Arap basınında geçen hafta: 'Sisi ve Netanyahu neden gelmedi?'
Bütün hazırlıklara rağmen Sisi'nin, Erdoğan'la görüşmek için Türkiye'ye yapacağı ziyaret ertelendi. Yurtdışı ziyaretlerin ertelenmesi uluslararası ilişkilerde olağan ancak bu durum oldukça şaşırttı.
Mısır devlet başkanı Abdülfettah El Sisi’nin Türkiye ziyaretinin ertelenmesi Arap medyasında konuşulmaya devam ediyor. Ziyaretin ertelenmesiyle ilgili taraflardan bir açıklama yapılmaması konuyla ilgili birçok farklı yoruma neden oluyor. Ancak o dönemlerde İsrail Başbakanı Netanyahu’nun da ziyaretinin ertelendiğinin duyurulması bazı yazarlar tarafından Türkiye’nin yeni dönemdeki uzlaşma siyasetinin tökezlemesi olarak yorumlandı.
Lübnan’ın başkenti Beyrut’taki limanda meydanda gelen ve başkentte büyük bir yıkıma yol açan patlamanın üzerinden üç yıl geçti. Ancak bu süre zarfında ne ihmali olanlar ortaya çıkarıldı ne de hayatını kaybedenlerin yakınlarının yüreğini bir nebze soğutacak en ufak bir gelişme yaşandı.
Filistin yönetiminin Batı Şeria’da yeni nesil direniş hareketlerine yönelik baskıları ve direnişi engellemeye yönelik politika ve tutumları, Arap medyasının en çok konuşulan gündem başlıklarından biri. Bazı gazetelere göre, Filistin yönetimi, İsrail ile yaptığı anlaşma uyarınca direniş hareketinin büyümesini engellemeye çalışıyor.
Lübnan’daki Ayn el Hilve Filistin kampında çıkan çatışmalar bu haftanın başlıca önemli konularındandı. Çatışmalarla ilgili çok fazla senaryo ortaya atıldı ancak en dikkat çekenlerinden biri, bu çatışmalarda asıl hedefin Hizbullah olduğuna dair senaryo oldu.
Sudan’daki savaş dördüncü ayını doldurmaya doğru yol alıyor. Savaş bütün yıkıcılığıyla devam ederken ülkede etkili siyasi çevrelerin savaşı durdurmaya faydası olmayan tartışmalara boğulması büyük eleştirilere neden oluyor.
'Sisi ve Netanyahu neden gelmedi?'
Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimleri biter bitmez, Erdoğan üçüncü defa cumhurbaşkanı seçilerek elde ettiği zaferi dış politikada da hızlı bir şekilde kullanmak istedi. Bunu da daha önce görülmemiş bir hızla yaptığı yurtdışı ziyaretleri ve uluslararası münasebetlere katılması ile daha önceki döneminin revize edilmesi ve yeni bir dönemin başlangıcı olarak görülebilecek tutumlarıyla gösterdi. Erdoğan'ın zaferine rağmen Türkiye'nin uluslararası dengelerdeki hassas konumu ve yıllar içinde oluşturulan politikanın, özellikle önemli konularda pek çok etki bırakmadan aniden değiştirilmesi oldukça zor görünüyor. Daha önce Türkiye'ye yapılması kararlaştırılan iki önemli ziyaretin iptal edilmesi buna en iyi örnek. Biri Mısır devlet başkanı Abdülfettah El Sisi diğeri de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ziyareti. Bunlara bir de Rusya-Türkiye ilişkilerinde görülen durgunluk ve Moskova'nın hoşnutsuzluğuna neden olan Erdoğan'ın 'Atlantik' yanlısı tutumları eklendi.
Ankara ve Kahire'nin bütün hazırlıklarına rağmen, Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah El Sisi'nin mevkidaşı Erdoğan'la görüşmek için Türkiye'ye yapacağı ziyaret ertelendi. Uluslararası ilişkilerde ziyaretlerin ertelenmesi olağandışı bir durum değil ancak bu yaşananlar oldukça şaşırttı. Zira şu ana kadar da konuyla ilgili açıklama yapılmadı. Konuyla ilgili en dikkat çekici olan nokta da ziyaretin her iki ülke tarafından oldukça erken bir tarihte Temmuz ayında ilan edilmesiydi.
Sisi'nin ziyaretinin ertelenmesiyle ilgili sebepler ve bu konuya resmi olarak bir açıklık getirilmemesi, Netanyahu'nun ziyaretinin ertelenmesi, Türkiye ve Rusya ilişkilerindeki donukluk, Türkiye'nin bölgesel uzlaşmaya dayanan yeni politikasının tökezlediğine dair soru işaretlerini daha da artırmaktadır.” (Muhammed Nureddin / Lübnan Al Akhbar Gazetesi)
'Beyrut patlamasının üçüncü yıl dönümü'
Beyrut Limanı'ndaki patlamanın üzerinden 3 yıl geçti. Olay rakamlarla şöyle anlatılabilir: Beyrut Limanı'ndaki 12 numaralı ambarda meydana gelen patlamayı, 4 Ağustos akşamı saat altıyı birkaç dakika geçe büyük bir patlama izledi. Patlama, liman ve çevresindeki mahalleleri yerle bir etti, 220 kişi hayatını kaybetti ve 6.500 kişi yaralandı. Yetkililer, patlamanın nedeninin söz konusu hangarda depolanan 2 bin 750 ton gizemli amonyum nitrat olduğunu söyledi.
Ancak rakamlar, korkunç olayın etkilerinin gerçekliğini ifade etmekte aciz görünüyor. O dönemde binlerce Lübnanlı gösterici, olanlardan siyasi yetkilileri sorumlu tutarak sokağa çıktı ve tepkilerini dile getirdi. Ancak güvenlik güçleri onlara plastik mermi ve göz yaşartıcı gazla karşılık verdi. Sonuçta bu durum bazı bakanların durumdan utanmasına ve istifa etmesine neden oldu. Olaydan altı gün sonra da Başbakan Hasan Diyab istifa etti.
Daha sonra yaşanan gelişmeler, siyasi sistemin bu büyük cinayetteki sorumluluğunu defalarca ortaya koydu. Zira bu patlamayla ilgili soruşturmaları defalarca engelleyen ve atanan yargıçların işini baltalayan da bu sistemin kendisi." (Kuds El Arabi Gazetesi / Başyazı)
'Filistin yönetimi neden direnişi engellemeye çalışıyor?'
Görünüşe göre işgal altındaki Batı Şeria'da Filistin direnişinin gelişip büyümesi, sadece İsrail'i rahatsız etmiyor, çünkü Filistin yönetimi de artık kendisi için bu “tehlikeli yükselişin” daha da yayılmasını istemiyor. Zira siyasi atmosfer Filistin yönetimi açısından oldukça utanç verici bir boyuta ulaşmış durumda.
Görgü tanıklarına, bölgedeki bazı yetkililere ve resmi kurumlara göre Filistin yönetimi birkaç gün önce, Batı Şeria'daki kamplarda ve sokaklarda İsrail karşıtı direniş mensuplarına yönelik tutuklama vb. gibi daha önce görülmemiş şiddette bir güvenlik operasyonu başlattı. Bu durum da Filistinli çevrelerde oldukça büyük bir öfkeye neden oldu. Filistin yönetimine yönelik, İsrail'in Batı Şeria'yı direniş hareketinden temizlemeye yönelik politikasını uyguladığına dair suçlamalar yönetiliyor.
Söz konusu bu plana dair yeni bilgiler de geldi. İsrail'de İbranice yayınlanan bir gazetenin haberine göre, Mahmud Abbas'ın, kendisine bağlı güvenlik birimlerine Nablus'taki Ballata kampı üzerindeki kontrolü daha fazla sıklaştırmaları ve oranın yeni bir Cenin kampına dönüşmesine fırsat verilmemesi için talimat verdiğini yazdı.
Gazze'deki Filistinli direniş örgütleri de, Filistin yönetimini Batı Şeria'da silahlı eylemcilere yönelik tutuklama operasyonları düzenlemekle suçladı.
Lübnan'da yayınlanan EL Akhbar gazetesine göre Filistin yönetiminin bu tutuklama dalgası, işgalci devlet İsrail ve diğer uluslararası taraflarca üzerinde uzlaşılan bir plan çerçevesinde gerçekleştiriyor. Gazeteye göre bu plan Batı Şeria'da direniş hareketinin büyümesini, Hamas'ın kontrolü eline almasını ve de Filistin yönetiminin çökmesinin önüne geçmeyi hedefliyor." (Rai Al Youm Gazetesi / Nader El Safadi)
'Ayn el Hilve’de asıl hedef Hizbullah mı?'
Lübnan, Ayn El Hilve Filistin kampından sıçrayacak bir kıvılcımla hafife alınmayacak bir biçimde ve ülkenin tamamına yayılabilecek bir iç savaşla yeniden karşı karşıya kalabilir.
Lübnan'da 12 kampa dağılmış bir şekilde yaklaşık yarım milyon Filistinli yaşıyor ve bu Filistin kamplarının çoğu silahlı. Fetih hareketinden Hamas'a ve İslami Cihad'a kadar birçok Filistinli örgüt, Batı Şeria ve Gazze'de emelleri olan bazı Filistinli güvenlik görevlileri bu kampları nüfuz alanları olarak paylaşıyor. Bu tarafların kendisine askeri, siyasi ve mali bir uzantı inşa ettiği bu kamplardaki silahlara Lübnan devleti tarafından el konulmuyor. Bu durum da bir dizi anlaşmadan sonra geldi. Bu anlaşmaların en sonuncusu 1969 yılında Kahire’de imzalanan ve Lübnan'daki Filistinli örgütlere buradaki kamplarda silahlı eğitim noktaları kurma izni veren anlaşmadır. Ancak buna göre bu silahlı eğitim noktaları Lübnan ordusuyla işbirliği çerçevesinde yapılacaktır.
Ayn El Hilve kampında Fetih hareketi ile İslami örgütlerden biri arasında çıkan ve onlarca kişinin ölümüne, yaralanmasına yol açan çatışmalar oldukça tehlikeliydi. Fırlatılan füzelerden biri Lübnan'ın Sayda şehrine kadar ulaştı. Bu arada birçok Arap ve Batılı ülkenin vatandaşlarını uyararak Lübnan'ı derhal terk etmeye çağırmaları dikkat çekicidir.
Bu çatışmaları, Lübnanlı bazı çevreler İsrail'in Lübnan'da yeni bir komplosu olarak değerlendiriyor. Bu senaryoya göre, asıl hedef de Hizbullah ve onun askeri yapılanmasıdır. Buna göre İsrail, Lübnan'a topyekûn saldırmak ve bunun bütün külfetini taşımak yerine, Lübnan'da içeriden bir ateş yakmaya çalışıyor ki bu ateş Hizbullah ve Hamas ile İslami Cihad'ı da yanında götürsün." (Maher Ebu Tair / Ürdün El Ghad Gazetesi)
'Sudan’daki savaş dördüncü ayına doğru yol alıyor'
Sudan’daki savaş dördüncü ayını doldururken, bazı Sudanlı kesimler veya daha doğrusu Sudanlı siyasi elitlerin, savaşla ilgili şiddetli söz ve açıklamaları devam ediyor. Taraflar arasındaki bu karşılıklı tartışmalar, savaşı tetikleyen ilk kurşunun kim tarafından atıldığı, buna kimin neden olduğu ve bunun kimin çıkarına hizmet ettiği şeklinde sürüyor. Taraflar kendini temize çıkarmaya ve bütün sorumluluğu karşı tarafa atmaya çalışıyor. Savaş yeni siyasi manevralara ve hiç de zamanı olmayan hesaplaşmalara sahne olmaya başladı.
Söz konusu siyasi elitlerin, Bizans argümanlarıyla devam ettiği tartışmalarıyla Sudan’da sokaktan ve halktan koptuğu ve sokakla arasında derin uçurumlar oluştuğu görülüyor. İnsanlar savaş devam ederken ilk kurşunu kimin sıktığıyla ve Sudan’da Değişim ve Özgürlük Güçleri ile eski rejimin İslamcı kalıntıları arasındaki tartışmalarla da ilgilenmiyor. Halkın tek derdi savaşın bitmesi ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin sokaklarından ve evlerinden çıkması.” (Osman Mirğeni / Suudi Şark’ül Evsat Gazetesi)