Ankara katliamı davası: 'Yuta yuta oturduk salonda...'
10 Ekim Ankara Garı katliamına ilişkin pazartesi günü görülmeye başlanan mahkeme cuma akşamı, tutuklu sanıkların tutukluluğunun devamına karar vererek son buldu. Bir sonraki duruşma, 6-10 Şubat tarihleri arasında yapılacak. İlk duruşmada yaşananları katliamda eşini kaybeden Evrim Pınar Mak ile avukat Tugay Bek anlattı…
ANKARA - 10 Ekim Ankara Garı katliamının üzerinden tam bir yıl bir ay geçti ve dava ancak başlayabildi. Pazartesi günü Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan ilk duruşmada izdiham yaşandı. Çünkü katliamda 101 kişi hayatını kaybetmiş, 400’den fazla insan yaralanmıştı.
Ölenlerin ve yaralananların yakınları duruşmadaydı. Onları savunmaya gelen yüzlerce avukat, siyasetçiler, gazeteciler, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, sendikacılar ve daha pek çok kişi bu tarihi duruşma için oradaydı. Bir salona sığılamayacağı anlaşılınca 10 ve 11’inci ağır Ceza Mahkemeleri’ni ayıran paravan kaldırıldı ve iki salon birleştirildi.
Salondaki ses ve görüntü sistemi (Gaziantep’te tutuklu bulunan sanıkların 3’ü duruşmaya SEGBİS -Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi- aracılığıyla katıldı) saatlerce ayarlanamayınca yaşanan hayal kırıklığı yerini öfkeye bıraktı. Türkiye’nin en büyük katliamının gerçekleştiği, 36 sanıklı dava böyle mi başlayacaktı?
'EŞİMİN KATİLLERİ KARŞIMDAYDI'
Eşi Mesut Mak’ı kaybettikten sonra hayata kızıyla birlikte tutunmaya çalışan Evrim Pınar Mak, İzmir’den gelmişti duruşmayı izlemeye. O ilk günü ve cuma akşamına kadar süren duruşmayı Duvar’a şöyle anlattı Evrim Mak:
"Bir yıl sabırla bekledik. Buraya büyük bir heyecanla geldik. Biz hâlâ adaletin olduğuna inanan insanlarız. Acaba tüm suçlular yakalanacak mı? Onlardan hesap sorulacak mı? 'Yüzyılın davası' denilen bu davaya gergin bir biçimde girdik ve 2 saat boyunca oturma düzeni ve ses düzeni nedeniyle bizi beklettiler. 'Bu dava böyle mi başlayacaktı?' dedik. Evet, aynen böyle başladı. Hadi ona da sabrettik ama en yıpratıcı olan, katillerin içeriye onlarca korumayla girmesiydi. İşte onu görünce çıldırdım. Bizim insanlarımızı korumayanlar onlara etten duvar örmüştü. Onları bizden mi koruyorlardı? Yoksa o katiller bize de zarar vermesin diye mi alınmıştı bu olağanüstü önlem?
Onlarla aynı ortamda, aynı havayı solumak o kadar ağır ki! Eşimi öldüren insanlar karşımda. Midem bulanıyor onlara baktıkça. Hani insanın ağzına kusmuk gelir ya. Biz, bu davaya zarar gelmesin diye o kusmuğu yuta yuta oturduk o salonda.
'FETÖ'NÜN KATLETTİKLERİ ŞEHİT. PEKİ YA IŞİD'İN KATLETTİKLERİ?'
CMK tarafından atanan avukatları savunma yapmayacaklarını söyleyerek ayrıldılar ama sanıkların avukatları bize alaycı ifadelerle bakıp gülüyorlar. Bu katillerin her biri ifadelerinde 'bilmem kaç çocuğum var' dedikçe sinirim bozuluyor. Benim kızım babasız kaldı. Ölen sadece 101 kişi değil. Yaralılar değil. Bizim ruhlarımızı nasıl yaraladıklarını bilmiyorlar. Bilemezler çünkü onu bilecek ahlâktan, erdemden yoksunlar.
Şimdi soruyorum, terör mağduru olduğumuz için çocuğumuza maaş bağlanacağı, bize iş bulunacağı taahhüdünde bulunan yetkililere! Darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ tarafından öldürülenler şehit sayıldı çünkü onları öldüren bir terör örgütüydü. Peki ya IŞİD size göre terör örgütü değil mi? Terör örgütüyse IŞİD’in katlettikleri ne oluyor? 15 Temmuz’da öldürülenlere ve yaralananlara zaman geçirmeden şehit ve gazi maaşı bağlayanlar geçtiğimiz bir yıl boyunca bizim ne kapımızı çaldılar ne de bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını sordular!”
AVUKAT TUGAY BEK: 'YENİKAPI RUHU' ADLİYELERDE YAŞIYOR!
Müştekiler adına duruşmalara katılan Avukat Tugay Bey ise Duvar’a şunları söyledi:
"Görüyoruz ki, ‘Yenikapı ruhu’ adliyelerde yaşıyor. İster terör örgütünden ister uyuşturucudan gelsin herkes lafı alıyor, ‘Ben darbeye, FETÖ’ye karşıyım’a getiriyor. Bu sanıklar da aynısını yaptılar.
Biz bu katliamın asıl faillerinin açığa çıkartılmadığını düşünüyoruz. İddianamede yer alan sanıkların IŞİD’le ve patlamayla bağlantılı olduğuna dair şüphe yok. Ancak olayın tamamının bundan ibaret olmadığı kanaatindeyiz. IŞİD’in iktidar tarafından içeride ve dışarıda kullanıldığını düşünüyoruz. Bu korunup kollanma ve layıkıyla bir soruşturma yürütülememesi sebebiyle zaten Ankara Garı patlaması öncesinde ve sonrasında ülke birçok katliam görmüş ve ne yazık ki failler tespit edilememiştir.
Bu davanın asıl hedeflerinden biri de yargılanmakta olan sanıkların mümkün olan en yüksek cezayı almasının dışında, bu örgütün arkasındaki güç odaklarının ortaya çıkartılması ve yargılanıp cezalandırılmasıdır.
'KATLİAMDA KAMUNUN SORUMLULUĞU AÇIKTIR'
Bu 5 günlük periyod içinde olayda kamunun sorumluluğuna ilişkin bir kısım yeni ipuçları da elde etmiş bulunuyoruz. Örneğin sanıklar hiçbir zorluk çekmeden kolaylıkla ve sayısız defa Suriye’ye giriş çıkış yaptıklarını, hiçbir engellemeyle karşılaşmadıklarını kendileri bizzat ifade ettiler. Katliam sonrasında sanıkların Antep içinde çok rahat hareket ettikleri, ev değiştirebildikleri, sanki haklarında arama kararı yokmuş gibi gezebildikleri anlaşılmaktadır. Tüm bunlar ve dosya içindeki bilgi ve belgeler, olaydaki kamunun sorumluluğunu gizlenemeyecek şekilde ortaya koymaktadır.
'SAĞ YAKALANABİLECEKKEN ÖLÜ ELE GEÇİRİLMELERİ KUŞKULUDUR'
Olayın asıl faili konumunda olan kişilerin soruşturma devam ederken sağ yakalanma imkânı varken ölü ele geçirilmiş olmasını da kuşku verici olarak değerlendiriyoruz. Bu yolla soruşturma karartılmakta, asıl faillere ulaşılması engellenmektedir. Buna rağmen ne yazık ki Emniyet bu tür operasyonları sanki bir başarıymış gibi kamuoyuna yansıtmaktadır. Bizim beklentimiz faillerin ölmesi değil yakalanması, olayların bir bütün olarak aydınlatılması ve cezalandırılmalarıdır."