Anlarsın anlamazsın, sana kalmış!

İnsanların hakiki ve hayati dertlerini adeta örtmek için daimî olarak “ahlaki, dini, milli, ayrımcı, dışlayıcı, aşağılayıcı” meseleler geliyorsa önünüze, sofraya ne kadarını koyup koymadığınıza, evladınıza ne kadarıyla gelecek sağlayıp sağlamadığınıza, ülkenizde huzur, umut ve barışın bunların haşinliğiyle ne oranda mümkün olup olmadığına da bir bakarsınız elbette!

Umur Talu umurtalu479@gmail.com

Geçim şartlarının, durmadan maske değiştiren virüsün, psikolojik bozuklukların, gelecek korkularının, çocuklar için endişelerin, işsizlik veya kepenk indirme tehditlerinin saldırısı altında hatırı sayılır bir nüfus var…

Ama onların hatırını saymak yerine, durmadan birtakım kurumlara, bu ülkenin başka başka renklerine, insanların ruhuna ruhuna saldıran bir kibir de asla “Ya ne yapıyoruz, ne diyoruz” diye düşünmüyor.

Cemaat yurduna emanet bir üniversiteli çocuk “yaşam sevincimi kaybettim” diye fısıldayarak…
Memleketinden komşu büyük kente okumaya giden bir başka üniversiteli genç “Sevgiden başka bir şey istemedim. Umarım ölümüm hayatımdan değerli olur” diye haykırarak aramızdan sonsuzluğa kaçıyor...
Güvenlikten sorumlu kıldığınız, en ufak protestonun üzerine sürdüğünüz gencecik polislerde intihar sayısı rekora ulaşıyor…
Bir yerde açlıktan, bir yerde soğuktan hâlâ bebekler ölebiliyor…

Bu acıların, endişelerin sorumluluğunu, hüznünü, hakiki bir değişim umuduyla paylaşmak yerine; “ahlaksızlara, sapkınlara, dinsizlere, hainlere, haddini bilmezlere” nefretle çaka çaka yılları öldürüyoruz.

Doktorların oylarıyla işbaşına gelmiş, yani o hep kutsanan “seçimler” yoluyla seçilmiş Türk Tabipler Birliği de hedef, bir kısım kadınlar da, muhalif-eleştiren sesler de, çok çeşitlilik olan sanattaki farklılıklar da, sokaktaki masum hayvanlar da, durmadan imara açılan yeşil alanlar da, tüm çalışanları şaibe altında bırakılabilen elden gitmiş belediyeler de…
Bunların üzerinde duran herkes herkes.

İktidara oy vermiş olmak da kâfi değil Kudret!
Pahalılıktan, emekli maaşlarına zammın düşüklüğünden yakınıp “Size bir daha oy verirsen insan değilim” diyene, partili yöneticinin hitabı “Hayvanlar oy kullanmıyor, hukuken” oluyor.
Böyle de ince, duyarlı, esprili bir nefret anında kınından çıkıyor.

Bırakın karşıtlarını; artık 2002’de, 2004’te, 2007’de, 2010’da kendi söylediği, vaat ettiği her şeyle dahi kavga eden bir iktidar var.
Zaten kadrolardaki değişim, yol boyunca itilen, giden, küstürülen, düşürülen ilk arkadaşların çokluğu ve yokluğu da AKP tabanına bunu anlatmak için kıvranıp duruyor.

Hayat görüşümüz ne olursa olsun…
Oyumuz, soyumuz ne olursa olsun…
Genç kuşaklarının zihnini, geleceğini, umudunu hızla tahrip eden; onlara umut değil bir diğerinden nefret etmeyi vazeden bir halet-i ruhiyenin iktidarı, kendisini destekleyene de, ülkenin tamamına da yazık ediyor.

İnsanların hakiki ve hayati dertlerini adeta örtmek için daimî olarak “ahlaki, dini, milli, ayrımcı, dışlayıcı, aşağılayıcı” meseleler geliyorsa önünüze, sofraya ne kadarını koyup koymadığınıza, evladınıza ne kadarıyla gelecek sağlayıp sağlamadığınıza, ülkenizde huzur, umut ve barışın bunların haşinliğiyle ne oranda mümkün olup olmadığına da bir bakarsınız elbette!

Vallahi kendime de şaştım, ne kadar kibar ifade ettim diye.
Belki biraz kibar olmaya da ihtiyacımız var. Dertleri daha iyi anlamak ve derdimizi daha iyi ifade etmek için.

Çünkü ne çocukları ayırabiliriz, ne kadınları, ne mağdurları, ne mahrumları...
Hayatın sillesi nasıl ayırmadan vuruyorsa, hepsi aynı acıların, aynı endişelerin, aynı yoksunlukların, aynı darbelerin mazlumlarıdır.
Bunu anlar anlamaz, ona da kalmış!
Önemli olan, bunu bilenlerin, anlayanların hiç unutmaması.

Tüm yazılarını göster