Arap dünyasında geçen hafta: İHA'nın düşürülmesi ABD'nin prestijini sorgulatır

Ürdün El Destur gazetesinden Oraib El Rintavi Amerikan İHA’sının söylendiğine göre İran hava sahası dışında Devrim Muhafızlarının füzeleriyle vurulmasının ve ABD’nin buna karşılık vermemesinin ABD'nin prestijini sorgulatacağını belirtti.

Abone ol

DUVAR - İran’ın bir ABD İHA’sını vurmasıyla Ortadoğu coğrafyası savaşın eşiğine geldi. Trump önce, İran’a yönelik saldırıyı son anda durdurduğunu açıkladı, ardından saldırı için son kararın verilmediğini belirtti. Arap basını ise, böylesine bir savaşın en çok Arap dünyasını olumsuz etkileyeceği görüşünde. Bazı yazarlar, Arap coğrafyasının “Tahran ve Washington’daki en radikal olan iki kesim arasındaki çekişmenin tam ortasında” olduğunu ifade ederek tehdidin büyük olduğuna işaret ediyor.

ABD-İran gerilimi haricinde bu hafta Arap dünyasındaki en önemli gündem başlıklarından biri de, Birleşmiş Milletler’in Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili raporu oldu. Raportör Agnes Callamrd’ın, suikastın araştırılması için BM Genel Sekreteri Guteress’e yaptığı çağrıların karşılık bulması halinde, Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ı zor günlerin beklediği yönünde yorumlar yapılıyor.

2013’te askeri darbe sonucu devrilen ve hapishaneye konularak yargılanmasına başlanan eski Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin mahkeme salonunda ölümü geniş yankı uyandırdı. Lübnan el Ahbar gazetesi, “Mursi, (Hüsnü Mübarek, oğulları ve rejimini adamları gibi) orada olması gereken kişilerin kurtulduğu mahkeme salonunda öldürüldü” yorumunu yaptı.

'ABD VE İRAN SAVAŞTA TEREDDÜT MÜ EDİYOR?'

“Bizler, kargaşa ve sürekli huzursuzluklarla dolu bölgenin çocuklarıyız. Haber manşetlerimizde sadece savaşlar, krizler, darbeler, elçilik binaları önünde dizilmiş vatandaşlar veya yoksulluk ve sefalet çadırlarında hapsolmuş insanlar vardır. Her kriz bir çözüme ulaşmadan başka bir kriz doğuruyor. Ve çoğu zaman bizim kaderimizle ilgili kararlar, bizim dışımızda alınmaktadır.

Dolayısıyla ABD ve İran arasındaki kriz, daha doğrusu Trump ve İran dini lideri Ali Hamaney ve Devrim Muhafızları arasındaki krizle ilgili analistlerin çıkarımları farklılık gösteriyor. Söz konusu kriz, Arap coğrafyasına kendini dayatıyor ve ağır sonuçlar ödetmekle tehdit ediyor. Bölge zaten Tahran ve Washington’daki en radikal olan iki kesim arasındaki çekişmenin tam ortasında yer alıyor.

Yükselen tansiyona rağmen, İran Cumhurbaşkanı, ABD dayatmalarını kabul etmeyeceklerini ancak savaş istemediğini ve kendini savunmaya hazır olduğunu söylüyor. Yine ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, ‘Trump’ın savaş istemediği ve mevcut koşullarda karşılıklı mesajların olduğunu’ söylüyor.

Bu durum, İran ve ABD’nin savaşın sonuçlarının ne olacağını ve bu yüzden savaşa başlamak için tereddüt ettiğini mi gösteriyor? En azından birçok maceradan çekmiş olan bölge insanının temennisi bu yönde.” (İlyas Harfuş / Suudi Şark’ül Evsat gazetesi)

'İRAN SALDIRIYA HAZIRLIKLI MIYDI?'

“Eğer İran ve ABD arasındaki titreşimi ölçebilecek bir ölçer varsa, İran’ın ABD’ye ait insansız hava aracını düşürmesiyle beraber iki ülke arasındaki titreşimin daha önce hiç yükselmediği kadar yükseldiği görülecektir.

Trump’ın İran’a yönelik olası bir sınırlı saldırıyı durdurması, İranlıların da bu saldırıya hazırlıklı olduğu ve buna karşılık Amerikalıları şoka uğratacak planlarının olduğunu da göstermektedir. Bu plan gerek Hürmüz Boğazı, gerekse de Arap Körfezi’yle ilgili olabilir. Veya akla gelmeyen bambaşka bir bölgede. Örneğin Güney Lübnan’da. Zira İran’ın Suudi Arabistan’da havaalanları ve askeri hedeflerini vurmakla elindeki kozların sadece ikisini oynadığını göstermektedir.

Şüphesiz her iki taraf da bir savaş istemiyor. Ancak bu durum, savaş için gerekli sebeplerin var olduğunu söylemeye engel değildir. Bu, zaman ayarlı bombaya benzemektedir. Zira ne zaman patlayacağını kimse bilememektedir. Ayrıca, böyle bir patlamanın bölgeye ne getireceğini ve savaş çığırtkanlarının bile hesaplarında olmayan nasıl değişiklikler yaratabileceğini kimse kestirememektedir.” (Kuds El Arabi gazetesi)

'MESAJ ABD'NİN MÜTTEFİKLERİNE DE ULAŞACAKTIR'

“21 Haziran Cumartesi günü, dördüncü Körfez Savaşı’nın üçüncü günü olabilirdi. Ama olmadı. Bunun nedeni de ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’a yönelik intikam saldırısı kararını değiştirmesi veya bunu ertelemesi oldu.

Durum her ne olursa olsun, son 48 saatte ABD ve İran çatışmasına dair hususlar iki önemli noktaya işaret etmektedir. Bunlardan birincisi, İran’ın stratejik sabrının tükenmeye başladığı ve elinde tuttuğu gücünü Washington’un boynuna doladığı ambargo ipinden kurtulmak için kullanmaya karar verdiğidir. İkincisi ise, ABD’nin İran’a diz çöktürerek onu görüşme masasına oturmaya zorlama stratejisi bir çıkmaz sokağa girdiği ve Pompeo’nun İran’a dayattığı 12 şartın artık geçersiz olduğudur.

Amerikan İHA’sının söylendiğine göre İran hava sahası dışında Devrim Muhafızlarının füzeleriyle vurulması ve ABD’nin buna etkili bir karşılık vermemesi, en büyük ve en güçlü devleti prestijini sorgulatacak. Ki İran’ın bu mesajı bölgede ABD’nin müttefiklerine de ulaşacaktır. Özellikle de İsrail’e. (Oraib El Rintavi / Ürdün El Destur gazetesi)

'BM RAPORU SUUDİ PRENS’İN BAŞINI AĞRITACAK'

“Birleşmiş Milletler’in Cemal Kaşıkçı ile ilgili raporu birçok tehlikeli ayrıntıya yer verdi. Bu da Lübnan Başbakanı Refik Harir suikastında olduğu gibi uluslararası bir mahkeme kurulması için bir BM kararı çıkmasına yol açabilir.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in BM Raportörü Callamard’ın, suikastın araştırılması için uluslararası bir heyet oluşturulması ile ilgili talebine olumlu yanıt verecek mi, bilemiyoruz. Aynı şeyleri Federal soruşturma ofisi de söylüyor. Ancak bildiğimiz şey, Amerikan derin devletindeki bazı taraflar, bu rapor üzerinden davanın uluslararası bir boyut kazanması için baskı kurmaya çalıyor.

Suikastın araştırılması için uluslararası bir heyetin kurulması, Suudi Veliaht Prens Bin Selman ve ülkesinin yönetimi için bir baş ağrısı oluşturacak. Belki yurt dışı gezilerine sınır getirilecek ve yurt dışındaki şahsi mal varlığı dondurulacak. Callamrd’ın talebi de bu yönde ve bu talep bazı Avrupalı devletlerden de destek görüyor.” (Abdülbari Atwan / Rai Al Youm gazetesi)

'RAPOR ULUSLARARASI TOPLUMA SORUMLULUK YÜKLEDİ'

“Birleşmiş Milletler Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörü Agnes Callamard’ın, geçen sene ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğu'nda katledilen gazeteci Cemal Kaşıkçı suikastını tekrar gündeme getirdi. Rapor Kaşıkçı cinayetinin bir yargısız infaz olduğunu vurgulayarak sorumluluğu Suudi Arabistan’a yükledi.

Callamard’ın raporu, uluslararası toplumu adaletin sağlanabilmesi için bir ahlaki sorumluluk yükledi. Kaşıkçı’nın öldürülmesinden bu yana geçen sürede konuyla ilgili adil bir soruşturmanın olmadığı ortaya çıktı.

Adaletin sağlanabilmesi için, geniş çaplı, nezih ve bağımsız bir soruşturmanın açılması ve Kaşıkçı’nın öldürülmesinin sorumlularının yargılanmasını gerektirmektedir.

Uluslararası toplumun bölgedeki insan hakları ihlalleri karşısındaki rahatlığı, insan haklarının çiğnenmesinin devam etmesine, muhalefet ve sivil toplum aktivistleri üzerindeki baskının da sürmesine neden oldu.” (Katar El Şark gazetesi)

'MURSİ’NİN ARDINDAN İHVAN’IN ÖNÜNDEKİ FIRSAT'

“Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin ölümüyle, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın eline, kuruluş fikirleriyle olan ilişkilerine tekrar bakmaları konusunda bir fırsat verdi. Zira, zaman zaman teşkilatın fikirlerini ve tutumlarını 1952’den bu yana Mısır’da yaşanan gelişmelere uyarlama çabası vardı.

Muhammed Mursi, kargaşa ve belirsizlik dolu bir dönemde iktidara geldi. Peki ne yaptı?

Öncelikle bir halk devrimini İhvan devrimine dönüştürdü. Ki İhvan bu sosyal patlamaya da ancak daha sonra dahil oldu. Muhammed Mursi, ‘Müslüman olan İslamcıdır, İslamcı da zorunlu olarak İhvancıdır’ şeklindeki düşünceden etkilenerek hatalar yaptı. İkinci olarak ise bir rejime karşı olan devrimi, İslamlaştırabileceğini düşündüğü Mısır Devleti’ne karşı bir darbeye dönüştürdü.

Bu iki hatayla Müslüman Kardeşler Teşkilatı kendini devlet, ordu ve demokrasi talep eden toplumla karşı karşıya bıraktı. Bu da askeri darbenin önünü açtı. Dolayısıyla İhvan’ın önünde bir fırsat var. Dini siyasileştirme, siyaseti de dini niteliğe bürüme sayfasını kapatacaklar mı? Dini bir sistem kurmanın mümkün olmadığına ikna olacaklar mı?” (Mişel Kilo / El Arabi el Cedid gazetesi)