Anneliğin kısa tarihi 2: Annelik miti ardındaki emek sömürüsü
Annelik tam zamanlı bir görevdir ve bu görevi bırakmak neredeyse mümkün değildir. Ama bu tam zamanlı mesainin gerektirdiği zamanın ya da emek değerinin somutlaşmış ve hukuki düzeyde tanımlanan bir karşılığı yoktur. Kısaca anne olmanın gizli bir maliyeti de vardır.
Ceylan Akgün*
Sadece neoliberal veya muhafazakar politikalar açısından değil, sol ve demokrat bakış açısından da problemli konulardan biri, anneliği de içeren yeniden üretim işleridir: 'Ev işleri ve çocuk bakımı gibi sorumluluklar kadınlar tarafından içselleştirilmiş mi?', 'Kadınlar bu konularla ilgili eşit paylaşım istediklerinde ne hissediyor?', 'Ataerkil normların dayatmaları ile yüzleşme ve normları ret arasındaki gelgitler nasıl oluyor?' gibi sorulara geçmeden önce, bu konudaki literatüre kısaca değinmek yerinde olur.
İktisat kuramı çalışmayı sadece para karşılığında yapılan bir iş olarak tanımladığı için, ev işleri ve çocuk bakımı üretkenlikle ilgisi olmayan bir emek biçimi olarak görülmez hale gelir. Ev içindeki bakım ve ev işleri sanki kadın olmanın doğal bir gerekliliği olarak görüldüğü için kadının işgücü değersiz olmuştur. Kadının evde çocuk bakımı ile uğraşması onu ekonomik açıdan erkeğe bağımlı hale getirdiği gibi, erkeğin ekonomik değeri olan emeğini de giderek daha değerli hale getirir. Bu sayede cinsiyete bağlı oluşan işbölümü giderek doğallaşır. Kadının emeğinin ücreti daha düşük olduğu için kapitalizm için bir "yedek emek" olmaktadır. Ev kadınlarının eşit ücretle ilgili beklentileri olan çalışan annenin emeği, ücretli hamilelik izni, pozitif ayrımcılık gibi makul beklentilerin kapitalizm açısından bir maliyeti vardır. Bu tür harcamalar kapitalizmi istikrarsızlaştırır. Diğer yandan, bilimsel söylem, devlet ve gelenek elbirliği ile çocuk bakımını, sevgi, şefkat, içgüdüler, bağlanma üzerinden annelerle özdeşleştirmektedir. Konumuz açısından tam da bu sevgi veya şefkat denen şeyin kendisinin analize ve üzerinde tartışılmaya ihtiyacı var: Kadınların çocuk doğurma kapasitesine sahip olmaları, çocuk bakımı zorunluluğunu kadınlar üzerine devrolması için yeterli görülmüştür. Anne olmak değerli ve önemli bir deneyimdir, fakat çocuk bakımı ve anneliği birbirinin yerine ikame edilir olarak kabul etmek, toplumsal cinsiyet normlarıyla ilgili tartışılmalı diye düşünüyorum. Annelik ve kadınsı değerleri olumlama anlayışı ile ev kadınlığının yüceltilmesi arasında önemli farklar vardır. Fakat toplumsal cinsiyet ilişkileri içindeki hiyerarşi ev içi etkinliklerin idealize edilip kutsallaştırılmasıyla devam eder. Ev içi emek bugün sadece yeniden üretimin bir parçası olarak değerlendirilmemekte. Yemek, temizlik, çocuk bakımı gibi faaliyetler feminist kuramda artık değerli görülen ve kadınların anlam dünyasında yer işgal eden işlerdir. Ancak bu işlerin, zorunluluk olarak kadına dayatılmış olması, toplumsal iktidar yapılarıyla ilgilidir ve sorunsallaştırılabilir.
Modern toplumlarda kadınlar formel olarak erkeklerle eşit kabul edilseler bile fiilen hiçbir zaman erkekle aynı anlamda bireyler olarak görülmezler. Kadınlar yasalar önünde kısmen eşitlenmiş olsa bile, modern toplumların temeli olan çekirdek aile yapılanması eşitliğin ulaşamadığı imtiyazlı bir alan olarak kalmıştır. Kadın öznelliğinin oluşumu ailenin bekası adına feda edilmiştir. Modern söylemin içinde kadın çifte bir yükle karşı karşıyadır. Aile içinde, özel alana dair "doğal" olan işlerin yanına çalışma hayatı ve toplumsal alandaki sorumluluklar eklenmiştir. Ev işleri çalışan kadınlar için neredeyse ikinci bir vardiya gibidir. Toplumsal cinsiyet rollerinin doğalmış gibi kabul edilmesi, kadının iş yükünü artırırken emeğinin değerini düşürmekte, gelenekçi yapıyı ise güçlendirmektedir. Kadınların ezilme biçimleri ekonomik sınıflarına, sembolik ve kültürel sermayelerine göre çeşitlilik gösterir. Tüm ezilme biçimlerini eşitleyemediğimiz gibi kadınların kendi aralarındaki hiyerarşiyi görmezden gelemeyiz. Fakat sıra ev işlerine geldiğinde yükün büyük kısmı kadınlara kalır. Çünkü ev işleri için başka bir kadının emeğini satın alarak kurtarılan enerji, çocuk bakımı ya da daha değerli görülen diğer "yuva işleri"ne aktarılmaktadır. Evin içinde temizlik, yemek, düzenleme işlerini yapmak, çocukların bakımıyla uğraşmak kadının görevi olmaya devam ederken, kocaların rolünün bir türlü dönüşememesi ya da "eşine yardım etmek" seviyesinde kalması önemli bir sorundur. Kadınlar ücretli çalışsalar bile onların birincil kurumlaşmış faaliyeti ev işleri ve çocuk bakımı olarak kalır.
Çocuk bakımının, sosyal, ekonomik ve hukuksal olarak belirlenmiş bir çerçevesi yoktur, bu haliyle kamusal alanda görünmeyen bir iştir. Bir emek biçimi olarak sadece ebeveynin verdiği zamanla da ölçülmesi mümkün değildir. Annelik tam zamanlı bir görevdir ve bu görevi bırakmak neredeyse mümkün değildir. Ama bu tam zamanlı mesainin gerektirdiği zamanın ya da emek değerinin somutlaşmış ve hukuki düzeyde tanımlanan bir karşılığı yoktur. Kısaca anne olmanın gizli bir maliyeti de vardır.
Özel alanı ihmal eden ve tüm özgürleşme ve hak alma olanağını kamusal alan içinde değerlendiren bir anlayışın yetersizliği aşikardır. Kadınlar için iş ve aile yaşamını uzlaştırmak önemli bir mesele. Bu yüzden çocukların bakımı ve yetiştirilmesini politikleştirmek gerekir. Kadınların toplumsal hayata ve çalışma hayatına erkeklerle eşit bir şekilde katılımı yasalar önünde kadın erkek eşittir denerek çözülemediği en çok kadınların deneyimlerinde görülür. Annelerin çalışma saatleri, kreşler, annelik izinleri gibi çocuk bakımıyla ilgili sosyal politikalar geliştirilmedikçe, kadınların -ne kadar eşitlikçi ve modern olursa olsun- evdeki ücretsiz çocuk bakıcıları olmaktan kurtulamadığı, bellidir. Nitelikli işlerde çalışmak ve para kazanmak bile kadının ev içindeki düşük statüsünü değiştirmemekte. Kadınlar için en değerli olanın annelik olarak belirlenmesi, kadının meslek ve annelik arasındaki seçiminin etik bir norm haline gelmesi sorunlu bir durumdur. Vicdani olarak da, ekonomik ve kültürel olarak da kutsal annelik miti içinde, çocukları kadınların tek idealleri haline gelmektedir.
GÜNÜMÜZDE ANNELİK İDEALİ: YOĞUN ANNELİK VE KADIN POLİTİKALARI
Annelik mitinin art alanını görebilmek, kadınların gönüllü ve ücretsiz emeğini sömüren sistemin işleyişini açığa çıkarmak adına gerekli olduğu gibi, öznel düzeyde kadınların suçluluk duygularını ve kaygılarını gidermeye yönelik bir kapı aralayabilir. Annelik sadece düzenin hakimiyetinde sömürülüp metalaşan bir varolma biçimi değildir. İktidarın olduğu her yerde bir karşı iktidar da vardır. Anneliğe dair her zaman farklı imkanlar mevcuttur. Tam da bu noktada günümüzdeki annelik deneyiminin ideoloji ile nasıl eklemlendiğinden bahsetmek, tam zamanlı annelik tartışmalarını anlamak açısından verimli bir alan açacaktır.
Neoliberalizmin kendi adına başarısı, kadınlara yükledikleri fazladan sorumluluğu, rıza kazandırarak, kadının benlik değerini sahte bir şekilde yükselterek sunmayı başarmış olmasıdır. "Annelik kutsaldır" aldatmacası kadınlığı anneliğe indirger. "Anne eli değmişcesine" söylemi, kadınların mutfakta geçirdikleri zamanı uysalca benimsemelerine katkı sunar. "İyi anne olma” aldatmacası kadınlar arasında bir rekabet oluşturduğu gibi, “iyi anne” olmak için verilen emeği duygular vasıtasıyla sömürür. Anneliğin kutsallaştırılması altında daha çok kadın emeğinin sağladığı konfor tarif edilir. Yüceltilen başlı başına anne olmak değil, "kendini çocuklarına adamış" anne imajıdır. Böylece, ailenin, kocanın, vatanın ya da milletin bekası için varlık bulan bir anne tanımı geçerli olmaktadır. Yoğun annelik mefhumu, anneliğin kendine özgü tümüyle çocuk merkezli yoğun duygusallık ve zaman harcamayı gerektiren bir faaliyet olduğunu öne sürer. Yoğun anne, başkalarının bakımı için kendini adayan, kendini feda eden, kendi ihtiyaç ve ilgilerini baskılayan kişidir ki bu da günümüz orta sınıf anneleri içinde popüler olan ve değerli bir hale gelen "tam zamanlı annelik"de somutlaşır. Böylece "annelik" değerli hale gelirk
*Psikolog
DEVAM EDECEK