Antalya tatilinde Kaleiçi turuna ne dersiniz?
Antalya Kaleiçi bölgesi turistlerin bir numaralı uğrak yerlerinden. Antalya’ya gittiğinizde denize bir gün ara verin ve fotoğraf makinalarınızı alın, rahat ayakkabılarınız giyin, hemen yola koyulun.
DUVAR- “Antalya’nın merkezi neresidir?” diye sorsak herhâlde çoğu kişi “Kaleiçi” diyecektir. Dükkânları, iş yerleri, sosyal buluşma mekânlarıyla Antalya’nın en gözde yerlerinden biri şüphesiz Kaleiçi. Antalya tatilinizde deniz, kum ve güneşe bir gün ara verip Kaleiçi’ni keşfetmeye ne dersiniz? Fotoğraf makinalarınızı almayı, ayağınıza da rahat bir çift ayakkabı giymeyi unutmayın.
ATTALOS’TAN KORSANLARA, ROMALILARDAN TÜRKLERE
Ama isterseniz yola çıkmadan önce bir kahve içerek, bizden yıllar önce Kaleiçi sokaklarında kimler yaşamış, neler yaşamışlar, gelin, hep birlikte öğrenelim. Öncelikle belirtmeliyiz, Antalya, “Attalos Yurdu”ndan geliyor. Tahmin etmek çok zor değil, bu isim de şehrin kurucusu II. Attalos’a dayanıyor. Bergama Krallığı’nın sona ermesiyle (MÖ 133) bir süre bağımsız kalan kent, daha sonra korsanların eline geçmiş. Gözünüzü kapatıp o tarihî sokaklarda korsanların gezdiğini hayal etsenize... İnanılmaz gerçekten... MÖ 77’de ise Komutan Servilius Isauricus tarafından Roma topraklarına katılmış. MÖ 67’de Pompeius’un donanmasına üs olmuş. MS 130’da Hadrianus’un Attaleia’yı ziyaret etmesi, şehrin gelişmesini sağlamış. Türklerin eline geçmesiyle de gelişimi daha da artmış.
OSCAR GOES TO...
1972 yılında Antalya iç limanı ve Kaleiçi semti, özgün dokusu nedeniyle “Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu” tarafından “SİT bölgesi” olarak koruma altına alınmış. Turizm Bakanlığı’na “Antalya- Kaleiçi Kompleksi” restorasyon çalışmasından dolayı, 28 Nisan 1984’te Uluslararası Turizm Yazarları Birliği (FİJET) tarafından Altın Elma Turizm Oscarı ödülü verilmiş. Günümüzde Kaleiçi otelleri, pansiyonları, restoranları ve barları ile eğlence merkezi hâline gelmiş popüler bir yer.
KORSAN LİMANI
Attaleia Antik Kenti kurulmadan önce yat limanında “Korykos” adı ile bir korsan limanı bulunduğu antik kaynaklardan biliniyor. “Kaya Kovuğu” anlamına da gelen Korykos, falezlerin hem doğal yapısı hem de sığınma limanı oluşu bakımından önem taşıyor. Liman ve gerisinde gelişen Antik Attaleia Kenti, MÖ 2. yüzyıldan itibaren kesintisiz iskân görmüş ve günümüze kadar yaşayabilmiş.
LİMANDAN YUKARIYA DAR SOKAKLAR
Deniz tarafından kaplanan antik şehir ve duvarlar, günümüzde “Kaleiçi” diye adlandırılıyor. Belirgin sınır eşikleriyle Kaleiçi, kent merkezindeki katlı yapılaşmadan korunabilmiş; geleneksel doku, günümüze kadar korunarak özgün yaşayabilmiş.
Caddeler ve binalar, hâlâ Antalya’nın tarihini yansıtan birçok işaretle dolu. Sur içindeki dar sokaklar, limandan yukarıya doğru duvar boyunca uzanıyor. Yivli Minare, Keyhüsrev Medresesi, Karatay Medresesi, İskele Camii, Tekeli Mahmut Paşa Camii sur içindeki önemli tarihî eserlerden sadece bazıları...
TARİHÎ EVLER
Kaleiçi’nin surlarının büyük bir bölümü yıkılmış ve yok olmuş ama aslında içten ve dıştan devam eden surlar at nalı şeklindeymiş. Surlar, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinin ortak eseri. Surların seksen burcu var. Surların içinde kiremit çatılı 3.000 kadar ev bulunuyor. Evlerin karakteristik yapıları, Antalya’nın sadece mimari tarihi hakkında fikir vermekle kalmıyor, aynı zamanda bölgedeki yaşam tarzını, gelenek ve görenekleri de en iyi şekilde yansıtıyor.
Kaleiçi’nin yerleşme dokusu, Cami ve Hıdırlık sokakları boyunca uzanan orta sur duvarı ayrımı ile iki farklı şekilde oluşmuş. Cumhuriyet Caddesi ile bu sokaklar arasındaki alan, topografyaya ve sur duvarlarına uygun olarak organik gelişmiş. Sokaklar arasında kalan adalar, düzenli biçimde değil. Adaların büyüklüğü ve uzunluğu değişken. Orta Sur Duvarı ile Karaalioğlu Parkı’na kadar uzanan ve dış surların Hıdırlık Kulesi ile sonlandığı alan ise ızgara dokulu. Yapı adaları, genellikle düzgün dikdörtgen formlu. Her iki dokuda da evler, bir cepheleri ile sokağa otururken bir cepheleriyle de bahçeye açılıyor. Sokağa uygun olarak yapılan zemin kat planları ise düzenli değil. Birinci katta çıkmalar yapılarak planları düzenlenirken çıkmalar hem yapının plan şemasını zenginleştiriyor hem de değişik çıkma biçimleri, sokaklar ve küçük meydanları biçimlendiriyor.
HADRİAN’DAN BÜYÜLÜ DÜNYAYA GİRİŞ
Modern şehir, antik yerleşmenin üzerine kurulduğundan, Antalya’da Antik Çağ kalıntılarına çok az rastlanıyor maalesef. Bütün antik şehirlerde tapınak, agora, tiyatro gibi yapılar olduğu biliniyorsa da bugün Antalya’da bunların yerini saptamak imkânsız. Görülebilen kalıntıların ilki, “eski liman” olarak nitelenen liman mendireğinin bir kısmı ve limanı çevreleyen surdan oluşuyor. Duvarlar yapılırken üzerlerinde antik yazıtlar bulunan birçok taş blok kullanılmış ve bunlar 19. yüzyıla kadar çok iyi korunabilmiş. Bugün şehir içinde duvarların ancak Hıdırlık Kulesi, Hadrian Kapısı ve Saat kulesi gibi kalıntılarına rastlanabiliyor.
Surların park dışındaki kısmında restorasyonu yapılan Hadrian Kapısı, Antalya’nın en güzel antik eserlerinden biri. İnsan bu kapıdan geçtiği anda kendisini büyülü bir dünyanın içinde buluyor.
MS130 yılında Roma İmparatoru Hadrian adına yapılmış. Zamanla şehir surları kapının dış kısmını kapatmış ve kapı uzun yıllar kullanılmamış. Eserin günümüze değin yıkılmadan gelebilmesinin bir nedeni belki de budur. Sur kalıntılarının yıkılması ile kapı ortaya çıkarılmış. Pamfilya’nın en güzel kapısı olarak kabul ediliyor. Üst kısımları kubbe şeklinde üç açıklık var. Sütunları hariç tamamen beyaz mermerden yapılmış. Oyma ve kabartma süslemeleri çok güzel olan kapının orijinali iki katlı.
Kapının iki tarafında, kapı ile aynı zamanda yapılmadığı bilinen iki kule var. Bunlardan güneydeki Julia Sancta Kulesi olarak biliniyor ve bir Hadrian devri eseri. Süslemesiz blok taşlardan yapılmış. Kuzeydekinin ise alt kısımları Antik Çağ’a ait, üst kısmı ise Selçuklular zamanından kalma.
HIDIRLIK KULESİ
Kara surlarının en güneydeki başlangıç noktasında bulunan alt kısmı kare, üst kısmı silindir şeklinde olan Hıdırlık Kulesi, Antik Çağ’dan kalma bir yapı. İçinde kare şeklinde büyük bir kütle var. Kulenin yapısı, son derece sağlam. İç yapısının özelliği nedeniyle savunma amacıyla kullanılan ya da işaret ateşi yakılan bir yer olduğu sanılıyor.
ŞEHZADE KORKUD CAMİİ
Yapı elemanları incelendiğinde caminin geçmişinin MS 2. yüzyıla kadar uzandığı görülüyor. Bulgular, yapının MS 5. yüzyılda mevcut antik bir tapınak üzerine Bazilika olarak yapıldığını gösteriyor. II. Bayezid’in oğlu Sultan Korkud tarafından camiye çevrilmiş ve yapıya bir minare eklenmiş. Minarenin ağaç kısmı 19. yüzyılda çıkan bir yangında yanmış ve o zamandan beri “Kesik Minare” adı yerleşmiş. Harap durumda olan eser restore edilip ziyarete sunulmuş. Fakat ziyaretçilere aynı yapı içinde Antik Bizans ve Selçuklu yapı unsurlarını sunma yönünde eşine ender rastlanır bir kalıntı olarak hizmet vermeye devam ediyor.
SAAT KULESİ
Antalya’nın sembol yapıları arasında yer alan Saat Kulesi, Cumhuriyet Caddesi’nde yer alıyor. Eski tarihlerde “Kapuağzı” olarak söylenen Kalekapısı mevkisinde bulunuyor. Kaleiçi’nin ana giriş güzergâhlarından biri olan Saat Kulesi, ilk olarak 9. yüzyılda Bizans döneminde beşgen burç üzerine kare planlı olarak inşa edilmiş ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde, saat kulesine çevrilmiş. Kim tarafından ve ne zaman yaptırıldığı kesin olarak bilinmiyor. Eskiden haftalık olarak kurulan ve her saat başı, saat sayısı kadar tek vuruş yapan kulenin saati ve kadranları, 1974 yılında Antalya'nın ünlü saatçisi Ali Rıza Suduran tarafından elektronik saatle değiştirilmiş.
YİVLİ MİNARE KÜLLİYESİ
Kalekapısı semtinde bulunan ve çok sayıda Selçuklu yapıtından oluşan eserler topluluğunun adı Yivli Minare Külliyesi. Külliye’de bulunan yapılar şunlar: Yivli Minare, Yivli Camii, Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Selçuklu Medresesi, Mevlevihane, Zincirkıran Türbesi ve Nigar Hatun Türbesi.
YİVLİ MİNARE
Yivli Minare, Antalya’daki ilk İslam yapılarından. 13. yüzyıla ait bir Selçuklu eseri. Kaidesi kesme taştan. Gövde kısmı tuğla ve firuze renkli çinilerden yapılmış. Sekiz yivli minare günümüzde Antalya kentinin sembolü durumuna gelmiş bir yapı. Yüksekliği otuz sekiz metre ve doksan basamaklı bir merdiven ile çıkılıyor.
YİVLİ MİNARE CAMİİ
Yivli Minare Camii, Yivli Minare’nin hemen batısında yer alıyor. Anadolu çok kubbeli cami türünün en eski örneği. Yarım küre şeklinde altı adet kubbe ile örtülü. 1372 yılında Balaban Tavşi’ye yaptırılmış. Yapısında diğer elemanların yanı sıra antik kalıntılardan yararlanıldığı da görülüyor.
GIYASEDDİN KEYHÜSREV MEDRESESİ
Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Atabey Armağan tarafından 1239 tarihinde, Gıyaseddin Keyhüsrev adına yaptırılmış. Bu eserin kapısının karşısında 13. yüzyıl yapıtı olduğu sanılan Selçuklu Medresesi kalıntıları bulunuyor.
ZİNCİRKIRAN TÜRBESİ
Yivli Minare’nin kuzeyinde ve üst bahçede yer alan Zincirkıran Türbesi, şekil olarak Selçuklu tarzında yapılmış. Fakat dış yüzeyinin sade olması, pencerelerinin bulunması, içindeki mezarlığın aşağı seviyede olması özellikleri ile Osmanlı türbeleri karakterini taşıyor. 1377 yılında yaptırılmış ve üç adet mezarı koruyor.
NİGAR HATUN TÜRBESİ
Yine Yivli Camii’nin kuzeyinde bulunan Nigar Hatun Türbesi, altıgen bir plan üzerine yapılmış ve sade bir görünüme sahip. Selçuklu tarzında olan Türbe, 1502 yılından kalma. Mevlevihane olup Alâeddin Keykubat tarafından 1225 yılında yaptırıldığı sanılıyor. Kitabesi kaybolmuş ve onarım görmüş. Günümüzde güzel sanatlar galerisi olarak kullanılıyor.
İSKELE CAMİİ
İskele Camii, Yat Limanı’nda bulunan, küçük ve şirin bir cami. Ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Kale içi restorasyon çalışmaları sırasında yeniden düzenlenmiş.
SUNA-İNAN KIRAÇ KALEİÇİ MÜZESİ
Suna-İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi, korunması gerekli kültür varlığı olarak tescilli iki binada yer alıyor. Suna ve İnan Kıraç tarafından satın alınan bu iki bina, 1993-1995 yıllarında onarılarak müzeye dönüştürülmüş. Bu yapılardan biri, geç döneme ait geleneksel dış sofalı, iki katlı Türk evinin tipik bir örneği. Antalya Kaleiçi sivil mimarlık örneklerinden Tekelioğlu Konağı’ndan esinlenerek onarılmış. Ahşap çıtalı tavanlar ve kalem işi bezemelerle süslenerek 19. yüzyılın ikinci yarısına özgü Kaleiçi yaşamından kesitlerin özel efektlerle birlikte sunulduğu bir etnografya müzesi olarak düzenlenen binada, kahve ikramı, damat tıraşı ve kına gecesi gibi Anadolu halk kültürüne has öğeler konu alınmış.
Müze bahçesinde yer alan ikinci bina ise Aya Yorgi (Agios Georgios) adına inşa edildiği bilinen 1863 yılında onarım görmüş bir Ortodoks kilisesi. Dikdörtgen planlı, tek hacimli ve üzeri tonoz örtülü yapının iç duvarları ile tavanı, kalem işi bezemelerle süslü. Onarım sonrası bir sergi mekânı olarak düzenlenen kilisede Suna-İnan Kıraç koleksiyonuna ait kültür ve sanat eserleri sergileniyor ve kültürel etkinlikler düzenleniyor.
(HABER MERKEZİ)