Geçtiğimiz haftanın önemli gelişmelerinden ikisi güzelim yurdumuzu, bir diğeriyse yurdumuzla beraber tüm dünyayı ilgilendiriyordu. Belki de başka derdimiz yok zannettik veya borç bini bulmuştu da keklik eti yedik.
Dünyamızı ilgilendiren mesele, Trump'ın ABD'ye başkan seçilmesiydi. Yeni durum gerek ABD'de gerekse dünya genelinde, halklarının 'nevroz'undan yine halkların 'psikoz'una geçiş olarak değerlendirildi. Kalmışsa dünyanın üç beş çivisi, bundan kelli o da çıkar dendi. Ekser Amerikan halkında bir ümitsizlik, bir atanamamış öğretmen huzursuzluğu, bir 'Allah canımızı alsın da kurtulalım!' halleri baş gösterdi. Hele California, California olalı böyle sendrom görmedi.
Zannederim gök kubbe altında bu yeni figürle alakalı yapılmamış espri kalmamıştır. Yeni başkanın neredeyse, 'la bi susun da işimize bakalım, daha dünyayı yıkıp yerine AVM yapacağız!' diye atarlanması an meselesi. Zaten o tuhaf yüzüne sabitlediği, 'yav arkadaşım bi işi de doğru dürüst yapın la, bi çuval para veriyoğ!' biçimindeki patron memnuniyetsizliği, amele ruhlara ayar verecek cinsten. Bizim o 'bi çuval' dan anladığımız ise sabit 1500! Ve tabi ki lira!
Ben aslında öteden beri bu siyasal zihniyetin, koca dünyanın üzerine oturmuş, ağzındaki pipeti kürreyi arza saplamış, dünyanın kanını emdiğini düşünenlerdenim. Figürler hikaye yani. Misal, gecenin köründe ayak serçe parmağımı sehpanın köşesine çarpsam, bir yandan sehpayla aramda artık seviyeli bir ilişki olması gerektiğini düşünür, beri yandan da emperyalizmi lanetlerim. Gece gece çok da romantik oluyor üstelik.
Ülkemizde ise geçtiğimiz haftanın önemli gelişmelerinden biri, annelerimizden birinin evladına fırlattığı terliğin silah sayılmasıydı.
Kasten yaralama falan dendi. Hüküm sahiplerimize, şefkatli pedagojimize vurulmuş bu darbeden tövbeyi nasuhla dönmeyi tavsiye ediyorum. Zira Freud'un da demiş olabileceği gibi, bazen terlik sadece bir terlik değildir.
Terlik fırlatma diye bildiğimiz meşhur sanat, anadan kıza aktarılarak devam eder bizim buralarda. Trumpgillerin, kendilerinin yazıp yönettiği savaşlara sanat demelerine bakma. Sivilin kafası karışmasın diye numara yapıyorlar.
Hakeza akıllı bomba lafı da öyle. Sanki öldürmüyor da barışa ikna ediyormuş gibi. Sanat diyeceksen annelerimizin terlik fırlatmasına de.
Hatırla, babanın arkasına saklanırsın,
- Sen çekil, sen çekil!
O arada nişan almalar devam eder. Bir taraftan da dişlerini sıkarak söylenir,
- Ben sana demedim mi, kudurma!
Tam o ‘kudurma!’ da roket fırlar.
Annelerde olur bu isabet becerisi. Üstelik öyle bir beceridir ki,
- Getir o terliği!
diyerek, silahını yine seni aracı ederek tekrar eline alır. Mesele evlatsa, şefkat duygusunu aşan bir başka duygusunun olmadığını, olamayacağını ispatlarcasına.
Bu yüzdendir ki böyle bir pedagojiden geçen, çocukken bir iki anne terliği yiyen adamın, kadının temeli sağlamdır. Şiddetten anladığı da anlayacağı da terlik kadardır. O adam da o kadın da candır. Doz aşımından terliksi hayvana dönüşenler istina tabi.
Yine bu yüzdendir ki şöyle düşünüyorum. Keşke, çocukken bir iki anne terliği yeseydi de bu kadar şımarık olmasaydı Trump. Belki de doz aşımı, ne belli?
Peki, biz bundan sonra ne yapabiliriz? Ve daha da önemlisi, güzellik kraliçelerimizin çıt kırıldım 'dünya barışı' nolacak?
Öncelikle Aselsan'a önerimdir. İlk uzun menzilli füzemizi yapabilirsek, adı Ana-1 olsun mesela. Öldürmeyen ama tatlı sert uyaran silahlar olsun onlar. Tahrip gücü terlik şiddetinde olmalı ama. Hem annelere vefa borcumuzu ödeyelim hem de bu Trumpgiller ders çıkarıp, öldürmekten caymanın yolunu keşfetsinler.
Yok, ben daha caydırıcı bir şey kullanmak istiyorum diyene ne yapmalıyız?
Onlar için ise geleceğin annelerine, genç kızlarımıza vefa olacak şekilde, adı ‘tirip’ olan füzeler yapmayı öneriyorum. Düşmanı öldürmez ama hiç değilse moralini bozar.
- Arkadaş, düşman tirip atıp duruyor, askerin morali sıfır, sıfır, sıfır!
Geçtiğimiz haftanın benim için diğer önemli olayı ise, Gazete Duvar ailesine katılmam oldu. Tamam, terlik neyse de kendimi Trump ile kıyaslatmam ona göre!
Yanı sıra, '23 Soruda İnsan Halleri' başlıklı röportajlarımla sanat ve kültür dünyamızdan isimleri sizlerle buluşturmaya niyetliyim. Güzel ve keyifli işler olur diye umuyorum.
En azından niyetim temiz!
Meraklısına:
'Soğanın Cücüğü' adlı Stand up gösterimle 16 Kasım saat 19.30'da Cihangir Old City Comedy Club'ta olacağım. Nazik davetim bu kadar.