Anlaşan eşler için boşanma süresi
Eşlerin bir arada yaşamaları mümkün değilse neden uygar iki insan gibi anlaşarak ve bir yılın dolmasını beklemeden boşanmasınlar ve boşanmak için çekişmeli boşanma davası açmak zorunda kalsınlar?
Anayasa Mahkemesi 30/5/2024 günlü ve 2024/11 sayılı çoğunluk kararı ile Türk Medeni Kanunu'nda anlaşmalı boşanma için "evliliğin üzerinden bir yıllık sürenin geçmesi" kuralının Anayasaya aykırı olmadığına karar verdi.
Kararın gerekçesinde özetle:
Anlaşmalı boşanmada evliliğin en az bir yıl sürmesi koşuluna bağlanmasının Türk toplumunun temeli olarak kabul edilen aile kurumunun ayakta tutulması amacına yönelik olduğu;
Tarafların iradeleri doğrultusunda boşanmaları için öngörülen süre koşulunun aile kurumunun korunmasına katkı sunacağı;
Eşlerin aynı yöndeki iradelerine rağmen evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılmasına ilişkin karinenin geçerli olabilmesinin evliliğin üzerinden bir yıl geçmiş olması şartına bağlanmasının kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında başvurabileceği araçlardan olduğu;
Bir yıl bekleme süresinin kişiye bariz bir biçimde ağır bir külfet yüklediğinin kabul edilemeyeceği;
Kanun koyucunun mümkün olduğu ölçüde aile kurumunun ayakta kalması amacıyla evliliğin üzerinden belirli bir süre geçmeksizin eşlerin bu yönde karar alarak boşanma davası açmalarını arzulamadığını,
Böyle bir geciktirici etkinin eşlerin kararlarını yeniden değerlendirmelerine imkân sunacağını;
Evliliğin en az bir yıl sürmesi halinde eşlerin bu usul ile boşanmaları mümkün olduğu gibi ayrıca anılan Kanun’da düzenlenen diğer boşanma sebeplerine dayalı olarak boşanma davası açmalarının önünde herhangi bir engel bulunmadığını;
Belirterek Anayasa Mahkemesi kuralın Anayasaya aykırı olmadığına ve itirazın reddine karar vermiştir.
Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde genel olarak evlenen eşlerin en az bir yıl birlikte yaşayarak birbirlerini tanımalarını sağlayarak, ani olarak aralarında gelişen olaylar nedeni ile fevri davranıp boşanmalarını engellemek görüşünü paylaşmıştır. Bu bir yıllık sürenin kişilere külfet yüklemediğinin yasa koyucunun takdir sınırları içinde kaldığı görüşünü paylaşmıştır.
Anlaşmalı boşanmada bir yıllık süre geçmeden açılan davalar çekişmeli boşanmaya dönüşmekte, taraflar çekişmeli davalarını anlaşmalı boşanma olarak sürdürmek istemezlerse dava ret edilebileceği gibi, bu bir yıllık sürenin yargılama devam ederken dolması halinde bile açılan dava ret edilebilmektedir.
Yargılama ekonomisi bakımından bu uygulama doğru değildir. Bize göre bir yıllık süre dolmadan açılan anlaşmalı boşanma davası bir yıllık sürenin dolacağı tarihe ertelenip kabul edilmelidir.
Biz Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinin irdelenmesi gerektiği kanısındayız. Şöyle ki:
Öncelikle bu bir yıllık süre içinde eşler aile konutunda birlikte yaşamaya son vermişlerse ve ayrı yaşamaya başlamışlarsa birbirlerini nasıl tanıyacaklardır?
Anayasa Mahkemesi açılan boşanma davası ret edildikten sonra "üç yıllık sürede eşler evlilik birliğini sürdürmek amacı ile bir araya gelip ortak hayatı kuramamışlarsa boşanmaya karar verilir" hükmündeki üç yıllık süreyi Anayasanın 20. maddesinde teminat altına alınan özel hayatın gizliliği ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına aykırı bulmuş ve yeni düzenlemede bu süre bir yıl olarak yasalaşmıştı.
O hükümdeki üç yıllık süreyi insan yaşamı bakımından uzun bulan ve evlilik hakkının da engellendiğini kabul eden Anayasa Mahkemesi anlaşmalı boşanmada bir yıl evli kalma koşulunu özel hayatın gizliliği ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkının ihlali olarak kabul etmemiştir.
Hukukta her olayın diğerine benzemeyen bir özelliği vardır. Eşlerin bir arada yaşamaları ve ortak yaşamı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede sarsılmış olursa, neden uygar iki insan gibi anlaşarak ve bir yılın dolmasını beklemeden boşanmasınlar ve boşanmak için çekişmeli boşanma davası açmak zorunda kalsınlar?
Uygulamada bir yıllık süre dolmadan anlaşmalı olarak boşanma olanağı bulamayan eşlerin, çekişmeli boşanma davası açtıkları ve bu davada aralarındaki geçimsizliği ve olayları bilmeyen tanıklar dinlettikleri, diğer davalı tarafından bu duruma itiraz edilmediği ve böylece dolaylı yollarla boşandıkları da bir gerçektir. Anayasa Mahkemesi'nin anılan kararındaki aykırı oy gerekçesinde bu durum için: “Böylesi bir durum ise, hukuk devleti ilkesiyle asla bağdaşmayan bir hukuk dışılığa kapı aralamakta, ahlaki değerlerin erozyona uğramasına sebebiyet vermektedir.” denilmektedir.
Tüm bu gerekçelerin yanında eşlerin bir yıl evli kaldıktan sonra anlaşmalı olarak boşanabilecekleri kuralı Anayasanın 13. maddesine de aykırıdır. Çünkü Anayasanın 13. maddesi, temel hak ve özgürlüklere ancak kanunla ve Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen nedenlere bağlı olarak sınırlama getirilebileceğini, bu sınırlamalarla temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulamayacağını ve ölçülülük ilkesine uygun olmak zorunda olduğunu hükme bağlamaktadır.
İsviçre’de 2000 yılında yapılan değişiklikte ilk başvurudan sonra iki aylık bir düşünme süresinin verileceği ve bu süreden sonra eşlerin başvurularını ve sundukları anlaşmayı onaylarlarsa boşanmaya karar verilebileceği hükme bağlanmıştı. Ancak 2009 yılında yapılan değişiklikle bu süre kaldırılmış ve eşlerin dinlenilmesi sonucunda hâkimin boşanma kararının sağlıklı bir düşünce ürünü olduğu kanaatine varması şartı ile eşleri boşayabileceği hükme bağlanmıştır.
Fransa'da anlaşmalı boşanmada eşlerin avukatla da temsil edilmeleri zorunludur. Eşler ve avukatların imzaladıkları anlaşmalı boşanma sözleşmesi noter tarafından taraflara tebliğ edilmekte ve eşlere onbeş günlük düşünme süresi verilmektedir.
Burada en önemli husus anlaşmanın eşlere tebliğ edilmesi ve tebliğden itibaren 15 günlük düşünme süresinin geçmesinin beklenmesidir.
Ülkemizdeki evliliklerde ailelerin önemi büyüktür. Geleneksel olarak evlenecek erkeğin ailesi, diğer eş adayının ailesinden istekte bulunur.
Boşanmada da aileler ve yakın çevreler mutlaka devreye girer ve eşlerin istemlerini etkilemeye çalışırlar.
Bu bakımdan anlaşmalı boşanmada eşlerin baskı altında olmayıp özgür istemlerine bağlı olduğunun araştırılması ve yargıcın bu konuda vicdani kanıya varması çok önemli olduğu gibi Fransa Hukukunda olduğu gibi eşlere bir yıldan daha az olmak üzere makul bir düşünme süresi verilmesi gerekir diye düşünüyorum.