Antep ve Derik kazalarının sebebi/sorumlusu yerli ve milli bakışınız

Sebep oldukları kazalar nedeniyle vatandaşlardan özür dilemesi gereken devlet ve siyaset kurumunun; olayda ölenlerin taziyeleri arasında bile ayırım yapması manidar ve düşündürücüdür.

Abone ol

Mehmet KAYA*

1896 yılında Londra’da bir yayaya aracın çarpması sonucunda ölümlü ilk trafik kazası gerçekleşmişti. Bu olaydan bugüne değin sayılamayacak derecede kaza meydana gelmiş ve milyonlarca insan bu kazalarda ölmüş ya da sakatlanmıştır. Bu kazalardan bazıları toplumları derinden etkilemiştir. 2021 yılının kasım ayında Bulgaristan’ın başkenti Sofya’nın batısındaki Struma otoyolunda bir yolcu otobüsünün bariyerlere çarparak alev alması sonucu 46 kişinin hayatını kaybetmesi Avrupa’yı derinden sarsmış ve yönetenleri daha sıkı trafik tedbirlerini almaya yöneltmişti. 

Türkiye’de de benzer veya daha ağır sonuçlu trafik kazaları yaşanmış/yaşanmaya devam etmektedir. Bırakınız yeni tedbirler üzerinde yoğunlaşmayı ürkütücü tablo zaman içerisinde giderek sayılarla ifade edilen istatistikî bir ölçüm ve algı düzeyine indirgendiği için geçen hafta sonu mahşer günü/yeri olarak görülecek nitelikte iki büyük ölümlü trafik kazası daha yaşandı. 

Toplumu derinden sarsan kazalardan ilki Antep’in (Dilok)  Nizip ilçesinde meydana geldi. Bir otomobilin dere yatağına düştüğü bilgisi üzerine olay mahalline ambulans, itfaiye ve İhlas Haber Ajansı'nın canlı yayın aracı geldi. Hiçbir trafik tedbiri alınmadan olaya müdahale edildi.  Yola dökülen sıvı nedeniyle kayan ve devrilen yolcu otobüsü ilk kaza nedeniyle olay yerinde bulunan araçlara çarptı. Zincirleme kazada 16 kişi yaşamını yitirdi, 31 kişi yaralandı. Olay yerinde bulunanların anlatıma göre ortaya savaş alanını andıran tablo çıkmıştı ve olayı engellemek ise çok basitti. Olay mahalline emniyet şeridi çekilmiş, trafik tek şeride indirilerek kontrollü yapılmış veya bir süre durdurulmuş olsaydı bu felaket yaşanmayacaktı.  

İkinci kaza ise Mardin’in Derik ilçesinde meydana geldi. Kameralara yansıyan görüntülere ve görgü tanıklarının anlatımlarına göre kaza mahalli mahşer yeri gibiydi. Olay yerindeki kadınların ağıtları ve yine defin işlemleri sırasında yakılan ağıtlar olay yerinin mahşer yeri olduğunu doğrulamaktadır. Ülkeyi 20 yıldır yöneten siyasal iktidarla yakın ilişkiler içinde olan Cengiz Holding’le doğrudan olmasa bile dolaylı bağlantısı olan tırların yüksek tonajlı oluşu, bakımsızlığı ve frenlerinin boşalması felakete neden olmuştu. Aynı firmaya ait tırlardan ilki ilçe merkezinde geçerken kaza yaptı. Kaza nedeniyle trafik tek şeride düşürüldü ancak olay yeri ve olay yerinde bulunanlara ilişkin tedbir alınmadı. Peşi sıra gelen ve frenleri boşaldığı iddia edilen ikinci tır, ilk kaza yerindekilere çarparak ve savrularak bir kıraathaneye girdi ve durdu. Olayda 20 kişi yaşamını yitirdi, 26 kişi yaralandı. Görgü tanıklarına göre aynı firmaya ait 3. tır ise tekerleklerine ateş edilip durdurulmasaydı felaket daha da büyüyecekti.

TRAFİK DENETİMLERİ YAŞAM DEĞİL CEZA ODAKLIDIR

Cengiz Holding ve kazadaki rolüne değinmeden önce Türkiye’de kazalara ve genel duruma bakmakta fayda var. Dünya sağlık Örgütüne göre dünyada ölümlü trafik kazalarının yüzde 48'i 10 ülkede meydana geliyor. Bu on ülkeden biri de Türkiye. Ayrıca AB'de ölümlü trafik kazaları son 20 yılda yarıya düşerken, Türkiye ise yüzde 30 artmış durumda. Bu tablo Türkiye’nin trafik kazaları sorununun, dünyanın çoğu ülkesine göre daha ağır olduğunu göstermektedir. Bu tabloyu eğitimsizlikle veya dikkatsizlikle açıklamak mümkün değildir. Hiç şüphe yok ki evrensel standartlarda bir trafik altyapı ve denetimi oluşturamayan siyasi irade ve idare bu tablonun sorumlusudur.

Gerek Antep gerekse Derik’teki trafik kazalarının oluş yeri, şekli ve sonrasında yaşananları Türkiye’nin siyaset ve hukuk anlayış/işleyişinde ayrık ele almak mümkün değildir. Özelikle Derik’te kazanın gerçekleştiği yerin şehir merkezi oluşu bile tek başına devletin sorumluluğu için yeterlidir.  Başta Derik olmak üzere ülke genelinde karayolu güzergâhlarının belirlenmesi aşamasında yapılan hatalar, kazalara davetiye çıkartır niteliktedir.

Şehirlerarası trafiğe hizmet eden yolların yerleşim yerlerinden geçirilmesi, trafik güvenliğini ciddi tehdit ettiği bilindiği halde ısrarla bu yönteme devam edilmesi siyasi tercihlerin sonucudur. Hatta bu anlayış kent imarına da yansımış. İmara uygun ulaşım altyapısı kurulmamış, planlama ve hesaplamalarda siyasi beklentiler ve rant ekonomisi hâkim kılındığı için sonradan alınan tedbirlerin katkısı olmamış ya da sınırlı kalmıştır. Bu nedenle trafik denetimi, kontrolü ve sistem işleyişi altyapı unsurlarının sağlıklı ve isabetli olmayışından kaynaklı temel fonksiyonlarını yerine getirmekten uzaktır.

Siyasal sistem hak ve özgürlüklere dayalı/saygılı olsaydı eğer yerleşim yerlerine şehirlerarası yolların yapılması yerine, şehrin dışında şehirlerarası bağlantı yolları yapılarak taşımacılık yapan araçların şehirlere girişine izin verilmeyecek ve yük taşımacılığının zorunlu halleri için ise kontrollü geçiş sistemi kurulmuş olacaktı. Dolayısıyla Derik vb kazalar yaşanmayacaktı. İnsan odaklı olmayan siyasal anlayışın oluşturduğu/oluşturacağı trafik sisteminde Derik vb katliam gibi kazaların gerçekleşmesi kaçınılmaz olandır.

Gerek Antep gerekse Derik’te gerçekleşen trafik facialarının (katliam) bir başka nedeni kuralların uygulanma ve denetiminin evrensel kurallara göre yapılmamasıdır. Her iki kaza da basit tedbirlerle bile önlenebilirdi. İlk kazalar olduğunda tüm dünyada alınan tedbirler alınsaydı bu facialar yaşanmayacaktı. Nedir bu önlemler? İlk kazalardan sonra olay mahallinde tedbir almak, sağlık ve güvenlik personeli dışındakileri mahalden uzaklaştırmak ve trafiğin akışını kontrol altına almak. Bilindiği üzere trafik düzeninin ve denetiminin öncelikli amacı sürücü/yaya güvenliğini sağlamak, insan hayatı ile maddi kaynakların korunması, sosyal/ ekonomik kayıpların, gürültünün önlenmesi, çevre kirliliğinin azaltılması, insanların psikolojisini bozan zararlı etkenlerin ortadan kaldırılmasıdır. Türkiye’de ise bu ilkelerin gözetilmesi yerine ekonomiye kaynak oluşturma amacıyla cezaya dayalı sistem oluşturulmuştur. Öyle ki sürücülerin hatasından ceza yazmak için keyif alan bir sistem oluşturulmuş denilirse abartı olmayacak.

CENGİZ HOLDİNG SORUMLU MU DEĞİL Mİ?   

Türkiye’de kazaların müsebbibi ve siyasal sistemin yarattığı bu iki temel problemden sonra Derik kazası ve Cengiz Holding meselesine döndüğümüzde eleştirilmesi gereken yapının, yine siyaset ve hukuk kurumu olduğu görülmektedir. Olaydan hemen sonra HDP Milletvekili Ebru Günay, kazaya sebebiyet veren tırların Cengiz Holding’e çalışan taşeron firmaya ait olduğunu ileri sürdü. Kısa sürede açıklama yapan Cengiz Holding, tırların yüklenici firmaya ait olduğunu ve sorumluluklarının bulunmadığını savundu. Konunun hem hukuki hem de Cengiz Holding etrafında oluşmuş siyasal yapıdan kaynaklı vicdanı boyutu vardır. Yüklenici firma taşeron ise Cengiz Holding’in açıklamasının hukuki değeri yoktur. Çünkü asıl firma (yani Cengiz Holding) gerek işçilerle ilgili gerekse araç bakım ve gözetimiyle ilgili yani işin yapılmasından kaynaklı doğan her iş ve eylemden hukuken sorumludur. Yok, eğer aralarındaki ilişki sadece satıcı ve müşteri ilişkisi ise elbette bir hukuki sorumluluk doğmayacak.

Ancak meselenin basit bir ticari ilişkinden ibaret olmadığı anlaşılıyor. Tırların maliki firmanın eski bir AKP’li milletvekili olduğu, olaya karışan tırların cengiz holdinge ait iş yerinde sürekli taşımacılık yaptıkları ve Cengiz Holding’in mevcut iktidarla girift ilişkileri düşünüldüğünde hukuken olmasa bile vicdanen sorumlu olduğu açıktır. Cengiz Holding’in siyasal iktidara yakınlığını sağır sultan bile bildiğine göre mülki amirlerin veya herhangi bir kurum ve kuruluşun bu holdinge veya holdingin birlikte çalıştığı bir firmaya müdahale etmeye cesaret etmeyeceği biliniyor. Hal böyleyken Cengiz Holding’in ‘‘sorumlu değiliz’’ şeklindeki açıklamasının toplum vicdanında kabul görmesi mümkün değildir.

Öte yandan aynı gün gerçekleşen ve aynı ağır sonuçlara yol açan Antep ve Derik’teki kazalara iktidarın farklı düzeyde ilgi göstermesi, Derik’teki kaza için üç bakanın Mardin’e gelmesi ve bu bakanlardan birinin de Adalet Bakanı olması hem manidardır ve hem de Cengiz Holding’in açıklamasının gerçeği yansıtmadığına dair kuşkulara haklılık kazandırmaktadır.

YERLİ VE MİLLİ UYGULAMA YERİNE EVRENSEL ANLAYIŞ HÂKİM KILINMALI

Türkiye’de siyaset kurumundaki ahlaki erozyon ve evrensel olmaktan uzak bakış kamu kurumları ile meslek örgütlerinde de etkisini göstermektedir. Bu nedenle bu yapılar da siyaset kurumu gibi trafik sisteminde standart dışılığı normal bir durum gibi algılamakta, gerekli dikkat, ilgi ve özeni göstermemekte, yeterli şekilde tartışmamakta, nedenleri ve sonuçlarını takip etmemektedir. Trafik kazalarından dolayı yetkili kamu görevlilerinin sorumlulukları bağlamında daha açık ve caydırıcı hukuki düzenlemelerin yapılması, gerektiğinde inceleme, soruşturma ve yaptırım uygulanması, hesap sorulması gerektiği açıkken hala açıklamalarla yetinilmesi çözümden ne kadar uzak olduğumuzu göstermektedir. Antep ve Derik kazalarında görüldüğü gibi idarenin ve siyasetin sorumlu olduğu sayılamayacak kadar trafik kazası vardır. Eğer bağımsız yargı ve etkili sivil bir toplum anlayışımız olsaydı, bugün siyaset ve bir bütün olarak devlet Antep ve Derik kazalarındaki sorumluluğu nedeniyle başsağlığı açıklaması yerine vatandaştan özür dilemek zorunda kalacaktı. Sebep oldukları kazalar nedeniyle vatandaşlardan özür dilemesi gereken devlet ve siyaset kurumunun; olayda ölenlerin taziyeleri arasında bile ayırım yapması manidar ve düşündürücüdür.

Özcesi Türkiye’de hemen her gün onlarca insanın hayatının kaybına neden olan, büyük maliyetlere yol açan, insan ve madde kaynaklarının sorumsuzca heba olmasına neden olan bu trafik sisteminin nedeni ‘‘yerli ve milli’’ siyaset ve uygulama anlayışlarıdır. Artık yerli ve milli siyasal anlayışın çözümde yetersiz kaldığının görülmesinin, evrensel standartlarda yöntemler, birimler ve aktörlerin devreye konulmasının zamanı gelmiştir/geçmektedir.    

Türkiye’de trafikle ilgili teorik ve pratik olarak düzenli ve yeterli çalışma yapan, trafik sisteminin kamuoyu gündeminde sürekli tutulmasını sağlayan bir kurumsal yapıya ihtiyaç vardır. İnsan hakları, temel haklar ve hürriyetler zedelenmeden, yargı gözetiminde ve denetiminde görev yapacak böylesi bir birim sorunları önemli ölçüde çözecektir. Bilinmelidir ki trafik sorunlarının çözümü ve kurumsallaşma ile ortaya çıkan yeni durumlar; adalet, hukuk, güvenlik, temel haklar ve insan hakları arasında kurulacak denge ile aşılabilir. Böyle bir yapı ve denge sistemi olsaydı eğer Derik’teki kazayla ilgili kamuoyu şeffaf bir şekilde bilgilendirilmiş olacaktı. Olayın üzerinde 3 gün geçmesine ve görüntülere rağmen hala 3. tırın varlığını inkâr eden, Cengiz Holding ile yüklenici firma arasındaki ilişkiyi açıklamaktan kaçınan siyasal iktidar karşısında bağımsız kurumlara ne kadar ihtiyaç duyulduğu ortadadır.

Bir kez daha altını çizmekte fayda var siyasal iktidar ve emrindeki bürokrasi insan hakları, temel haklar ve özgürlüklere saygılı, yaşam hakkını önceleyen bir trafik sistem ve uygulamasına yüzünü dönerse eğer, sorunlar büyük ölçüde çözülmüş olur /çözülür.  Böylesi bir yaklaşım Mardin ve Derik kazalarında dersler çıkarıldığını gösterecek, toplum da rahat nefes alacaktır.

Sonsöz yerine; bu yazı Derik’teki kazada hayatını kaybeden eski stajyerimiz ve eski büro ortağımız Av. Baran Açan anısına yazılmıştır. Gerek evrensel olmayan trafik altyapı sistemi gerekse Cengiz Holding’le kurulan girift ilişkiler nedeniyle kazada sorumluluğu bulunan siyasal iktidar başta Av. Baran Açan olmak üzere kazada yaşamını yitirenlerin ailelerinden özür dilemeli ve sorumluluğunu kabul ederek gereğini yapmalıdır.

*Diyarbakır Barosu- Avukat