Arap basınında geçen hafta: İsrail ırkçılığını yasallaştırdı

Ürdünlü Stratejist Oraib El Rintavi, Ürdün El Destur gazetesindeki köşesinde, İsrail’deki “Yahudi Ulus Devleti” yasasına karşı ciddi bir tepkinin olmayışına dikkat çekti. İsrail'in zaten ırkçı bir devlet olduğunu belirten yorumcu, bu kanunla da bu ırkçılığın anayasal hale getirildiğini ifade etti.

Abone ol

DUVAR - Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Helsinki’de gerçekleştirilen zirve, Arap dünyasında birinci gündem maddesiydi. Arap basınındaki yorumlarda, zirveden Putin’in zaferle ayrıldığı ve asıl kazançlı tarafında kendisi olduğu yönündeki görüşler hakim oldu.

Başkan Trump’ın, Rusya’nın seçimlere müdahalesi konusunda yaptığı çelişkili açıklamalar da Arap basınında geniş bir şekilde yer aldı. Bazı yazarlar, Trump’ı zorla açıklama yaptırılan rehinelere benzetti.

Irak’ın güney illerinde başlayan ve birçok bölgeye taşınan protesto gösterileri, bu hafta Arap dünyasının bir diğer önemli konusuydu. Söz konusu protesto gösterileriyle ilgili genel kanı, bu gösterilerin bir “açlık isyanı” olduğu yönünde.

İsrail parlamentosunun yasallaştırdığı “Yahudi ulus devleti” kanunu Arap dünyasının bir başka önemli gündem başlığıydı. Bazı Arap yazarlar, bu kanunun Filistinli Araplar’a karşı bir etnik temizliğin kapısını aralayacağına dikkat çekti.

'ABD RUSYA’NIN DÜNYADAKİ NÜFUZUNU TANIDI'

Lübnanlı akademisyen Leyla Nikola, Sudan el Youm haber sitesinde yayınlanan makalesinde, Helsinki’de gerçekleşen tarihi Tump-Putin zirvesiyle ilgili, bu zirvenin dünyadaki Rus nüfuzunun tanınması anlamına geldiği görüşünü dile getirdi:

“Trump, Helsinki’de gerçekleştirilen istisnai ve tarihi toplantıda, Rusya ile düşmanlık üzerine kurulu politikayı terk etti. Hem de bunu gerçekleştirilen basın toplantısında kendisi ilan etti ve eski siyaseti bir hata olarak nitelendirdi. Trump ve Putin arasındaki zirve, uluslararası politika açısından yeni bir döneme işaret ediyor. Ayrıca Rusya’nın dünyadaki nüfuzunun ABD tarafından tanınmasını da güçlendirdi. İki liderin ele aldığı konular ve ilan edilen ortak beyan, bundan sonra ABD’nin Rusya’yı hesaba katmadan Suriye’de veya Doğu Avrupa’da, nükleer silahlanma konusunda veya dünyadaki petrol fiyatları hususunda tek başlarına karar veremeyecekleri anlamına gelmektedir.”

'REHİNE TRUMP'

Londra merkezli El Arab gazetesi yazarı Selam El Saadi, Trump’ın Rusya’nın ABD seçimlerine müdahalesi konusunda Helsinki’den sonra yaptığı ve Helsinki’dekinin aksi yöndeki açıklamalarla ilgili Trump’ı bir rehineye benzetti:

“Belki de olan bitenin diplomasi tarihinde kesinlikle hiçbir benzeri yok. Donald Trump, kendi istihbarat servisinin ABD seçimlerindeki Rus müdahalesi ile ilgili raporlarını yok saydı. Bununla beraber Donald Trump, fiili olarak kendisine bağlı olan bu istihbarat servisinin gücü ve şeffaflığı konusunda soru işaretleri yarattı. Hem de bunu, Amerikan siyasi ve askeri kurumlarının birinci düşmanı Vladimir Putin ile beraber ortak bir platformdan yaptı.

Putin ile gerçekleştirilen ortak basın toplantısından 24 saat sonra, Donald Trump çıkıp açıklamalarının yanlış anlaşıldığını iddia ederek daha önceki tutumundan geri adım attı ve Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale ettiğini kabul etti. Trump, kendisini alıkoyanların yazdığı mesajı okuyan bir rehineye benziyordu. Bu sefer onu alıkoyan ise ABD siyasi kurumlarıydı.”

'HELSİNKİ’DEN SONRASI, ÖNCESİ GİBİ OLMAYACAK'

Suriye El Vatan gazetesinden Bessam Ebu Abdullah, Helsinki zirvesinden sonra Suriye’nin ABD-Rus uzlaşma alanı olabileceğini savundu:

“Hiç şüphesiz Helsinki zirvesi sonrası, zirvenin öncesi gibi olmayacak. Birçok uzmanın da belirttiği gibi özellikle Suriye’deki kriz açısından. ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya lideri Putin’in düzenlediği ortak basın açıklaması, Suriye’nin ABD-Rus uzlaşması için uygun alan olabileceğini gösterdi. Özellikle de Suriye’de sahadaki askeri dengelerin Suriye ordusu lehine dönmeye başlamasından sonra.”

Kuds el Arabi gazetesi yazarı Bekir Sıdkı ise, Helsinki’den sonra, İran’ın Suriye’deki varlığı mevzusuna dikkat çekti:

“İran’ı Suriye’den ve bölgeden çıkartacağı konusunda büyük gürültü koparan Trump, bu sefer sadece IŞİD’in yenilmesinden sonra İran’a bundan faydalanmasına izin verilmemesi gerektiğini söylemekle yetindi. Bu da Trump’ın, İran’ın İsrail’e yakın bölgeler hariç Suriye’de kalmasına göz yumabileceğine işaret etmektedir.”

'IRAK’TA AÇLIK İSYANLARI'

Suudi Arabistan Okaz gazetesi yazarı Heni El Zahiri, Irak’ta yaşanan gösterilerin, bir grubun veya partinin çağrısıyla başlamadığını vurguladığı yazısında, yaşananların bir “açlık isyanı” olduğunu kaydetti:

“Irak’ın şahit olduğu gösteriler bazılarının zannettiği gibi, belli bir siyasi çizginin muhalefeti veya belli bir siyasi parti, grup veya oluşumun çağrısı üzerine başlamadı. Bu kelimenin tam manasıyla bir açlık isyanıdır. Çoğunluğu petrol denizi üzerinde yaşayan Iraklılar 15 seneden fazladır bir gün bile rahat yaşayamadı.

Iraklılar, bu gün fotoğrafları bütün sokakları süsleyen siyasetçilerin arka arkaya yaşanan sorunları çözmekte aciz olduklarını idrak etti. Bu da onların sokaklara inmesini beraberinde getirdi. Hem de hiçbir siyasi ve mezhepsel ayırım gözetmeksizin ve birlik içinde. Şimdi de açlık, herkesi birleştiren ve önünde bütün sloganların yıkıldığı etkendir.”

'IRAKLILAR GEÇ BİLE KALDI'

Rai Al Youm gazetesi ise, Irak’ın, Amerika Birleşik Devletleri tarafından işgal edilmesinden bu yana yaşadığı tabloyu hatırlatarak, Irak halkının isyan etme konusunda geç bile kaldığını yazdı:

“Ne su ne elektrik… Ne sağlık hizmetleri… Ne bir okul, ne bir hastane ne de bir köprü inşa edildi ABD işgalinin başlamasından bu yana. Iraklılar neden yolsuzluk ve onu yapanlara karşı ayaklanmasın ki? Iraklılar bunun için geç bile kaldı.

Petrol zengini olan ve günde yaklaşık 4 milyon varil petrol üreten Irak, bugün birçok güney bölgesinde açlık isyanlarıyla karşı karşıya. Zira vatandaşların su, elektrik, iş gibi hizmetlerden ihtiyacı olduklarının minimum düzeyde bile olanı yok.

Hileli seçimler… Felç olmuş bir parlamento… Aleni yolsuzluklar… Tam anlamıyla bir güvenlik zafiyeti… Bunun yanı sıra mezhepsel ve ırksal anlamda alevlenen bölünmeler…”

'ARAPLARA KARŞI ETNİK TEMİZLİĞİN YOLU'

Suudi Şark’ül Evsat gazetesi yazarı Abdurrahman Şalkam, İsrail parlamentosunun çıkardığı yasanın, Filistinli Araplar’a karşı bir etnik temizliğin kapısını araladığına vurgu yaptı:

“Yahudi Ulus Devleti kanunu adı verilen bu yasa, sadece ırkçı bir kanundan ibaret değil. Aksine bu yasa, Filistin’de ulusa dayalı bir temizliğin de kapısını aralıyor. Bu yasa Filistinli Arapları, ülkede kimliksiz ve yasal hiçbir dayanağı olmayan beşeri topluluğuna dönüştürdü. Bu kanun ayrıca dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir durumu da yasalaştırdı. Bu da devletin dini topluluklardan ve tek bir ulustan oluşan beldeler kurma hakkına sahip olmasıdır. Ayrıca bu yasa ülkenin sadece Yahudi halkına ait olduğunu söylüyor. Bu da Müslüman ve Hristiyan Filistinlilerin ülkede hiçbir şekilde yerlerinin olmadığı anlamına gelmektedir.

'İSRAİL IRKÇILIĞINI YASALLAŞTIRDI'

Ürdünlü stratejist Oraib El Rintavi, Ürdün El Destur gazetesindeki köşesinde, İsrail’deki “Yahudi Ulus Devleti” yasasına karşı ciddi bir tepkinin olmayışına dikkat çekti.

“İsrail’de Knesset’in kabul ettiği Yahudi Ulus Devleti yasasının, aslında hiçbir önemi yok. Çünkü İsrail, zaten ırkçı bir devlet. Bu kanunla da bu ırkçılığını anayasal hale getirdi sadece. İsrail’de daha önce de çıkan her kanun, başlatılan her uygulama ve izlenen her siyasetin altında zaten saldırgan bir ırkçılığın mührü basılı oluyordu. İsrail bugün bu kanunla beraber, bu tarz uygulama ve siyasetlerine anayasal ve kanuni bir zemin kazandırmış oldu.

Yani kısacası İsrail saldırgan ırkçılığını yasal hale getiriyor. Hem de uluslararası toplumun kayıtsızlığı ve Arap dünyasından bir tepki, hatta Filistinlilerin direnişi olmadan.