İzlerken merak etme, hikayeye ilgi duyma, haz alma gibi motivasyonlarımızdan bir diğeri de iyi hissetme hali. Ekranda ne kadar gerçekçilik ararsak arayalım iyi hissetmek de istiyoruz. Gerçekler son dönemde çok sert, aynı sertlikte dizi izlemeyi istememek de anlaşılır bir gerekçe. Bu noktada izleyiciyi anlamanın sadece reyting sonuçlarından geçmediğini, biraz da toplumun nabzını tutmak gerektiğini hatırlatayım.
‘Belirsizlik’, bu dönemi en iyi açıklayan kavram olarak pek çok araştırmanın, konferansın, yazının konusu olmaya başladı. Siyaset, ekonomi, dünya haberleri bize hep karamsar, belirsiz bir tablo sunuyor. Bu tablo içinde bireysel motivasyonlar bularak güne başlayıp günü bitiriyoruz. Belirsizlikle mücadelede benim ruh halim daha çok televizyon sezonu gibi, inişli çıkışlı. Haberleri izlerken midemde ağrı başlıyor. Bu yüzden daha çok dizi izleyeyim diyorum ama iyi hissettiren dizileri televizyonda bulamıyorum. Televizyonda geçen sezonun verileri yapımcılar ve kanallar tarafından pek de önemsenmemiş gibi. Diziler bir başlıyor, iki bitiyor. Oysaki kamusal alanımız siyasi sebeplerle, sosyal alanımız ekonomik sebeplerle daraldıkça ekran karşısında daha çok zaman geçireceğimiz belliydi.
Havalar soğudukça televizyonun karşısındaki toplam izleyici sayısı arttı. Ama bu durum merak etmediğimiz ya da iyi hissetmediğimiz dizileri izleyeceğimiz anlamına gelmiyor. Belki de bu yüzden geçen sezonun reyting oranlarına hala ulaşılamadı. Dizilerin başarısız olmasına -emek açısından- üzülen biri olarak henüz izleyecek fırsatı bulamadığım bir dizi, başladığı gibi bitince sevinmeye başladım. İşi gereği benim gibi her dizinin en azından ilk bölümünü seyretmek durumunda olanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Örneğin; Kör Nokta, Gizli Bahçe ben izleyemeden bitti. Tanıtım videolarını izleyerek -maalesef- başlamadan biteceğini tahmin ettiğimiz diziler de var. Siyasi, ekonomik ve toplumsal alanlardaki belirsizlikler ve farklı değişkenler televizyonun da belirsiz bir döneme girdiğini gösteriyor. Oysaki geçen sezonun kodlarıyla izleyiciyi yakalamak mümkün olabilirdi.
İzlerken merak etme, hikayeye ilgi duyma, haz alma gibi motivasyonlarımızdan bir diğeri de iyi hissetme hali. Ekranda ne kadar gerçekçilik ararsak arayalım iyi hissetmek de istiyoruz. Gerçekler son dönemde çok sert, aynı sertlikte dizi izlemeyi istememek de anlaşılır bir gerekçe. Bu noktada izleyiciyi anlamanın sadece reyting sonuçlarından geçmediğini, biraz da toplumun nabzını tutmak gerektiğini hatırlatayım. Haftalık dizi tablosunu gözümün önüne getirdiğimde merak ettiğim, ilgi duyduğum, hatta kaçırmadan izlediğim diziler var.
Ama keyifle, bir çeşit dinlenme, eğlenme zamanı gibi yayınlanmasını beklediğim dizi bu sezon 'Sandık Kokusu' oldu. Geçtiğimiz sezon 'Sandık Kokusu’nu hem Gazete Duvar YouTube kanalı için Yeni Bölüm programında Ezgi Sivrikaya ile hem de Oksijen TV için Elçin Yahşi ile değerlendirmiştik. Orada bahsettiğimiz konulardan bazıları artık dizinin hikayesinde yok. Dizilerde arayıp da bulamadığımız tutarlılığı şimdilik bir kenara bırakalım. Üstelik senaristlerin aynı anda 'Kızılcık Şerbeti’ni de yazdığını düşünürsek tutarlılık konuşacağımız son kavram olur. Şerbo’yla ilgili analizler başka bir yazının konusu olacak.
'Sandık Kokusu’nda geçen sezon Metin Akdülger diziden ayrılınca son bölümlerinde izlemeyi bırakmıştım, bu sezon yeni bir diziymiş gibi izlemeye başladım. Demet Akbağ, Nalan Okçuoğlu ve Uğur Yücel’i televizyon ekranında izlemek çok zevkli. Filiz karakterinin kadını annelikten, evlilikten, yaştan bağımsız birey olarak göstermesi kolay bulunmayan bir temsil. Türkan’ın kızıyla ilgili endişeleri çok gerçek. Mafya babasından aile babasına dönüşen Hasan, elbette her an bizi şaşırtabilir. Özge Özpirinçci’nin canlandırdığı Karsu da sonunda annesini anladı ve kendisini yeniden hatırladı. Karsu ve Irmak’ın ya da Bora ve Kıvanç’ın arasındaki diyaloglar gerçekçilik açısından izleyiciyi yakalıyor. Ama izleyiciyi bu sezon en çok yakalayan karakter Gülnaz rolüyle Gözde Seda Altuner. Gülnaz, eltiliğe bir de Urfalılığı eklediğinde seyretmeye doyum olmuyor. Reha’nın kötülüğünün aklanmaması ve bir nevi karma sonucu başına gelenler de izleme sürecini netleştiriyor.
'Sandık Kokusu’nun her hafta reyting sonuçlarına bakınca acaba bitirirler mi diye düşünüyorum. Bu sezon 6 ve üzeri reyting alan dizilerin yapımcıları ve kanalları mutlu oluyorlardır. 'Sandık Kokusu' bu oranlara ulaşamıyor. Televizyonun asıl izleyicisi olan 45 yaş üzeri kadınların ilgisini çekse de reyting sonuçlarına yeterince yansımıyor. İzleyici ölçümlerinde kadın izleyicinin yoğun olduğu hem çalışan hem ev kadınlarının diziyi izlediği, yayınlandığı akşam televizyon izleyen yaklaşık her on evden birinde 'Sandık Kokusu' izlendiği görünüyor. Ama izleyici verilerinde reklam verenler açısından sadece televizyon baz alındığından dolayı çalışan kadınların farklı zamanlarda YouTube’daki izlemeleri bütüne yansımıyor. Belki de bu yüzden bu hafta biraz 'Sandık Kokusu' övmek istedim. Temsiliyet açısından pek çok sorun, sahne, diyalog sayılabilir. Ama ekranda birbirini dinleyen karakterlerin evime getirdiği neşe son zamanlarda daha önemli. Bu belirsizlik ortamında, neşesini kaybeden insanlar ülkesinde Filiz’in dediği gibi “farklı dünyaların insanları aynı hayalleri paylaşmadığı zaman birlikte mutlu olamazlar.” Ama bizim birbirimizi görmek, duymak, dayanışmak ve neşemizi yeniden kazanmak gibi bir hayalimiz var. Bu hayalimiz olmazsa toplumdan bir topluluğa dönüşme riskimiz var. Herkese iyi seyirler.