Ankara'nın üniversiteli işportacıları: OHAL'le sokaklar daha güvensiz hale geldi
Ankaralıların en önemli buluşma noktaları olan Yüksel Caddesi ile Konur ve Karanfil sokaklar OHAL öncesi birçok etkinliğe, basın açıklamasına ve sokak müzisyenlerine ev sahipliği yapıyordu. Abluka altına alınan İnsan Hakları Anıtı ve kurulan seyyar karakol ile sokağın da profili değişti. Kızılay'ın sokaklarındaki değişimi, akşamları açtıkları tezgahlarda sattıkları ürünlerle harçlıklarını çıkarmaya çalışan üniversiteli gençlerle konuştuk.
Adem Özgür ozguradem25@gmail.com
DUVAR - Bu hafta 7'nci kez uzatılacak OHAL’le birlikte Türkiye'nin her yeri gibi Ankara'da da sokağın profili de değişti. Abluka altına alınan İnsan Hakları Anıtı, kurulan seyyar karakol ve polisin her türlü basın açıklaması ve eylemi zor kullanarak dağıtması Ankaralıları Kızılay'daki Yüksel Caddesi'nden uzaklaştırdı. Sadece Yüksel caddesi değil, çoğunluğu Konur ve Karanfil sokaklarda her akşam saat 21.30 ile 23.30 saatleri arasında açtıkları tezgâhlarla okul harçlığını çıkarmaya çalışan öğrenciler de Kızılay'da sokakların eskisi gibi olmadığını söylüyor: “Sokağın profili çoktan değişti. Küfreden, sağa sola hakaret eden, kaba insanlar türemeye başladı.”
Ders yoğunluğu ve çeşitli baskılara rağmen hemen hemen her akşam Kızılay’ın çeşitli noktalarında işportacılık yapan öğrencilerin tezgâhlarında ikinci el kitaplardan el yapımı defterlere, kıyafetlerden takılara, tablolardan oyuncak arabalara kadar birçok şey bulunuyor.
Bir yıldır sokak lambalarının yanmadığını ve kendi imkânlarıyla sokağı aydınlattıklarını söyleyen öğrencilerle çalışma koşullarını, OHAL’in etkisini ve sokağın nabzını konuştuk.
'PARA KAZANMADIĞIM GÜNLER OLUYOR'
Polisin sokağa gelmesinden önce işlerinin daha iyi olduğunu, OHAL’in ardından sokağın renginin değiştiğini söyleyen Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi Mustafa Köksal, ikinci el ve yeni kıyafetler satıyor.
Kış aylarında satışlarının daha düşük olduğunu ve başka işlerle de uğraşmak zorunda kaldığını belirten Mustafa Köksal, kafe veya barlarda part-time çalıştığını, arkadaş grubuyla film ve fotoğraf çekimlerinde de yer aldığını anlatıyor: “Ayda 20 gün çalışıyorum. Ocaktan beri işler çok kötü, nisan ayı da böyle sürerse başka işlere bakmak zorunda kalırım. Ancak bir yandan da mezun oluncaya dek çalışmaya mecburum.”
Konur ve Karanfil sokaklarında ondan fazla öğrencinin tezgah açtığını söyleyen Köksal, öğrenciler arasında dayanışmanın da söz konusu olduğunu ifade ediyor. 21.30’un çok geç bir saat olduğunu, en az 1,5 saat öncesinde tezgâhlarının açılması gerektiğini belirten Köksal’a göre bu, kazançlarının önüne geçiyor. Parası oldukça bitpazarından alışveriş yaptığını belirten Köksal, “Bazen hiç para kazanmadığım günler de oluyor” diye konuşuyor.
'POLİS NOKTASI İNSANLARI KORKUTUYOR'
İki yıldır Konur Sokak’ta tablo satan Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğrencisi Akın Deniz, yağmur ve kar olmadıkça her gün gelip çalıştığını söylüyor.
Ailesiyle birlikte yaşayan Deniz, evin faturalarına da yardım etmeye çalıştığını belirterek, okul harçlığının ve yol ile yemek masraflarının sattığı tablolarla çıktığını dile getiriyor. İki arkadaşıyla birlikte çalışan Deniz, öğrenci kredisinin süresi dolduğu için başka gelirinin olmadığını da ekliyor.
OHAL'in yaptığı işe etkisini anlatırken “OHAL sonrasında kazancımızda bir düşüş yaşandı” diyen Akın Deniz, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu sokakta polis noktasının olması insanları ürkütüyor. İnsanlar artık ya buradan geçmek istemiyor ya da hızlıca geçiyor. Polisi gören, saldırı olur düşüncesinden dolayı korkuyor. Bu yüzden müşteri sayısı da çok azaldı. OHAL bize maddi açıdan zarar verdi.”
Konur Sokak'taki öğrenci profilinden de söz eden Deniz’e göre, sokakta birikimli öğrenciler azaldı ve daha az okuyan öğrenciler sokağa gelmeye başladı. İnsanlar hakkında aldıkları tablolardan hareketle bir fikir edindiğini söyleyen Deniz, “OHAL’le birlikte burası daha güvensiz bir yer olmaya başladı. Eskiden dışarıda uyuşturucu kullanan çok olmazdı örneğin, şimdi ise bunu kullanan çok. Bu, bize de zarar veriyor” diyor.
'KENDİ İMKANLARIMIZLA SOKAĞI AYDINLATIYORUZ'
Sokak lambalarının yanmadığını hatırlatan Akın Deniz, kendi imkânlarıyla sokağı aydınlattıklarını söylüyor ve sözlerine devam ediyor: “Ankara’nın en işlek sokaklarından birinde yaklaşık bir yıldır ışık yok. Belediyeyi ve yetkilileri defalarca aramamıza rağmen herhangi bir şey yapılmadı. Kendi imkânlarımızla sokağı aydınlatıyoruz.”
'SOL EĞİLİMLİ ÜRÜNLER DAHA ÇOK SATILIYOR'
Yaklaşık dört aydır işportacılık yapan Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi Özgün Kalaycı, el emeğiyle ürettikleri defterleri Kızılay’daki Atatürk Bulvarı’nda açtığı tezgâhta satıyor. Zabıtayla zaman zaman sorunlar yaşadığını belirten Kalaycı, güç bela harçlıklarını çıkarabildiklerini söylüyor.
İletişim Fakültesi’ndeki derslerin diğer bölüm veya okullara göre daha rahat olduğunu, bu yüzden derslerinin aksamadığını ve sınavlarda zorlanmadığını belirten Özgün Kalaycı, müşterilerine ilişkin şunları anlatıyor: “İlginçtir. Baskının arttığı şu günlerde bile defterlerin kapağında Yılmaz Güney’i, Ahmed Arif’i, Denizleri gören müşterilerimiz ilk olarak bunları alıyor. Bunu Kayseri gibi milliyetçi tabana sahip ilde de gördüm. Kayseri’de birkaç kez tezgâh açtım ve ilk satılan defterler bu tür defterlerdi.”
Defterleri ciddi bir emek sarf ederek ürettiklerini belirten Kalaycı, bu süreci şu cümlelerle özetliyor: “Yaptığımız işin birçok aşaması var: Kesimi, baskısı, katlaması ve sayması. Bunun yanında her gece defterleri hazırlıyoruz, bilgisayar ortamında tasarımını yapıyoruz, hazır olan defterleri tezgâhı açtığımız yere taşıyor ve şansımız yaver giderse tezgâhı kuruyoruz.”
'KONUR, ARTIK SİNCAN GİBİ'
Öğrenim kredisi aldığını, ancak bu kredinin Ankara gibi büyük bir kentte kendilerine yetmediğini söyleyen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi Turgay Yalçın, “Devletin verdiği 475 TL’lik öğrenim kredisiyle Ankara gibi büyük bir kentte yaşamak çok zor. Günlük bir-iki bardak çay içseniz bu, neredeyse aldığınız krediye tekabül ediyor. Ev kirası, yemek-içmek derken elde hiçbir şey kalmıyor. Ailelerimizin de maddi olanakları belli olduğundan çalışmak zorundayız” diyor.
Sokakta defter satan Yalçın, tanıdık kafelere de defter bırakıyor ve kafe sahiplerinin kendilerine destek olduğunu ifade ediyor. Derslerinin yoğun olmadığı dönemlerde kafe ve barlarda garsonluk yaptığını da söyleyen Yalçın, işportacılığı garsonluğa tercih ettiğini şu sözlerle dile getiriyor: “Ama bu işi garsonluğa rağmen daha çok seviyorum. Çünkü 12 saat ayakta beklemek zorunda değilim. Evde hazırladığımız ürünleri, istediğimiz zaman satıyoruz.”
Daha önce çiğ köfte, kolye ve takı ile ikinci el kitap da sattığını söyleyen Turgay Yalçın, Konur’da kurulan seyyar karakol ve polislerin varlığını eleştiriyor. Daha önce böylesi bir ortamla karşılaşmadığını, sokakta taşkınlık çıkaran, küfreden ve faşizan hareketlerde bulunan insanların çoğaldığını belirten Turgay, “Kültür-sanat faaliyetlerinin olduğu sokak, Ankara Sincan’dan farksız bir sokağa büründü” diyerek, şu ifadeleri kullanıyor: “Konur gibi bir sokakta seyyar karakolun kurulması ciddi bir sıkıntıdır. İnsanlar haliyle bu karakolu gördüğünde paniğe kapılıyor. Orada durmak ve oyalanmak istemedikleri için hızlıca geçiyor. Çok özgür bir yer olan Konur, OHAL’den sonra bir anda değişik bir profile sahip oldu.”
'İNSANLAR SATIN ALIRKEN KIRK KEZ DÜŞÜNÜYOR'
Konur’da basın açıklaması sırasında birinin iki kişiyi bıçakladığını ve ertesi gün elini kolunu sallayarak yeniden sokağa geldiğini anlatan Yalçın, “Normalde hiçbir insan bunca kamera ve polis karşısında böyle bir şeyi yapmaya cesaret edemez. Dolayısıyla bunlara güç veren, destek veren birilerinin olduğunu düşünüyorum” diyor.
Ekonomik gelişmelere de değinen Yalçın’a göre insanlar bir şeyi alırken daha çok düşünmeye başladı: “Eskiden insanlar 2 liranın, 5 liranın hesabını yapmıyordu, ama şimdi insanlar ‘bir tane daha alsak mı’ diye kırk defa düşünüyor.”