Arafta kalmışlığın portresi: Hayaletler
Sinematografinin anlatıya hizmet ettiği incelikli bir yapım "Hayaletler". Karakterleri yakından takip eden hareketli kamera kullanımıyla adeta bir belgesel estetiği yaratıyor Azra Deniz Okyay.
Gizem Üstündağ
Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali'nde yapan Azra Deniz Okyay’ın ilk uzun metrajlı filmi "Hayaletler", festivalin Eleştirmenler Haftası bölümünde Büyük Ödüle layık görüldü. Türkiye prömiyerini ise 57. Antalya Film Festivali'nde yapan film, festivalden 5 ödülle ayrıldı. Şimdilerde MUBİ Türkiye’nin de kataloğuna eklenen bu filmi izlememek için artık hiçbir bahanemiz yok.
Azra Deniz Okyay, Türkiye’nin insanı adeta bir çıkmaza sokan meselelerini dört ana karakter üzerinden ele alıyor. Okyay, özellikle 21. yüzyıl İstanbul’unun üzerine çöken sorunlarını yıkıcı bir gerçeklikle işliyor. Çok katmanlı yapısı ve başarılı hikâye kurgusuyla temposu düşmeyen "Hayaletler", oldukça yürekli bir yerden isyanı dile getiriyor.
Elektrik kesintisi nedeniyle karanlıklar içerisinde kalmış İstanbul görüntüleriyle açılıyor film. Karanlığın esir aldığı şehirde kendi hikâyelerinin peşinden sürüklenen karakterler ayrımcılıkla, etiketlenmeyle, fırsat eşitsizliğiyle, otorite ve toplum baskıyla mücadele veriyor.
ÇIKIŞI OLMAYAN BİR KUŞAK
Yaşadığı mahallenin gerçekliği ile özdeşleşemeyen Didem için varoluşunu anlamlı kılmanın belki de tek yolu dans etmek. Katılmaya can attığı dans yarışmasını yarıda bırakıp gidiyor yine de. Dans ile tanımladığı kimliği de yetmiyor ayrımına varamadığı belirsizliği yok etmeye. Birileri dans provası sırasında "Ne yapıyorsunuz heriflerinde önünde?" derken, hayal ettiği şeyin gerçekliğine erişebilmek kolay olmuyor. Ötekileştiren toplumun acımasızlığına dans ederek karşı koymak da yetmiyor. Ve Didem, bir çıkış yolu aradığı dans ile çıkışı olmayan bir kuşağın temsilini sunuyor.
Ela ise farkındalığı yüksek, kadın haklarını savunan, zihni berrak bir kadın temsili. Yoksul mahallelerde dans, film atölyeleri düzenliyor. İffet, kısa süreli işlerde çalışıp günlük geçim parasını çıkarmaya çalışırken, bir yandan da hapiste olan oğlunu koruyabilmek için çabalıyor. Verdiği bu hayat mücadelesinde tüm güvensizliği ile yol alıyor.
Gökyüzünde durmadan dönüp duran helikopterin çıkardığı ses, güvenli alandan mahrum oluşun tedirginliğini film boyunca hissettiriyor. Konuşmaya bile fırsat vermeyen gürültüsü ve gökyüzündeki mevcudiyeti daim olan helikopter, güvenlik kaygısının başarılı bir metaforu ortaya konuluyor.
Tek erkek ana karakter olan Raşit ise güce tapan, sistemin her türlü açığını kendi fırsatına dönüştüren, betonlaşan kentin en büyük destekçisi, kendi iktidarını yaratmanın iktidara hizmet etmekten geçtiğine inanan, ’’yeni Türkiye’’ söyleminin yarattığı oldukça aşina bir karakter.
KARANLIKTAN ÖTE BİR KARANLIK
Baştan sona karanlık, soğuk görüntülerin hakim olduğu film, elektrik kesintisinin sebep olduğu karanlıktan öte bir karanlığa işaret ediyor. Müteahhitlerin sonu gelmeyen projeleri, bir türlü durmayan iş makineleri bir tarihi yok etmeye ant içiyor. Giderek betonlaşan bir kent, tarihi dokusunu yitiriyor. Kimliksizleştirme, bir şeyleri yıkıp yerine yeni bir şeyler koyma telaşıyla başlıyor. Bir şehrin tarihi, kimliği her türlü rant için feda ediliyor. Öte yandan sıkışıp kaldığı, gerçekliğini dizayn edemediği mahalleden çıkamayan, parçalanmış hayatlarıyla varlıkları giderek silikleşen karakterlerin "hayaletler"e dönüşmesi güç olmuyor.
Sinematografinin anlatıya hizmet ettiği incelikli bir yapım "Hayaletler". Karakterleri yakından takip eden hareketli kamera kullanımıyla adeta bir belgesel estetiği yaratıyor Azra Deniz Okyay. Yer yer karşımıza çıkan cep telefonuyla çekilmiş dikey videolar deneysel yapıya göz kırpıyor. Çok katmanlı bir yapının çerçevesinde kadın cinayetleri, ahlaki kodlar, toplumsal düzen, durmadan işleyen fakat temelden bozuk olan sistem, kentsel dönüşüm, Suriyeli göçmenlerin Türkiye'deki durumu gibi meseleler hakkıyla işleniyor.
Arafta kalmışlığın, kentsel 'kayboluşumun', bir türlü yaratılamayan güvenli alanın, aşılamayan toplumsal kodların, sınıfların başarılı bir portresini ortaya koyuyor Azra Deniz Okyay. Bir elektrik kesintisi kısıtlı bir süreliğine de olsa ulaşım, eğitim ve sağlık sistemlerindeki fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırıyor. Şehre hakim olan karanlık bir distopyayı anımsatsa da insanlık için bir ütopyayı realize ediyor: "Şartları herkes için eşitliyor!"