Arap dünyasında geçen hafta: Libya krizi tamamen Türkiye ve Mısır’ın kontrolüne girdi
Arap Dünyasında geçtiğimiz hafta gündem ağırlıklı olarak Libya meselesi üzerinde yoğunlaştı. Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’in Mısır’a askeri müdahale çağrısından sonra Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’nin Libyalı aşiretlerle görüşmesi, “Mısır askeri müdahale için meşru zemini oluşturuyor” şeklindeki yorumlara neden oldu.
DUVAR - Mısır’ın Libya’ya askeri olarak müdahale etme olasılığının tekrar konuşulmaya başlamasıyla, Arap basınında "Türkiye ve Mısır arasında sıcak bir çatışma çıkar mı" sorusu da tekrar gündeme geldi. Ancak Arap gazetelerinde genel olarak yer alan yorumlarda sıcak çatışmaya çok fazla ihtimal verilmiyor. Hatta Libya’da taraflar arasında Sirte merkezli bir anlaşmaya varıldığını dile getiren yazarlar oldu.
Lübnan’daki ekonomik gidişat, bu hafta da Arap basının bir başka önemli gündem başlığıydı. Lübnan gazetelerinde çıkan haberlere göre, Lübnan’dan başka ülkelere göç etmek isteyenlerin sayısında rekor seviyede bir artış var. Bunun nedeni ise ülkedeki ekonomik çöküşün neden olduğu güvenlik ve gelecek kaygısı.
Bu hafta Lübnan’da bir başka tartışma da Maruni Patriği’nin “Lübnan’ın bölgesel çekişmelerde tarafsız kalması gerektiği” ve bu konuda Hizbullah’ı hedef göstermesinden sonra başladı. Patrik Butros el Rahi’nin açıklamaları ülke içindeki Hizbullah karşıtları ve destekçileri arasında sert tartışmalar yarattı.
Arap dünyasında bu hafta dikkat çekici bir gelişme de şiddetli savaşın uzun süre devam ettiği Yemen’den geldi. Yemen’de Husiler olarak bilinen Ensarullah Hareketi’nin istihbarat başkanı Abdullah Yahya El Hakim, Husiler’in Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail’deki stratejik ve hayati hedefler arasında bilgi sahibi olduklarını açıkladı. Ensarullah yetkilisinin İsrail ile ilgili bu açıklaması, Rai Al Youm gazetesinde “Ensarullah Hareketi Lübnan Hizbullah’ının yolunda ilerliyor” şeklinde yorumlandı.
'LİBYA’DA ANLAŞMA SAĞLANDI MI?'
“Özellikle de Hafter’in Vatiyye üssü ve Tarhune’den çekilmesinden sonra Libya krizinin tamamen Türkiye ve Mısır’ın kontrolüne girdiğini söyleyebiliriz. Bu iki devlet Libya’da ülkenin doğusu ve batısında karar almada mekanizmasını yönetmeye başladı.
Sirte ve Cufra’da iki güç arasında bir çatışma olacağını düşünmüyorum. Bu konudaki medyada yürütülen algı operasyonları da, Libya krizine müdahil olan tarafların kendi planlarını Libyalılara kabul ettirmesini hedefliyor.
ABD, Rusya ve diğer ülkelerin Sirte kentinin silahlı güçlerden arınmış tarafsız bölge olması üzerinde uzlaştığını ve Hafter’in Cufra’da kalma garantisi karşılığında Sirte’den çekilmeyi kabul edeceğini düşünüyorum.
Bu anlaşma ayrıca petrol üretiminin yeniden başlamasını ve petrol bölgelerinin buraları korumakla görevli güvenlik birimleri tarafından himaye edilmesini de içeriyor.
Anlaşma, merkezi Sirte kenti olan ve Libya’nın üç bölgesini temsil eden yeni bir hükümetin oluşturulmasını da içeriyor.” (Abid El Rakik / Ayn Libya gazetesi)
'SİSİ LİBYALI AŞİRETLERLE NEDEN GÖRÜŞTÜ?'
“Tobruk Temsilciler Meclisi başkanı Akile Salih’in bir beyan yayınlayarak Mısır ordusunu askeri olarak müdahaleye davet etmesinden sonra Mısır basınında Libyalı aşiretler meclisine bağlı aşiret liderlerinin Bingazi’den Kahire’ye gittiği ve burada Abdülfettah Sisi ile görüşme gerçekleştirdiği haberleri yer aldı.
Söz konusu beyan (Akile Salih’in açıklaması) Mısır ordusunun olası Libya müdahalesine bir meşruiyet kazandırmak içinse, bu meclisin sadece 35 üyesi kaldı. Bu da salt çoğunluk oluşturmak için yeterli değil. Bunun yanında bazı üyeler, bu konuyla ilgili herhangi bir oturum yapılmadığını ve beyanın kendilerine önceden sunulmadığını belirtti.
Libya’nın doğusundan gelen aşiret liderleriyle görüşmeye ve bu aşiretlerin Mısırlı aşiretler olan tarihsel bağlara vurgu yapılmasına gelecek olursak, Tobruk meclisi en azından siyasi bir alt yapıyla devletle bağlantılı ve üyeleri demokratik yollarla yapılan seçimle göreve geldiği varsayılan bir oluşumdur. Ancak bir devlet başkanının aşiret liderleriyle görüşmesi -ki ilki askeri bir darbeyle iktidara geldi- seçimle iş başına gelen bir meclisle çok da ilgilenmediğini göstermektedir.” (Kuds El Arabi gazetesi / başyazı)
'LÜBNAN’DA GELECEĞİ DAİR UMUTLAR TÜKENİYOR'
“Diplomatik kulislerden gelen bilgilere göre, başta Kanada ve Avustralya olmak üzere başka ülkelere göç etmek isteyen ve bunun için yabancı ülkelerin Lübnan’daki misyonlarına başvuruda bulunan Lübnanlı ailelerin sayısı rekor seviyeye ulaştı. Görünen o ki, ülkedeki ekonomik çöküşten dolayı oluşan bu durumda (göç etmek isteyen) Hristiyan ailelerin sayısı daha fazla. Bunda en etkili neden ise geleceği dair umutların tamamen kaybolması. Belki de bu yüzden Vatikan da harekete geçti ve bu konudaki derin endişelerini dile getirdi.
Lübnanlılar’ın mevcut ekonomik koşullarına ek olarak ülkeye yönelik baskı savaşlarının da devam etmesi, güvenlik konusunda da endişeleri daha da arttırmaktadır. Devletin istatistiklerine göre 2019 Ocak ve 2020 Mayıs arasındaki evlere yönelik hırsızlık vakalarındaki artış yüzde 22’ye, araba hırsızlığındaki artış oranı ise yüzde 58’e ulaştı.
En önemlisi ve tehlikelisi ise insan öldürme vakalarındaki yüzde 124’lük artış oranı.” (Coni Münir / Lübnan El Joumhuria gazetesi)
'LÜBNANLILAR ÜÇ SAVAŞ BİRDEN VERİYOR'
“Lübnanlılar bu gün varoluşsal açıdan çok şiddetli üç savaş veriyor. İlki çok şiddetli ekonomik bir savaş ve bu savaş, merkez bankası ile yerel bankalar ve bunlardan çıkar sağlayan siyasi tabaka arasında dönüyor. Bu savaşın bir diğer tarafı da bu kesimlerle yakınlaşmayı reddeden ve mevcut Hassan Diyab hükümetinin sunduğu kurtarma planını destekleyen Dünya Bankası’dır.
İkinci savaşın da şiddet derecesi açısından ilkinden geri kalır yanı yok. Bu savaş Hizbullah ve İran’ın desteklediği Lübnanlı müttefiklerinin temsil ettiği direniş ekseni ile Amerika Birleşik Devletleri ve onun içerideki müttefikleri arasında dönüyor. ABD ve müttefikleri ülkedeki durumu fırsat bilip Hizbullah’ı köşeye sıkıştırıp bütün krizi ona yüklemeye ve onu bertaraf etmeye çalışıyor.
Üçüncü savaşı ise Maruni Patriği Butros El Rahi Lübnan’ın tarafsız kalması gerektiği yönündeki çağrısıyla başlattı. Bu da ülkedeki farklı siyasi kesimler arasında Lübnan’ın kimliği konusunda derin tartışmalara neden oldu. Bir kesim Lübnan’ın Hizbullah’ın sayesinde İsrail’e karşı direnişçi kimliğini savunurken, bir kesim Lübnan’ın bölgesel çekişmelerde tarafsız kalması gerektiği görüşünde.” (Randa Haydar / El Arabi El Cedid gazetesi)
'HUSİ ENSARULLAH HAREKETİ HİZBULLAH’IN YOLUNDA'
“Husi Ensarullah hareketinin istihbarat başkanı Abdullah Yahya El Hakim, Ensarullah hareketinin elinde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve işgal altındaki Filistin’de önemli hedeflere ait bilgiler olduğunu açıkladı.
Bu açıklamanın ardın Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun sözcüsü, savunma sistemlerinin dört füze ve ve 6 tane insansız hava uçağını engellediğini belirtti ancak, mekanla ilgili herhangi bir detay vermedi.
Yahya El Hakim’in Suudi Arabistan’ın derinliklerinin hedef alınmasıyla ilgili açıklaması ilk değil. Yeni olan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Tel Aviv’deki hedeflerle ilgili olan kısmıydı. Acaba bu konuda savaşın alanının işgal altındaki Filistin’e genişletilmesi şeklinde yeni bir stratejiyle mi karşı karşıyayız? İkinci olarak acaba Ensarullah Hareketi Tel Aviv’i hedef alabilecek füzelere sahip mi? Yoksa bu açıklamalar sadece psikolojik savaşla mı ilgili?
Ensarullah hareketi, Lübnan Hizbullah’ının yolunda ilerliyor. Genel olarak da verdiği sözleri tutuyor. Daha önce Arabistan’da Riyad, Cidde, El Hamis, Bakik’i füzelerle vuracağını açıklamıştı ve bunu fiiliyata döktü.” (Rai Al Youm Gazetesi / başyazı)