Antik dünyanın Bergama'daki sağlık merkezi: ‘Dertlerine derman aradılar’

Arkeolog Ali Özkan, antik dünyanın en meşhur sağlık merkezlerinden biri olan Bergama’yı anlattı. Özkan, "Pergamon Asklepieion’u şifa bulmak için uzak mesafelerden gelen hastalara kucak açtı" dedi.

Abone ol

İZMİR - İzmir’in Bergama ilçesinde Selinos Antik Kanal Restorasyon ve Islah Projesi’nde çalışmalar hızla devam ediyor. Tamamlandığında, üç bin yıllık Pergamon Antik Kenti’nin odağı niteliğindeki Selinos Antik Kanalı yeniden gün yüzüne çıkacak. Proje sonuçlandığında kente gelen ziyaretçiler, Helen, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemlerini kapsayan çok katmanlı tarihi bir arada görürken Cumhuriyet Dönemi mekanlarından, Bergama Çayı yönüne geniş bir alanda oluşacak kültür rotaları ile kentin hafızasını deneyimleme fırsatı bulacak.

Bergama Belediyesi’nin geçmişte dünyaca ünlü bir sağlık merkezi olan Bergama’da sağlık turizmini geliştirmek için çalışmalar sürdürdüğünü söyleyen Arkeolog Ali Özkan, “Asklepios adına düzenlenen kutsal alanın temeli her şeyden önce buradan çıkan su kaynakları idi. Kutsal alan, bugün de rahatlıkla görüleceği gibi çok sayıda çeşme, kuyu, çamur havuzları şifa veren suları ile hastalara derman olmaktaydı. Anıtsal girişin kuzeyinde kütüphane birimi, güneyde ise dairesel planlı Zeus-Asklepios tapınağı yer alıyor. Oluşturulan kütüphaneden hem burada uzun süre yaşayan hastalar istifade etmiş hem de muhtemelen tedavi yöntemlerini konu edinen kitaplardan hekimler yararlanmıştı. Kutsal alandaki tiyatronun da tedavinin bir parçası olduğunu düşünebiliriz. Burada müzik terapisi önemli bir yer tutmaktaydı. Bugün dahi kutsal alana ziyaret edenler, su kaynaklarının dinlendirici sesinden etkilenmektedir” dedi.

Bergama Belediyesi UNESCO Alan Başkanlığı ekibinden Arkeolog Dr. Ali Özkan ile Selinos Projesi’ni, UNESCO kenti olarak Bergama’nın özgün yanlarını, Asklepion’un mimari yapısı ve sosyal yaşamını konuştuk.

Arkeolog Dr. Ali Özkan

‘PERGAMON DENİZDEN İÇERİDE YER ALIYOR’

Helenistik Dünya’nın en önemli krallıklarından birisi olan Pergamon Krallığı’nın başkenti Bergama’da yer alıyor. Bir krallık başkenti olarak Pergamon’u ortaya çıkaran coğrafi koşullar neler?

Krallık, Akropol denilen ulaşılması oldukça zor bir tepe üzerinde inşa edilmişti. Elbette başkent olarak Bergama’nın seçilmesinde verimli arazileri ve bol su kaynaklarının varlığı da etkili. Pergamon’un periferisi kolay ve ulaşılabilir gıda temini sağlayarak krallık için hayati öneme sahip ihtiyaçları karşılamış olmalı. Çünkü bugün de önemli bir tarımsal üretim merkezi olan Bakırçay Ovası kenti besleyen bir gıda kaynağı.

Pergamon Ege kıyısında kurulan antik kentler ile kıyaslandığında denizden içeride yer alıyor. Ancak kentin liman yerleşimi Elaia (Bergama, Zeytindağ-Kazıkbağları), deniz aşırı noktalara erişimi sağlayarak önemli bir misyonu yerine getiriyor. Burada kentin donanması da yer alıyordu. Aynı zamanda Pergamon çevresinde üretilen tarım ürünlerinin Elaia limanı üzerinden ticareti yapılmaktaydı. Büyük olasılıkla Bakırçay Nehri’nin su seviyesinin yüksek olduğu dönemlerde de taşımacılıktan faydalanılıyordu.

‘HER GELEN KÜLTÜR BİR ÖNCEKİNİN TUĞLASINI EMANET ALDI’

Helenistik dönemin ardından Roma, Bizans, Karesi Beyliği, Osmanlı döneminde de topografyanın avantajlı koşulları nedeniyle kent aynı bölgede yaşamaya devam ediyor. Peki, UNESCO kenti olarak Bergama’nın özgün yanları neler?

Bergama yüzlerce yıl kesintisiz aynı yerde devam eden kentsel varlığı ile uyumlu olarak 2014 yılında UNESCO Dünya Miras listesine ‘Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı’ başlığı ile girdi. Çok sayıda kültür katmanına ev sahipliği yapan Bergama, tüm bu kültürlerin mekansal anlamda iç içe olduğu sıra dışı bir dokuya sahip. Her yeni gelen kültür bir öncekinin mermerini, tuğlasını emanet aldı ve kenti yeniden var etti.

Bergama zengin mirasının korunması konusunda da öncü bir kent oldu. Türkiye’nin 1972 yılında imza atarak taraf olduğu Doğal ve Kültürel Mirasın Korunması sözleşmesinden iki yıl önce Bergama, mevcut tarihi dokunun korunması hususunda girişimlerde bulunulan bir şehirdi. Dönemin Orman Bakanlığı, Bergama’nın zengin mimari mirasının bir tür milli park olarak sınırları belirlenmiş bir alanda korunması, gelecek kuşaklara aktarılması için Amerikan Milli Park uzmanlarına bir proje hazırlatmıştı. 1970’te başlayan bu çabalar 2014’te UNESCO Dünya miras listesine girilerek taçlandırıldı.

‘PERGAMON, TİYATRO ARACILIĞIYLA TÜM ANTİK DÜNYAYA SESLENEBİLDİ’

Kent planlaması açısından bilim ve kültür başkenti olarak Pergamon’un önemi konusunda neler söylersiniz?

Pergamon, kent planlaması ve büyük bir ekol olarak faaliyet gösteren heykeltıraşlık okulları ile tanınıyor. Örneğin Helenistik kültürün plastik sanatlar açısından başyapıtı olarak bilinen Zeus Sunağı burada inşa edilmiş. Bugün Bergama’yı ziyaret eden gezginler, akropolün zorlu arazi koşullarına akılcı çözümler getirilerek inşa edilmiş mekanları ilgiyle takip ediyor. Teraslar üzerinde oluşturulan yapı adaları ve bunların üzerindeki mekanlar şeklinde tasarlanan kent planlaması çok sayıda antik kent tarafından örnek alınmış. Kendi stilini yaratan heykeltıraşlık okulları, peyzaj ile uyumlu kent planlaması, kenti süsleyen anıtları ile Pergamon’u gerçek anlamda bilim ve kültür başkenti olarak görebiliriz.

Akropoldeki yapıların merkezi ise oldukça dik bir yamaca inşa edilen tiyatrodur. Muhtemelen kentin merkezinde tiyatronun yer alması tesadüf değil. Helenistik dönemin ileri bir kültür başkenti olan Pergamon, tiyatro aracılığıyla tüm antik dünyaya seslenebildi. Tragedya, komedya, dram türünde oyunların yanı sıra retorikçiler halka burada seslendi, düşünürler fikirlerini burada paylaştı. Tiyatronun üst terasında inşa edilen Athena Tapınağı da benzeri bir düşüncenin ürünü olmalı. Akıl Tanrıçası Athena’ya adanan kutsal alan tiyatro ile birlikte kentin kültürel ve bilimsel faaliyetlerin hamisi olduğu mesajı verilir.

Athena kutsal alanına komşu dünyaca ünlü Pergamon Kütüphanesi ise kent çekirdeğinin kültürel ağırlığını daha da güçlendiriyor. Kütüphanede geliştirilen bilim, tiyatroda halka sunuluyor, buradan tüm kente bilim ışığı saçılıyordu. Pergamon kralları inşa ettirdikleri kütüphanenin geliştirilmesi, daha çok sayıda kitaba sahip olması için canla başla çalıştılar. Özellikle II. Eumenes kitap satın almayı bir görev edinmişti. Bu kütüphanedeki kitapların 200 bin cilde ulaştığı tahmin edilir. Antik Çağ’da bu boyutlarda bir kütüphanenin oluşması sıra dışı idi, Pergamon’un bu alandaki tek rakibi ise İskenderiye idi.

Pergamon tiyatro
‘PERGAMON KÜTÜPHANESİNİ RAKİP OLARAK GÖRDÜLER’

Peki, Pergamon ve Mısır merkezli kütüphaneler arasında bir rekabet söz konusu muydu?

Evet, Pergamon ve Mısır merkezli Ptolemaioslar kütüphaneleri antik dünyanın en büyük kütüphanesi olmak için rekabete giriştiler. Mısır, kitap yapımında kullanılan papirüsün hammadde tedarikçisi idi. Büyüyen Pergamon kütüphanesini rakip olarak gören Mısırlılar, papirüs ihracatını yasakladılar.

Papirüsten elde edilen kitap, bir ahşap çubuğun etrafına sarılmış, uzun bir papirüs şeridinden oluşuyordu. Okuyucu ruloyu iki elinde tutuyor, okudukça bir eliyle ruloyu açarken öbür eliyle sarıyordu. Zahmetli kullanımı ile rulo kitaplar, papirüs ihracatının yasaklanması ile yerini bugün kullandığımız türde kitaplara bıraktı. Ancak deriden elde edilen parşömen, papirüsten daha kalın ve ağır olduğu için rulo halinde kullanıma uygun değildi. Pergamonlular derileri sayfalar halinde düzenleyip ciltleyerek bu sorunu da çözdüler. Pergamon kağıdı ( lat: Charta Pergamena) adı da verilen bu kitap türü böylece kitap üretiminde devrimsel bir etki yaptı.

‘DEVŞİRME MALZEMELERİ KULLANMA GELENEĞİ OLDUKÇA YAYGIN’

Pergamon Krallığı’nın miras yolu ile Roma’ya intikal etmesi ile birlikte kentte Roma hakimiyeti başlıyor. Çok katmanlı olan Bergama’da Roma dönemi ve sonrasında kent mimarisinde nasıl bir değişim görüyoruz?

Roma dönemiyle birlikte Roma’nın mimari ve mühendislik projeleri uygulanmaya başlıyor. Artık Roma tüm Anadolu’da huzur ve istikrarı sağlamış, kendisini tehdit edecek hiçbir alternatif güç kalmamıştır. İşte bu dönemde Pergamon kenti daha aşağıya ova düzlüğüne, Selinos (Bergama Çayı) kıyısına doğru yayılmaya başlıyor. Bu dönemde inşa edilen yapılar arasında Serapis onuruna inşa edilen tapınak, Roma’nın mimari ve mühendislik başarısını tüm haşmetiyle gözler önüne seriyor.

Pagan bir tapınak olarak inşa edilen Serapeion, Roma’nın Hıristiyanlaşması ile anıtsal bir kiliseye dönüşür. Bu nedenle Bergama, Hıristiyanlık tarihi açısından da özel bir kenttir. Aziz Yuhanna’nın mektuplarından öğrendiğimize göre, Anadolu’da oluşan ilk yedi Hıristiyan cemaatten biri Bergama’dadır. Bu cemaatin merkezi kilisesi ise Kızılavlu’da inşa edilen kilisedir. Serapis Tapınağı’nın kuzeyindeki dairesel planlı kubbeli mekan da daha sonra Kurtuluş Cami olarak dönüştürülür. Dinler tarihini aynı mekanda izlemek, kutsal alanların sürekliliğini takip etmek için Bergama Kızıl Avlu-Serapis Tapınağı eşsiz bir örnektir.

Kızıl Avlu’ya komşu Bergama sinagogu çok dinli geçmişini hatırlamak açısından önemlidir. Efrayim Bengiat tarafından babası İshak Bengiat anısına kentteki Yahudi cemaatin hizmetine sunulmak üzerine 1875 yılında inşa edilmiştir. Yapının ortasında yer alan vaaz kürsüsünde antik sütun gövde ve başlıkların kullanıldığını görüyoruz. Bergama’nın çok katmanlı mekanlarında devşirme malzemeleri kullanma geleneği oldukça yaygındır. Benzer bir devşirme malzeme kullanımını Bergama Kulaksız Camii’nde görebiliriz. Caminin kuzey duvarında antik sütun başlıkları ile inşa edilen kemer aynı alanda eski bir yapının varlığına işaret eder.

Bergama Osmanlı döneminde de mimarların projeler geliştirdiği ve kent estetiğine önem verildiği bir dönem yaşadı. Bergama nasıl antik kent organizasyonu açısından özenli bir planlamaya sahip ise Osmanlı döneminde de mimarların projeler geliştirdiği ve kent estetiğine önem verildiği bir dönem yaşadı. 1627 yılından başlayarak 1688-1810 tarihli belgelerde ‘Mimarlık-ı necceran der Medine-i Bergama ve nevanesi’ şeklinde faaliyet gösteren mimar kadrolarından bahsedilir. Kuşkusuz geçmişin ihtişamlı antik yapıları Osmanlı yapı ustalarına ilham olmuş olmalıdır.

Selinos-Bergama Çayı

‘SAĞLIK MERKEZİ EN PARLAK ZAMANINI HADRİANUS İKTİDARI İLE YAŞADI’

Bergama Asklepionu antik dönem tapınak tıbbının önemli uygulanma alanlarından birisi oldu. Asklepion’un mimari yapısı ve orada sürdürülen sosyal yaşam hakkında neler söylersiniz?

Evet, Bergama’nın bir diğer önemi şifa veren bir kent olmasıdır. Antik dünyanın en meşhur sağlık merkezlerinden biri Bergama’dadır. Pergamon Asklepieion’u şifa bulmak için uzak mesafelerden yola revan olup gelen hastalara kucak açtı. Antik Pergamon ile Asklepieion arasında bağlantı bir kutsal yol ile sağlanmaktaydı. 820 metre uzunluğundaki mermer yol dertlerine derman arayanlarca aşındırılırdı.

Sağlık tanrısı Asklepios onuruna MÖ 4’üncü yüzyılda ilk olarak kurulan sağlık merkezi en parlak zamanlarını ise Roma İmparatorluk döneminde, Hadrianus iktidarı ile yaşadı. Tabiri caizse hastalık hastası olduğunu düşündüğümüz Aristides, şifa bulmak için Pergamon Asklepieionu’nun müdavimlerindendi. Onun yazdıkları hem şifa merkezinin mekansal anlamda tespiti hem de tedavi yöntemleri hakkında ipuçları edinmemize imkan sağlıyor. Sağlık merkezi dört temel öğe üzerinde hizmet vermekteydi. Perhiz, sıcak ve soğuk banyo, çamur banyosu ve istihare.

Antik Pergamonlu ünlü hekim ve Eczacı Galenos kentin tıp tarihindeki yerini daha da anlamlı kılıyor. Mimar bir babanın oğlu olarak Pergamon’da doğan Galenos, Smyrna, Korinthos ve İskenderiye gibi önemli merkezde tıp eğitimine devam etti. Alanında oldukça yetkin bir isim olması ile başkent Roma’ya davet edildi. Saray doktoru olarak Marcus Aurelius’un oğlu Commudus’un şahsi doktoru oldu. Galenos, çok sayıda tıp kitabı kaleme aldığı gibi Hipokrat’ın unutulmuş fikirlerinin yeniden canlanmasına da vesile oldu. Eserleri Orta Çağ boyunca okunmaya devam etti. Endülüslü hekim İbn Cülcül onu tıbbın anahtarı olarak anar. Pergamon’da yetişen ve dünya tıp tarihine eşsiz bir katkı sunan Galenos bugün Bergamalıların ilham kaynağı olarak etki unsuru olmaya devam etmektedir.

Sağlık tanrısı Asklepios adına düzenlenen kutsal alanın temeli her şeyden önce buradan çıkan su kaynakları idi. Kutsal alanda bugün de rahatlıkla görüleceği gibi çok sayıda çeşme, kuyu, çamur havuzları şifa veren suları ile hastalara derman olmaktaydı. Anıtsal girişin kuzeyinde kütüphane birimi, güneyde ise dairesel planlı Zeus-Asklepios tapınağı yer alır. Oluşturulan kütüphaneden hem burada uzun süre yaşayan hastalar istifade etmiş hem de muhtemelen tedavi yöntemlerini konu edinen kitaplardan hekimler yararlanmıştı. Kutsal alandaki tiyatronun da tedavinin bir parçası olduğunu düşünebiliriz. Müzik terapisi önemli bir yer tutmaktaydı. Bugün dahi kutsal alana ziyaret edenler, su kaynaklarının dinlendirici sesinden etkilenmektedir.

Bizler de geçmişte dünyaca ünlü bir sağlık merkezi olan Bergama’da sağlık turizmini geliştirmek için çalışmalar sürdürüyoruz. Bergama’nın yerel yönetiminin bir tıp profesörü olan Prof. Dr. Tanju Çelik’e emanet edilmesini, Bergama’nın bu yolda adımlar atması açısından güzel bir fırsat olarak görüyorum.

‘KENTİN MEKANSAL HAFIZASI DAHA İYİ DENEYİMLENECEK’

Günümüze gelecek olursak yerel yönetim ve kurumların Bergama’nın tarihi mirasını görünür kılmak adına yaptığı yeni çalışmalar var mı?

Bergama 2024 yılında UNESCO Dünya miras listesine kabulünün 10’uncu yılını kutluyor. Bizler de Bergama Belediyesi olarak kentin mimari mirasını gelen ziyaretçiye daha iyi anlatmak ve aktarmak için çalışıyoruz. Şu anda da Bergama tarihinin ayrılmaz bir bileşeni olan Bergama Çayı-Selinos‘ta rehabilitasyon çalışmaları yürütüyoruz. DSİ, Bergama Müzesi ve Bergama Belediyesi kendi sorumluluk alanlarında bu projeye destek oluyor. Her kurum Bergama’nın tarihi peyzajında önemli yer tutan Selinos’u hak ettiği güzelliğe kavuşturmak için çalışıyor. Selinos-Bergama Çayı Bergama’yı iki yakaya bölerken, kent birbirine köprüler ile bağlanmakta. Çoğu Roma döneminde inşa edilen bu köprüler Bergama’yı ‘köprüler şehri’ yapıyor. Bugünlerde restorasyonu tamamlanmak üzere olan Üçkemer ve Tabak köprüleri ile bu alanın yeniden kent turizmine kazandırılması hedefleniyor. Köprü ve yakınındaki 19’uncu yüzyıla tarihlenen tabakhane binası ve çırçır fabrikasının restorasyonları tamamlandı.

Belediyesi Başkanı Tanju Çelik bu alanın düzenlenmesi ve turizm açısından yeni bir destinasyon olması için özel bir çaba sarf ediyor. Böylece Bergama’yı ziyaret eden gezginlere, Pergamon akropolünden, Aşağı kent, Cumhuriyet Dönemi mekanlarından, Bergama Çayı yönüne geniş bir alanda kültür rotaları oluşturularak kentin mekansal hafızasını daha iyi deneyimlenme fırsatı sunulacak. Temennimiz kenti ziyaret eden tüm ziyaretçilerin kentin çok katmanlı kimliğini deneyimlemesidir. Akropolden Aşağı kente bakan gezginler ihtişamlı yüksekliği ile Kızılavlu-Serapis Tapınağını, Ulu Cami’nin kubbelerini, Osmanlı çarşısının hanlarını, hamamlarını ve minarelerini göreceklerdir. Yolunuzu Bergama’ya düşürmenizi, çok katmanlı bir kentin sokaklarında size çok şey fısıldayan yapıları dinlemenizi tavsiye ederiz. Kozak Yaylası’na çıkmayı da ihmal etmeyin!