimdi 100 milyon ton asfalt döksem,
iyi belediyeci mi olacağım? Önemli olan vatandaşların yerel
ihtiyaçlarının tespit edilip, çözülmesidir.” cümlesi ve buna benzer
sözleri.
Ankaralıların ihtiyacı aslında çok basit, doğa. Burada durum ise
çok daha marjinal. İki okul yok edilip, dibinde cami olan bir yere
beton külliye yapmak. Tam 70 bin metrekare beton külliye. Hem de
doğanın, geçmişin, camilerin yok edilmesi uğruna bir cami ve
külliye.
ANKARA DEVLET KONSERVATUVARI YIKILACAK !
70 bin metrekarelik bu yapı için iki güzel okul feda ediliyor.
Bunlardan birincisi otelcilik okulu idi. O okul kapatıldı ve binası
yıkıldı.
İkincisi ise Hacettepe Üniversitesi Konservatuvarı. O okul da
apar topar kapatıldı ve yıkılması için gün sayılıyor. Sonuçta bir
konservatuvar demeyin. Hacettepe’ye bağlı olsa da aslında o okul
Ankara Devlet Konservatuvarı. 12 Eylül ile binası Mamak
Belediyesi’ne terk ettirilmiş. 15 Temmuz'un ardından da binası bu
sefer cami ve külliyeye terk ettiriliyor. O bina ki Fazıl Say gibi
isimleri yetiştirmiş, o okul ki Ruhi Su’dan Zuhal Olcay’a kadar pek
çok ismi çıkarmış bir ekol aslında. Yani bir ülkenin sanat ve
sanatının tarihi yıkılmak isteniyor.
CAMİNİN KARŞISINDA CAMİ YAPMAK
Cami ve külliye yapılmak istenilen Beşevler kavşağında bir
tarafa yürüseniz 500 metre içinde iki camiye, diğer tarafa
yürüseniz beş yüz metre içinde başka iki camiye gidebilirsiniz. Bu
resim mütedeyyin kesimi de rahatsız ediyor. İnanç alanlarının bu
kadar betona ve müsrifliğe emanet edilmesi rahatsızlık yaratan bir
nokta.
Ancak burada meselenin bir cami yapmak meselesi olmadığının
herkes farkında.
YENİ MODEL ‘CAMİ VE KÜLLİYE’
Aslında hepimizin gördüğü şeyi söyleyelim. Ortada çok somut bir
politika var. Camileri yıkıp “mekanı” dönüştürmek. Evet, bunu gönül
rahatlığı ile söylüyorum. Size sadece üç örnek vereceğim.
Birincisi, camileri yıkmak için cami yapıyorlar. 2018 yılında
sadece Türkiye Diyanet Vakfı- TDV tarafından yıkılan cami sayısı
15! Bunu yıkarken yapılacak cami sayısı ise 38. 2018 yılında yıkım
izni aldığı cami, kuran kursu, lojman sayısı tam 49. Yapım izni
sayısı ise 132 . Yani TDV bile bir yerden yıkıyor ki diğer yerden
inşaata iş açılsın.
Tablo: 2018 Yıllarında TDV
Şubelerine Verilen İnşaat Yetkisi Özet Listesi (kaynak:
TDV)
İkinci örneğimiz ise “cami ve külliye” kavramı. Artık eski
mahalle camileri yıkılıyor ve yerlerine “cami ve külliye”
yapılıyor. Bu yapılar beton yapılar ve arabanız yoksa namaz
kılamayacağınız yerler. Örnek mi? Diyanet’in merkezinin bulunduğu
Ahmet Hamdi Akseki Camii Külliyesi. Burası 80 bin metrekare kapalı
alan, 20 bin 618 metrekare avlu, 11 bin 87 metrekare peyzaj
alanından meydana geliyor. O kadar “mega” mantıkla yapılmış ki
yürüyerek gitmeniz neredeyse imkansız. Onu da düşünerek 2 bin
araçlık üç katlı otopark yapılmış. Şimdi bu “cami ve külliye “
modeli yayılıyor.
Bu model o kadar konstrüktivist ki, tek derdi inşaat. Öyle ki
üçüncü örneğimizi ta Cibuti’den verelim. Türkiye Cibuti’ye cami
yaptırıyor, adı Sultan II. Abdülhamid Han Camisi. Konuya dair
Türkiye Diyanet Vakfı’nın faaliyet raporlarına da bakmanızı tavsiye
ederim. O rapordan denize dolgu yapılarak bu caminin inşa
edildiğini, 10 bin metrekare arsa üstüne yapıldığını ve 7 milyon
980 bin doların bu iş için harcandığını öğreniyorsunuz. Düşünsenize
iklim değişikliği ile beraber yükselen denizlere hemen kurban
edilmesi için 7 milyon 980 bin TL verilip deniz dolduruluyor ve 10
bin metrekare bir arsaya aynı anda beş bin kişi namaz kılsın diye
cami yapılıyor.
Sadece bu üç nokta konunun cami olmadığını gösteriyor. Çok açık
ki burada temel mesele imanı da, mahalle camilerini de
dönüştürmek.
ANITKABİR SADECE ANITKABİR DEĞİL
Anıtkabir bölgenin en büyük yeşil alanı. Anıtkabir’e 500 metre
mesafeye 70 bin metrekare yekpare beton külliye koymak hiçbir şey
ile açıklanamaz. Bunun için kentin iki okulunu yıkmak, sanat
hafızasını yok etmek pahasına yapmak işi daha da büyütüyor.
Ankaralılar Atatürk Orman Çiftliği’ne yapılanları gördü. Bir kez
daha bunu görmek istemiyor. Kentin hali de ortada. Top hâlâ
belediyede. Ya oynayacak, ya da oynamayacak.