Son iki yazıda yargı sahasındaki bazı vakalar eşliğinde
“anti-hukuk” oluşum sürecini deşmeye çalıştım. Malum, hukuk sadece
mahkeme işi değil, adalet zaten hiç değil.
İddiam şu: Yeni hukuk, bir anti-hukuk olarak şekilleniyor.
Yasama-yürütme-yargı mimarisinde yargı artık lafta bile “primus
inter pares” olmadığı gibi “pares” içinde bile değil. Çünkü güçler
birleşmiyor, yürütme her şey artık, yargı da yürütmeye bağlı polis
teşkilatının görevlerinin bir uzantısı. Yasama, parlamento ikisinin
deneyimlerinde gözlenen boşlukları doldurmakla vazifeli yazıhane.
Üçlünün sadece biri “güç” kalan ikisi basit tedarikçi.
AÇLIKLA TERBİYENİN KANUNLAŞMASI
Yasama, yeni Türkiye inşasında tedarik vazifesini yine bir torba
kanunla sürdürüyor. Son 12-13 yılın temel tekniği torbacılık. Bu
torbadaki maddelerden en az biri, anayasaya ve evrensel hukuk
prensiplerine açıkça aykırı; şu ünlü beşinci madde. KHK ile atılmış
hekimlerin meslek hayatlarını kısıtlıyor, açlıkla terbiye
maddesi.
KHK ile kamudan ihraçların tamamı hukuka aykırıydı, bu ihraçlara
itirazları engelleme ve uzatma usullerinin tamamı hukuka aykırıydı,
mahkemelerin bu ihraçlara dair başvurulara verdiği cevapların
tamamı hukuka aykırıydı.
Şimdi bir başka evreye geçişin bir adımıyla karşı karşıyayız:
Hukuka aykırı kararname ile atılan, hukuka aykırı kararlarla
itirazı engellenen ve mahkemelerin hukuka aykırılığı görmezden
geldiği bir fiili durum, parlamento eliyle “kanun” haline
getirilecek. İhraçlar hukuka aykırıydı çünkü ihraç kararnamelerine
yol açan olağanüstü hal ilanının dayanağı olan darbeye karışanlar
esasen zaten mahkeme kararıyla ihraç edilebilirdi; fakat “imza atan
akademisyenler” gibi mahkeme kararıyla ihraçlarının önüne “hukuk”
gibi zorluklar çıkacağı için bu yol seçildi. Bu aykırılıklar “hukuk
karşıtı” bir toplam oluştururken işe el atan parlamento şimdi bu
karşıtlığı “kanun” kalıbına döküyor.
MGK VARKEN MAHKEME NE? YURTTAŞ KİM?
Maddeyle iki grup insanın meslek hayatına özel kısıt
getiriliyor. Biri KHK ile atılanlar, biri güvenlik soruşturmasını
geçemeyenler.
KHK ile atılanların hukuki durumu açık, bir “olağanüstü hal
dönemi işlemi” ile atıldılar ve bu “işlem”e karşı hukuk yolları
tıkandı. Hukuksuzluk, kararnamelerdeki klişede çok bariz zaten,
kalıp şöyle: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca
Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar
verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı
veya irtibatı bulunduğu değerlendirilen…”
Üyelik, mensubiyet, iltisak. Kim karar veriyor, biri MGK, diğeri
belirsiz bir özne. MGK ne yapıyor, “değerlendiriyor”, kimi, “yapı,
oluşum veya gruplar”ı. Yeni Türkiye yürütmesinin bu eski dönemden
miras alınan enstrümanı, yapı, oluşum veya gruplar hakkında
değerlendirme yaptığı anda onlar örneğin kamudan ihraç edilebiliyor
ve mahkemeler bu işe karışmıyor. Belirsiz özne ise aynı şeyi “terör
örgütü” açısından yapıyor. O belirsiz özne kimse aslan payını
kendisine ayırmış, MGK’ya zor olanı bırakmış ya da kolayı kim
bilir: Devletin milli güvenliğine karşı faaliyet… Milli güvenlik
ne? Kimin hangi faaliyeti milli güvenliğe karşı ya da değil kim
nasıl karar verecek? İşte MGK. O neye milli derse o, gizli özne
neye terör derse terör o. Kararname, laf olsun diye bile “hakkında
mahkeme kararı bulunma” ya da yargısal bir başka işlemi işaret etme
ihtiyacı duymuyor, çünkü o “olağanüstü hal” kararnamesi. Artık
olağan olan OHAL yani. Yeni olağan hal demek, yurttaş diye bir
şeyin kalmadığı hal demek, mahkemelerin işi çok hem zaten.
Şimdi bu “hukuksuzluklar” dizisini parlamento kanunlaştırıyor.
Sivil ölüm denilen şeye yol açacak siyasal şiddet,
kanunlaşıyor.
Sivil ölümü Dr. Cenk Yiğiter geçen gün Twitter hesabında şöyle
özetlemişti: “KHK’li bir hukuk doktoruyum. Bazı dergilerde
yazılarımın yayınlanması, bazı bilimsel toplantılara katılmam
yasak. Kamuda çalışmam yasak. Vakıf üniversitesinde çalışmam yasak.
Avukat olmam yasak. Ankara Üniversitesi’nde öğrenci olmam yasak.
Pasaport almam ve yurt dışına çıkmam yasak.”
Siyasal şiddet eşliğinde inşası süren yeni Türkiye’de yargı
anti-hukuk kararlarla adeta şov yaparken parlamento da gidişatın
ruhuna uygun olarak hukuk karşıtlığını kanun kalıbına döküyor.