Covid-19 yani korona virüsü ile dünyanın altı üstüne geldi.
Vakalar, ölümler, siyasal, ekonomik ve sosyal krizler... Spor
dünyası da uykuya daldı bir süre. Şu an itibariyle, şimdilik
'normalleşme süreci' içinde olduğumuz bir ülkede, futbol dünyamızda
her şey yeniden 'anormalleşiyor.' Sosyal yaşam içerisinde
'normalleşme umudu' ile birlikte futbola olan özlemimiz aslında,
kısmen 'anormal' bir futbol iklimi belki de.
Mart ayında ligler ertelenmeden evvel, son olarak Türkiye futbol
gündeminde neler yaşanıyordu hatırlayalım.
VAR gündemi ve kaosu vardı. Hakem hataları. Fenerbahçe'de Ersun
Yanal'ın görevden ayrılması. Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz ve
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç'un medya üzerinden demeç savaşları.
Sayın Ali Koç'un her gün 'anchorman' gibi ekrana çıkıp açıklamalar
yapması. Sayın Mustafa Cengiz'in ise bunu kastederek “Rakip
takımların başkanları her gün ekrana çıkıp ağlıyor” demesi. Son
olarak liglere ara verilirken “sağlık tehdidi-seyircisiz
oynama-derbinin oynanmaması” üçgeni içerisinde gerçekleşen
tartışmalar.
Korona yüzünden anormalleşen sosyal hayatlarımız futbol
dünyasını bir süreliğine normale çevirdi diyebiliriz. Tartışma yok,
kaos yok. Biz acaba futbolu mu özledik yoksa bu kaosu mu? Bunu iyi
analiz etmek lazım toplum bazında.
Herkes tamamen Cumhurbaşkan Recep Tayyip Erdoğan, Sağlık Bakanı
Fahrettin Koca ve Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat
Özdemir'e odaklanmıştı. Çünkü ligi durdurma ve ardından oynatma
gibi kararlar ancak çok üst seviyede merciler tarafından
verilebilecekti. Bu, dünyanın her yerinden böyledir. Bu 'hakem
atamak' gibi bir şey değildir çünkü. Sürekli tarih verildi ve
ertelendi. En nihayetinde karar verildi. 12 Haziran'da ligler
başlayacaktı artık.
Üç ay her şey normal seyrederken, bayram değil seyran değilken
bir anda tartışmaların alev almasını nasıl yorumlamak gerek? Tuhaf
polemikler, garip demeçler. Hiç yoktan şampiyonluk yarışındaki
takımların yıldız oyuncularının transfer haberleri. Ahmet
Ağaoğlu'nun Jose Sosa'yla çıkıp basın toplantısı düzenlemesi.
Akabinde aynı gün, bu toplantıdan iki saat sonra UEFA'nın
Trabzonspor'a UEFA organizasyonlarından men cezası verdiğini
açıklaması. 24 saat geçmeden TFF Başkanı Nihat Özdemir'in 3
Temmuz'a atfen bir 'şike tartışması'nı yeniden gündeme getirmesi ve
Fenerbahçe'yi de ister istemez konunun içine çekmesi.
Nihat Özdemir'in demeci tam olarak neydi? Onu da
hatırlayalım;
"Birçok ülkede de böyle olaylar oldu. İtalya, İngiltere ve
Fransa'da. Türkiye'de de böyle bir olayı yaşadık. O sezon 2010-2011
sezonudur. Dokuz sene geride kaldı. Dokuz senedir herhangi bir
şekilde bir şike olayına şu ana kadar rastlamadık. Etik ve disiplin
kurulumuz şikayetleri inceliyor. Tespit ettiğimiz zaman üstüne
gideceğiz."
Şimdi buradan iki anlam çıkabiliyor. Birincisi Fenerbahçe'nin o
sezon şike olayının içinde yer almasını doğrulaması. İkincisi ise
ki benim de tahmin ettiğim; bir kulübün herhangi bir şekilde şike
yaptığını iddia etmek değil, skandal ve vaka anlamında böyle
sürecin en son dokuz yıl önce yaşandığıdır.
Yalnız anlam veremediğim detay şurada: Nihat Özdemir gibi
etrafında sayısız iletişim danışmanı olan bir iş adamının bu
açıklamadan sonra, Türkiye'de yer yerinden oynamışken çıkıp bu
konuda herhangi bir açıklama yapmamış olmasıdır. Çok kolayca “Evet,
ben böyle demek istedim” veya “Hayır, şöyle demek istedim”
diyebilirdi açıkçası. Çünkü bu açıklamanın gündeme oturması ile
birlikte tartışmalar futboldan siyasete kadar uzandı ve yine saflar
oluşturuldu. Korona süreci böylelikle Türk futbolu için sona ermiş
oldu. Size söylüyorum, 95.8 Radyo Gol'deki yayınlarımda da
defalarca söyledim, partnerim Metin Dirim buna şahit, hatta kendisi
de aynı paralellikte bir tutum koymuştur ortaya. Bu tartışmalar
Türk futboluna kaos yaratmaktan başka bir etki oluşturmamaktadır.
Şimdiki NTV Spor gençliği pek bilmez, onların işi gücü “Rumba de
Barcelona” şarkısı eşliğinde Real Madrid-Barcelona, vesaire. Bir
zamanlar İtalya Seri A, dünyanın en majör iki liginden biriydi.
Nasıl bu hale geldi sanıyorsunuz? Reyting anlamında, ilgi
anlamında, kalite anlamında. Bir 'şike süreci' geçirdiler ve
devamındaki kaos ile bir daha o eski göz kamaştıran, görkemli
havasına dönemediler.
Benim asıl gelmek istediğim nokta bu da değil esasında. Konu bu
yönde aktığı için bir parantez açmak durumundaydık. Benim asıl
takıldığım konu bayram değil, seyran değilken neden böyle bir
söylemde bulunursun? Üç aylık 'ateşkes' fazla mı geldi Türk
futboluna? Yoksa lig başlayacakken bu yaratılan 'suni kriz'in
başkalarının şampiyon yarışındaki kaderlerine fayda mı sağlanması
bekleniyor? Planlanıyor? Sonra da bana “Ara Bey çok komplocusunuz”
diyorsunuz. Ben komplocu değilim, buluttan nem kapan hiç değilim.
Ama biz bu soruları sormazsak işimizi yapmamış oluruz.
Ben çok açık konuşuyorum; önümüzdeki hafta içi korona
öncesindeki gerginlikten çok daha fazlası yaşanacak. Şu anda birçok
aktör kartları elinde tutuyor, kimse tam olarak net hamle yapmıyor.
İlk hakem hatası ve ilk hakem hatasının sonuca tesir etmesiyle
kazan kaynayacak. Önümüzdeki hafta ise bambaşka bir gündem
oluşturulacak. Futbola gelince, zaten ligde 2-3 takımın dışında çok
kalite bir oyun izlemiyoruz. Korona süreci Avrupa futbolunu da
etkiledi diyebiliriz. Almanya Bundesliga'da bile çok zevkli maçlar
oynanmıyorken bizim kendi ligimizle ilgili böyle bir beklentiye
girmemiz sadece hayalcilik olur. Futbol da zaten kimsenin umrunda
değil belki de. Yeter ki anormal bir futbol iklimi oluşsun ve bu
bizi normalleşen hayatlarımıza döndürsün. İşin aslı bu.